Eurovision 2012 Günlüğü 10

BİRİNCİ YARI FİNAL... ŞİMDİ!

Geçtiğimiz sene tuttuğum günlüklerde, finalist şarkıları yorumlarken hiç favorilerim arasında saymadığım Azerbaycan’ın birinci olmasında yola çıkarsak, yorumlarımı okuyun ama tahminlerime itibar etmeyin diyerek, sizi birinci yarı final şarkıları hakkındaki izlenimlerimle baş başa bırakıyorum. Bu gece sonunda kalan giden belli olacak zaten. Buyurunuz. 




Karadağ: Abi şarkı söylemiyor, homur homur söyleniyor. Ama zaten ülkesinde de ününü böyle yapmış. Yarışma kitapçığında verilen bilgilere göre delimserek caz-“funk” bir müziği, ironik şarkı sözleri ve beklenmedik sahne performansları ile meşhurmuş. Hatta sahne gösterileri adeta bir “stand-up comedy” havasında geçermiş. Sahiden öyle. Bizde bu durumun gündelik dile yansıması çok yerinde bir tabir var. Karadağ’ın şarkısı ve şarkıcısı kelimenin tam anlamıyla “şaka gibi”!


İzlanda: İzlanda, klibindeki buzlu ve soğuk atmosferi sahneye de taşımış. Çok iyi iki şarkıcı (ki birisi keman da çalıyor aynı zamanda) şarkıyı uçuruyor. Hem şarkı güzel, hem performans sağlam. Finale kesin kalacaklardan biri bu şarkı bence.


Yunanistan: Eleftheria, buradaki en rüküş şarkıcı. Geçtiğimiz gece Euro Club’da yüksek topuklu, sarı fosforlu ayakkabıları ve mini elbisesi ile Nur Yerlitaş’tan giyinmiş gibi duruyordu. Fazla hevesli ve heyecanlı. Sahnede kendinden emin durmaya çalışsa da, özellikle dans ederken toyluğunu ele veriyor. Dans demişken, bu Yunanların kendi yerel danslarını en modern şarkının içine bile ustalıkla yedirmelerindeki başarılarını alkışlamak lazım. Bu şarkıda da sirtakinin içinden şöyle bir geçip gidiyorlar ki pek coşturucu oluyor. Buradaki OGAE oylamalarında ilk sıralarda gözüküyor başından beri. Finale kalması kesin gibi.


Letonya: Çocuk şarkısı. Eurovision Junior’da yarışsa olurmuş. Koreografisi de hakeza öyle. Şarkıcı kız maşallah boylu poslu, pek de güzel ama, hanım hanımcık elbisesi, diz altı eteğiyle yaşından büyük gösteriyor. Yine de sahnede güzel enerji veriyor. Şarkının değil ama şarkıcının hatırına finale kalırsa şaşırmam.


Arnavutluk: Şarkıyı ilk kez dinlerken vereceğiniz tepkinin benimkiyle aynı olacağına eminim: “Ne bağırıyorsun abla, hemen demleriz bir çay, istediğin çay olsun!” Tamam fazla bağırıyor ve Arnavutluk dilinde artık ne manaya geliyorsa “Çaaaaaaay” diye yırtınmaktan bir hal oluyor ama taş gibi de şarkıcı bunu kabul etmek lazım. Çok az “led” kullanmışlar, ışığa yüklenmişler ve dansçı ve vokaliste ihtiyaç duymaksızın tamamen şarkı ve şarkıcıya yüklenmişler. Kızın acıklı acıklı bağırması, dilini bilmeseniz de boğazınıza yumru oturtuyor. Şarkının İngilizcesi çok daha etkileyici idi ama bu versiyon da özellikle jürileri etkileyecektir diye düşünüyorum. Bence “çaycı” Rona finale kalır. (Ha bir de enteresan saç modeline dikkat! Bu kızcağız burada sürekli bu saçla dolaşıyor. Sanırım gelmeden memleketinde yaptırmış ve hiç bozmamış.)


Romanya: Şenlik kıyamet ekiplerden biri. O kadar sempatikler ki, insanın içinde fenalık geliyor. Bir de cilveli bir dansları var. Oradan oraya hoppidi hoppidi koşturup duruyorlar. Burada beğenilen şarkılardan biri. OGAE oylamasında ilk üçten aşağıya hiç düşmedi. Euro Club’da sahneye çıktıklarında da pek tezahürat aldılar ama bence sıkıcılar. Finale kalırlar, o ayrı.


İsviçre: Yarışmada her sene illa ki iki üç “rock” eser bulunur. Bu senekilerden biri İsviçre’ye ait. Sinplus grubunun iki genci şarkılarını gayet güzel icra ediyorlar, şarkı da güzel. İyi “rock” para eder bu yarışmada. Biz de Manga’yla yaşadık bunu. Ama bu şarkı o derece kuvvetli değil. Finale kalır ama o kadar. Başa güreşeceğini sanmıyorum.


Belçika: Şu ana kadar dinlediğimiz şarkılar içinde en sıkıcısı. 17 yaşındaki çırpı bacaklı kızcağız, sıradan bir Orta Avrupa şarkısı söylüyor. Ne şarkının ne de şarkıcının bir cazibesi var. Bu yarı finalin elenecek şarkılarından biri kesinlikle bu.


Finlandiya: Yarışma kitapçığının Azeri versiyonunda Finlandiyalı yarışmacı kızın şarkısı hakkındaki beyanatı dikkat çekici: “Bu mahnı anama hasr olunur. Mahnı üreyimden gelen sözleri ifade edir. “ Pek güzel ama kızımız şarkıyı kendi dilinde söylediği için benim üreğime zerre dokunmadığı gibi, kulağıma dangıl dungul bir şeylerden ötesi de gelmedi. Finale kalırsa şaşırırım.


İsrail: Bu senenin en “cool” ekiplerinden biri. Hem şarkıcıları çok eğlenceli, hem kendileri. Komik dans stilleriyle vokalistler altmışlı yılların Eurovision sahnesinden kaçmış gibiler. Ama grup sağlam. İsrail partisinde kendilerine ait, iki farklı şarkı daha seslendirdiler. Şahsen ben internetten bulup, albümlerini alacağım; çünkü bizim kulağımıza çok yakın, keyifli şarkıları var. Grubun solisti abi, hem fiziksel olarak, hem de tavır ve edasıyla Okan Bayülgen’in küçük kardeşi gibi duruyor. Aynı umursamaz, bohem, bir parça ukala, bir parça arızalı adam modeli. OGAE oylamasında pek üst sıralarda değil ama bence finale kesin kalır.


San Marino: Bu yarı finalin “şaka gibi” bir başka şarkısı. Yıllar önce Almanya’ya birincilik kazandıran, çok defa da üst sıralarda yer almasını sağlayan besteci Ralph Siegel, sanırım Eurovision’u hâlâ o eski klişe format şarkılarının arenası zannediyor. “Facebook” üzerine şarkı yazmanın yaratıcı bir fikir olduğunu nasıl düşündüler acaba? Biz onu yapalı çok oldu mesela. Üstelik  İsmail YK’nın “Facebook”unun eline su bile dökemez bu şirinlik muskası şarkı ve şarkıcı. Finale kalırsa şaşıracağım şarkılardan biri de budur.


Kıbrıs: Bu şarkı da açıklandığından bu yana birincilik adayları arasında gösteriliyordu ama ben çok da ihtimal vermiyordum. Fikrim dün gece değişti. Bir kere sahnedeki şov çok güzel, “led” ekrandaki antik Yunan teması, kızların kostümleri ve en çok da şarkıcı Ivi’nin göz kamaştıran güzelliği çok etkileyici. Biraz yorucu bir koreografi, Ivy şarkının sonlarına doğru nefes nefese kalıyor ama sahneye o kadar yakışıyor ki, şarkıyı filan bırakıp kızı izlemeye başlıyorsunuz. Şarkı da meyve aromalı sakız tadında. Finale kesin kalır ama birincilik ihtimalini yüksek görmüyorum.


Danimarka: Bu şarkıyı mp3 olarak dinlediğinizde çok beğenebilirsiniz. Hatta hafiften bir Amy Winehouse havası solumanız da mümkün. Gelin görün ki şarkıcı kız öyle sünepe duruyor, kostümü, saçları ve görünüşü genel olarak o kadar kötü ki, şarkı güme gidiyor. Bu yarışma bir televizyon yarışması. Yani görsellik de şarkılar kadar önem arz ediyor. Hal böyleyken Soluna’ya rağmen şarkı finale kalırsa sürpriz olur.


Rusya: Gecenin en büyük alkışını Rus nineler aldı. Çünkü hangi ülkeden olursanız olun, sahnede gördüğünüz altı yaşlı kadının içinizdeki potansiyel şefkat ve merhamet duygularını  coşturmaması mümkün değil. Özellikle kısa boylu ninenin yanaklarını mıncırmak, sıkı sıkı sarılıp, öpmek istiyorsunuz izlerken. Şarkı da alabildiğine coşalım eğlenelim duygusunda zaten. O duygunun bu ninelerle yarattığı tezat da hem komik, hem eğlenceli bir etki doğuruyor. Duygular şelale oluyor anlayacağınız. Ben şahsen kahkahalarıma engel olamadım izlerken. Şarkı bittiğinde de ayakta alkışladım. Pek ihtimal verilmiyor ama birinci olurlarsa şaşırmam.


Macaristan: Yine dinlerken sevdiğim, ama sahnede izleyince hayal kırıklığına uğradığım bir şarkı. Grubun performansı pek iyi değil, şov deseniz yok. Bir de solistin İngilizce aksanı kulak tırmalıyor. Finale kalır mı kalmaz mı bilemediğim şarkılardan biri. (Bu arada arkadaki vokalist hatunu görünce "Aaa Ömür Gedik'in ne işi var orada?" diye sormayın; ben yakından gördüm,o değil!)


Avusturya: Avusturyalı çocuklar gelseler bizim memlekete de İstiklal caddesine çıksalar, herkes apaçi gözüyle bakardı. Öylesine düşük belli pantolon, bol mu bol tişörtler, zincirler, botlar, saçlar başlar filan, hip-hop tarzı dolaşıyorlar ortalıkta. Şarkıları da şovları da “popo” üzerine kurulu, seksi, hatta bir parça da erotik. Dansçı kızlar striptiz direklerine tırmanmaktan, akrobasi yapmaktan bir hal oluyorlar. Hele şarkının sonunda kızlardan birinin direk üzerinde bir kalışı var ki, acaba nasıl toparlanıp inecek diye meraklandık. Şarkının bir yerinde çocukların ve dansçı kızların kostümleri üzerinde ışıklar yanmaya başlıyor. Ama asıl acayip olanı, kızların popolarında da ışık yanması. Anlatılmaz, izlenir.


Moldova: Paşa’nın şarkısı bildiğiniz Shantel tarzı. Dinlemesi eğlenceli ama sadece bizim gibi Balkan havaları sevenlere hitap edecek türden. Bilmiyorum Avrupa’nın tamamına hitap eder mi? Bir de koreografisi ve kostümleri o kadar aptal ki (daha hafif bir tabir bulamadım), şarkının var olan neşesinden bile soğuyorsunuz izlerken. Elenir mi elenir.


Ireland: Jedward İrlanda adına geçen sene de katılmış ve sekizinci olmuştu. Üstelik çok hareketli, çok eğlenceli şarkılarına ve zıp zıp şovlarına rağmen. Bu seneki şarkıları ise yerlerde sürünüyor. Yine çok acayip kostümler ve zıpçıktı bir koreografiyle izlemeye değer bir şov sunuyorlar. Ben Eurovision sahnesinde daha önce fıskiye ve suyun bu şekilde kullanıldığını hiç görmedim. Şarkının sonunda tamamen ıslanmaları da cabası. Ama bu şov bile bu şarkıyı kurtarmaz gibi geliyor. Finale kalırlarsa bu sadece Avrupa’da tanınıyor olmalarının yüzü suyu hürmetine olacak gibi geliyor.


Yaklaşık yarım saat sonra birinci yarı finali izlemek üzere salona gireceğiz. geceden izlenimlerimi yarın yazarım. 

Bu arada bugün Can Bonomo ile bir röportaj yaptım. Bir sürü şey konuştuk; buradaki atmosferden, şu ana dek yaşadıklarından, gördüğü ilgiden vesaire... Perşembe günü Milliyet gazetesinde yayımlanacak. Ama ben size başka bir sürpriz yapabilirim. İyisi mi siz takipte kalın!

(Yukarıdaki son cümleyi yazarken basın merkezinde bir kargaşa oldu. Birden insanlar koşuştırmaya başladı. Bir ekibin, peşinde kamera ordusuyla hızlı hızlı yüryüp yanımızdan geçtiğini gördüm. Meğerse bizim Rus ninelermiş. Şirin şirin gülümserek, hızlı adımlara geçip gittiler. Buraya geldiğimden beri herhangi bir ekibe bu kadar ilgi gösterildiğini hiç görmedim ben. Hayırlara vesile olsun.)


22 MAYIS 2012

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder