Bugünlerde sinirlerimiz çok bozuk. Haksız da sayılmayız. Evinize hırsız girse, bir de suçüstü yakalandığı halde evden çıkmamak, çalmaya devam etmek için ısrar etse, hatta bu yüzden size avaz avaz bağırsa, çocuklarınızı (Allah muhafaza) bir bir öldürse ve bu esnada kapı komşunuz da hırsıza/katile gözünüzün önünde alkış tutsa ne hissedersiniz? Akla hayale sığmıyor değil mi? Ama tam da bu durumdayız işte.
Her ağızdan bir ses çıkıyor, herkes bir şeyler söylüyor, her gün yeni rezillikler boca ediliyor üzerimize. Kocaman bir çöp dağının altında kalmış gibiyiz. Ve bu karambolde nefsi müdafaa maksadıyla elimize aldığımız bıçakları nasıl bilediysek artık, uçları gün oluyor eşe, dosta, ahbaba, sevgiliye dokunuyor. Farkında olmadan kesiyor, yaralıyor, hatta öldürüyoruz.
Yılmaz Özdil’in kalemini, fikirlerini, tezlerini, yorumlarını seven de var sevmeyen de. Ancak son dönemde gelişen olaylar karşısında yazdıklarının bir kesim tarafından epeyce sahiplenildiğini, okunduğunu, paylaşıldığını kabul etmek zorundayız. Ne kadar olsa sokakta, kahvede, orada burada kendi aramızda konuştuğumuz şeylerin ana akım bir gazetede basit denebilecek kadar açık ve net bir dille kaleme alınması yeri geliyor, hepimize kendimizi iyi hissettiriyor. Üslubuna ısınamadığımdan (ve o beyit formunda yazdığı şeyler bana hiç “yazı” gibi gelmediğinden) bugüne dek bir tek yazısını dahi paylaşmış olmasam da, ben bile bazen çılgınca paylaşılan yazılarına göz gezdirmiş, o coşkulu güruhun hislerine ortak olmuşumdur ister istemez.
Gelin görün ki geçtiğimiz günlerde Sezen Aksu ile ilgili yazdığı yazı anlaşılır ve kabul edilebilir gibi değildi. Yine çok paylaşan, hak verdiğini beyan eden çok kişi oldu ve o gün neredeyse tüm sosyal medyada bir Sezen Aksu hayranlığı - öfkesi çatışmasını okuduk. Öfkeli olanlar Özdil’e hak verenlerdi. Sezen Aksu bizi “satmış”, muktedirin yanında saf tutmuş ve bugün yaşadığımız kaosa sebep, linç edilmeyi hak etmişti. Hayran olanlar ise bu öfkeyi anlamsız ve haksız buluyordu.
Öncelikle kendi adıma ikinci grupta kaldığımı söylemeliyim. Ama bu Sezen Aksu’nun bize bir özür borcu olduğunu düşünmeme engel değil. Şöyle ki…
Hiçbir sanatçının siyasi bir duruş sergilemek zorunda olmadığını düşünüyorum. Bunu hep söylerim. Sadece sanatçılar değil, sıradan insanlar da politik olmak ya da olmamak seçimini kendisi yapar ve bunu günlük yaşamında, yaptığı işlerde ister belli eder, ister etmez. Kimseyi zorla politik bir duruş sergilemeye, bir tarafın cephesinde durmaya mecbur etmeye hakkımız yok. Nitekim Sezen Aksu’nun da (12 Eylül sonrası darbeyi coşkuyla karşılayan beyanatı saymazsak ki o günlerde peşi sıra yaşanacakları tahmin edememenin verdiği aymazlıkla, sadece sokaklardaki ölümlerin durması nedeniyle coşkuyla sevinen tek kişi Sezen Aksu değildi) yıllardır röportajlarında siyasi görüşünü adlı adınca telaffuz ettiğini, konserlerinde ya da başka bir yerlerde şu veya bu tarafa ait olduğunu açıkça gösterdiğini ben hatırlamıyorum.
Ancak şunu biliyorduk: Yazdığı şarkılarla insan denen varlığın ta en derinine inebilmiş, aşkı, tutkuyu, zaafı, hatayı, eğriyi, doğruyu, kısaca hayatı bu kadar çözebilmiş, kalplerimize bu kadar yakından dokunabilmiş bir kadın, memlekette/dünyada olan bitene duyarsız kalamazdı. Kalmıyordu da nitekim. Örnek vermeme bilmem gerek var mı? Onca melankolik ya da eğlenceli aşklı meşkli, zıpır ya da ağır romantik şarkının arasına serpiştirdiklerine kulak kesilmek yeterli (“Dua”, “Adem Olan Anlar”, “Cumartesi Türküsü”, “Güvercin”, “Çalkala”… Ya da kendi yazmasa da söyledikleri… “Ünzile”, “Son Bakış”, “1945”, “Zor Yıllar” ve daha niceleri…)
“Tüm bunlar da samimi değildi,” diyenler var. Ben aynı fikirde değilim. Samimiyetsizlik öyle onlarca sene sürdürülebilecek bir şey değildir. Hele ki söz konusu sanatsa... Bu şarkılardaki Sezen Aksu samimiyetsizdiyse, biz de bunca senedir aptal mıydık o zaman? Otuz yıl sonra mı uyandık duruma?
Peki Sezen Aksu nerede hata yaptı? Bence referandumda hangi oyu kullanacağını açık etmesiydi hatası. Bu beni ve benim gibi düşünen insanları ciddi bir biçimde kırdı. Anlamaya çalıştım. Acılarla dolu bir dönemin hesabının görüleceği vaadine, hiç de yetkin olmayan politik bilincimle bile inanmıyordum ben. Ama o inanmıştı besbelli. Bunun bir yem olduğunu göremeyecek kadar inanmış… Olabilirdi, belki buna da hak verilebilirdi. Ama keşke bunu dillendirmese, ortalık yerde söylemeseydi.
Yıllar boyunca şu veya bu ürünü satın almaları için insanları yönlendirmekten kaçınmak pahasına çok büyük paralar kazanabilme şansını elinin tersiyle iterek hiçbir reklam filminde gözükmemiş ve yukarıda bahsi geçtiği üzere, siyasi görüşünü açıkça söylememiş bir sanatçı için bu bir hataydı. Kötü bir albüm yapmak, yanlış bir şarkı yapmak gibi unutulup gidecek, affedilecek bir hata da değildi üstelik. Nitekim o hata üzerine yapıştı kaldı. Aradan yıllar geçti. Biz haklı çıktık. “Yetmez ama evet”çilerin ülkeye ne denli zarar verdiğini hep birlikte, kademe kademe gördük. Ve her gördüğümüzde de onların adını zikrettik. Maalesef Sezen Aksu da o isimlerden biriydi.
Sonrasında ne yapsa olmadı Sezen Aksu. Gezi direnişinde yazdığı yazı da, televizyona çıkıp söyledikleri de ve dahası parka geleceği haberi de tepki gördü. “Artık çok geç,” dedi çoğu kişi, “sen tarafını seçtin!”
Açıkçası ben durumun bu kadar vahim olduğunu geçtiğimiz günlerde bir konserinde söylediği yeni şarkısı basında “Ali İsmail’e şarkı” manşetiyle yayımlandığında fark ettim. Çok büyük bir tepki oldu. Oysaki şarkının sözlerinde geçen “Ali”nin Ali İsmail’le bir ilgisi yoktu. Hatta şarkının bütün sözlerine bakıldığında, çok genel geçer bir toplum eleştirisi olduğu, şu veya bu olaya atfedilemeyeceği de fark ediliyordu. Ancak belli ki kırgınlık ve kızgınlık bunu görmeyi engelleyecek kadardı hâlâ.
Çok samimi bir şey söyleyeceğim şimdi. Ben Sezen Aksu’nun Saba Tümer’e konuk olduğu programı en çok ne için izlemiştim biliyor musunuz? Sezen belki iki laf söyler ve içimizi aydınlatır diye. Çok kolaydı. “Bir hataydı. Gerçeği göremedim. İnsanız, hata yapıyoruz. Ben de yaptım. Bana güvendiği için benimle birlikte “evet” diyenlerden özür dilerim.” Ama bunu demek yerine dolambaçlı şeyler söylemeyi tercih etti. Nitekim Gezi ve sonrasında da bu tavır sürdü. Hep bir şeyler eksikti söylediklerinde/yazdıklarında. Mert ve açık bir özür…
Son olarak Berkin Elvan için bir yazı kaleme aldı Sezen Aksu. Yine yetmedi kırgınların gönlünü almaya. Zaten çok hassastık. Çok bölünmüş, kamplaşmış, ayrışmıştık. Öfke gündelik dile gelip yapışmıştı. Her gün televizyon ekranlarından maruz kaldığımız kini, nefreti, çirkinliği dökecek, itip uzaklaştıracak yer arıyorduk. Ve maalesef Sezen Aksu da hedeflerimizden biri oluverdi bir kez daha.
Geçen gün yine merakla oturdum televizyon karşısına. Sezen Aksu’nun Halk TV’ye konuk olacağı söylenmişti. Bu defa beklediğim özrü duyacaktım ondan, buna neredeyse emindim. Ama haberin gerçek olmadığı ortaya çıktı program başlayınca. “Sezen Aksu programa katılsın mı katılmasın mı” şeklinde internette dolaşan anketi yayan hesabın “fake” olduğunu da sonradan öğrendim. Onun programa katılmak gibi bir talebinin, gelen bir teklifi kabul veya ret etmesinin ise gerçekte hiç söz konusu olmadığını ise birkaç gün sonra, çok emin bir kaynaktan duydum.
Sonra ne hikmetse Yılmaz Özdil, memleketin bu gündemi içerisinde okları Sezen Aksu’ya çevirmek gayesiyle yazıldığı çok belli o yazıyı kaleme aldı. Babasının “cemaatçi” olduğu tezinden yola çıkarak Sezen’in “iktidar yanlısı” iken bu günlerde “iktidar karşıtı” haline gelmesini açıklamaya çalışıyordu. Neresinden baksanız elle tutulur yanı olmayan, haksız, yersiz bir iddia. Dedim ya, ben de kırıldım, kızdım Sezen’e ama bu yazıya hak verecek kadar da mantığımı kaybetmedim henüz. Kaldı ki Sezen Aksu’ya gelene kadar bahis konusu edilecek kimler kimler var… Yine de saymayacağım adlarını; bilen biliyor.
Tepkinin büyüğü niye Sezen’e geliyor? Bence Sezen Aksu en çok bunu düşünmeli. Neden muktedirin bir bakanına “sizin için canımızı veririz,” diyeninden, birlikte uçağa binip Somali’ye gidenine niceleri varken Sezen Aksu hepsinden daha çok konuşuluyor? Çünkü en çok sevilen oydu. En çok inanılan, peşinden gidilen, gönül bağı kurulan… İşte biz bu nedenle Sinan Çetin’den, Sertap Erener’den, Ajda Pekkan ve diğerlerinden değil de, sadece Sezen Aksu’dan özür bekliyoruz. Diğerlerini gözden çıkarabiliyoruz ama Sezen’i her şeye rağmen çıkaramıyoruz. Çoğul konuşmak hatalı oldu belki. Ben kendi adıma çıkaramıyorum. Çünkü bu onun yazdıkları/söyledikleriyle hayatta aldığım yolu, vardığım ufku, sahip olduğum duygu ve duyarlılığı inkâr etmek olur. Ve şükür ki henüz o kadar nankör değilim.
Sanırım bu satırlara son noktayı en iyi yine Sezen Aksu koyacak. Ne kadar yazsam, şu dört cümle kadar anlatamam çünkü bu meseleyi.
"Ne hükümran kalır, ne zulüm, ne de kin
Öz değil dostlar öz değil, bu biçim.
Kulların kullara ettiğini
Etmiyor en zalim harı ateşin."
MART 2014
Yavuz'um Hakan'ım, kaleminin samimiyeti bile Sezen'den çevrilen gönlümü ikna edemiyor... O artık sadece SEZEN AKSU, üretken bir sanatçı... 'Minik Serçe'miz uçtu.. gitti...
YanıtlaSilTamamen ben ne düşündüysem yazmışsınız. Bu yazının özeti nitelikte bir mail'i de Yılmaz Özdil'e attım. Çok güzel yazmışsınız. Elinize, kaleminize sağlık
YanıtlaSilSEZEN AKSU BAŞKAYDI::SERTAB ERENER::AJDA PEKKAN VS NİN DEDİKLERİ BİZİ FAZLA ETKİLEMİYORDU::BİZ SEZEN İ CAGDAŞ DÜNYANIN İNSANI SANMIŞTIK...AMA O ORTACAG KAFALARI İLE BERABER OLDU...CAM KIRILDI..HİCBİR ZAMAN BU LEKEYİ TEMİZLEYEMEYECEK...
YanıtlaSilSezen Aksu tüm samimiyetini,safiyetini kaybetti,sadece şarkıcı.."Ayar" şarkısını yazarak aslında özür dilemeyeceğini belirtti..
YanıtlaSilHer şarkı sözünde cesaret, doğru dosdoğru söyleyebilen insandan, Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkması, Vatanın bölünmez bütünlüğü, laik ve demokratik Sosyal Hukuk devletine olan sadakati beklerken, öyle bir gol yedik ki. İzmir'in delikanlı kızı tüm bunları elinin tersiyle itmiş, kör kuyulara dalmıştı. Kendisine verilen seçme seçilme hakkı, tam bağımsız Türkiye şiarına olan sadakatiydi sınanan. Hani mazlumun, ezilen, hor görülen, dayatmaların, baskıların karşısındaki Sezen. Kendisi de iktidar erkine kapılmış bir nefret sarmalına kapıldı ve maalesef sınavda fena çaktı. Ne konseri, ne bir şarkısı, o gün bu gündür dinlemiyorum artık, gönül bağım koptu onunla, o gidip akillerle bu vatanı nereye götüreceklerini kurgulasın, onlara fikir versin. Biz Atatürk gençliğini çok kırdı, izmir'in kalbini kırdı geçirdi... Bunları düşünüyor mudur bilmem. Ama gördüğüm yerde ailemle başımı çevirip geçerim. Ben önemli miyim ? Elbette hayır ama o bu toplum için çok değerli İDİ....
YanıtlaSilSezende istikrarsızlık yok bence..Her zaman mazlumun ezilenein yanında olmasının bir devamıydı bu yaptığı hareket.Çünkü bbu toplumdaki azınlıkların haklarnı almalarını,kendilerini bir birey hissetmelerini istiyordu..Ancak bu yolla bu memlekette barış olurdu..Hiç kimse kendini ezik görmez,itilmeden kakılmazsa,kimliklerine saygı duyulursa ancak bu şekilde dış mihrakların oyunlarına gelmez,terör biterdi diye düşünmüştür..Sadece tek verdiği destek barış içindir..O nedenle yetmez ama evet demiştir kanımca..Daha cok demokrasi geleceğine ümit etmek istediğiiçin..Sonucta eski yasa da militarist 12 eylül ürünü bir yasaydı..Bir sürü faili mechul yaşandı bu ülkede,12 eylül acıları yaşandı,jitemler yaşandı. AKP öncesi de durum süt liman değildi yani...Bir seylerin değişeceğine ümit etmekten başka bir niyeti yoktu..Fakat kandırıldığını anladı ve o noktadan sonra da zaten gezinin en başından başlayarak destek verdi.Halk tvye bağlandı gezinin ta en başında..Hani Yılmaz Özdil Sezeni cemaatci ilan etmişti ya, iddia ettiği gibi AKP-cemaat kavgasından çok önce destek vermişti.Yaz konserlerinde hem geziye hem eşçinsel haklarına destek verdi bizzat ordaydım. Gezi Parkına gelme dediler,hakaretler edilidi sosyal medyada ..Şimdi aynı insanlar gezide nerdeydin diye soruyor,e insaf yani.Bir akpli dediler,bir cemaatci dediler,bir BDPli dediler..Her gün bir yafta..Halbuki o sadece vicdanı dogrultsunda hareket etti.Hicbir partiyi desteklemedi..Ne diğerleri gibi kahvaltılara gitti,ne iftarlara gitti,ne belgesellerde RTE ye övgü düzdü,ne de TRT müzikte program yapmak için yalakalık yaptı.Buna ihtiyacı da yok zaten.Reklam filminde oynamayan tek star,devlet sanatcılığını geri çeviren birkaç kişiden biri..Korkak denilen kadın 1991 de kemal burkayın gülümse şiirini marş haline getirdi,kimseler ses çıkarmazken cumartesi annelerine şarkılar yaptı,2002 de ilk kez kürtçe,ermeice,rumca şarkılardan oluşan Türkiye Şarkıları konseri verdi,Türkan Saylan'la kardelenler projesi yaptı,Üstelik de Türkan Saylana düşman RTE iktidarında..İşte Yıllardır savundugu ilkeler ,iktidarın bu çözüm vaadiyle örtüşünce destek oldu ,onda da samimiyetsizliklerini anlayıp geri çekildi,hatta akil insan teklifini de geri çevirdi.Sabanın progrmaında sanırm bu siyaset cok karmaşık birşey ,bilmediğimiz şeyler var demişti hatta..Sezene en ufak bir kırgınlığım yok sahsım adına..Ondan özür dilemesi gereken onu kandıran ve kullanan RTE olmalıdır..Sezenden etkilenip de evet diyen olabileceği ihtimaline karşı Sezen de isterse çıkıp yanlış bir yönlendirme yaptıysam özür dilerim diyebilir,kendi tercihi..Sezen vicdanist ve partiler üstü .Her türlü rengin insanca yaşadığı,haklarını aldığı,kendini mutlu hissettiği bir coğrafya arzulamaktan başka da arzusu da yok..Benim onunla 30 yıldır süregelen yol arkadaşlığım var .Bana kattıklarını,yaşattıklarını bir çırpıda atacaksam ,şu kadarcık onun yüreğini tanıyamayacaksam ve ona sırt cevireceksem yuh olsun bana..
YanıtlaSilYüreğinize, emeğinize sağlık.. Bu yorumunuzu okurken "yoksa ben mi yazdım bu yazıyı" diye düşünmedim de değil.. Ben yazsam bu kadar güzel ifade edemeyebilirdim de hatta.. Hislerime tercüman olduğunuz için çok teşekkürler...
SilBen de referandumda "Hayır" oyu kullananlardanım... Sezen gerekçelerini sıralayarak "Yetmez ama Evet" diyeceğini açıklamasından sonra Sezen'i çok sevmeme, saymama rağmen ondan etkilenmedim çünkü RTE'a inanmıyordum.. Herkesin kendi iradesi olduğu unutulmamalı... Yavuz Hakan'ın sitemlerini de anlayabiliyorum, yazısı çok güzel.. Keşke herkes böylesi güzel üslupla dile getirebilse.. Sizin de yüreğinize sağlık Yavuz Hakan...
Yazi harika yorumlar samimi ama unutmayalimki sezen aksu büyük bir ozandir ve bu ülkenin en büyük değerlerinden biridir.Bu kadar sert olmamak gerektigini düşünüyorum.Hak etmiyor lütfen linç girisimlerinden önce sadece bir dakika düşünelim eminim ona kiyamayacaksiniz.
YanıtlaSilyılmaz özdilin yazısını da okudum buradaki yazıyı da.
YanıtlaSilyılmaz özdil yanlış bir şekilde ele almış olayı, babası cemaatçiymiş falan filan, bize ne isterse eli kanlı katil olsun sonuçta o farklı biri buradaki konu sezen aksu babası değil.
yılmaz özdil hepimizin tutulduğu ortak hastalığa tutulmuş, geçmişi unutup son bir iki seneye odaklanmış. bakalım sezenin geçmişine.
hadi 12 eylül zamanını geçelim o dönemi yaşayanlar bilir kimin ne dediği, ne açıklama yaptığı belli olmayan bir ortam dı. 90 lı yılların başında almanyalara kadar gidip sürgünde yaşayan kemal burkay ın peşinde koşarak aldığı şiiri besteleyip hit parça yaptıktan sonra liö o adam ben tanımıyorum dedi mi? dedi. adam yıllar sonra çıkıp tv ler de bile açıkladı para pul istemedim ben şairim adımı ansa yeter diye verdim dedi. cumartesi anneleri halen duruyorlar 400 küsür haftadır durdukları yerde. pek çok yazar, sanatçı, aydın ziyaret ediyor o insanları. sezen de ziyaret etti hakkını yemeyelim, albüm çıkarmadan bir hafta önce, gazetecilere pozlar verdi bir daha da uğramadı o annelerin yanına.
dahası da var da kısa keselim toplumsal linç demişsiniz ya tamam öyle diyelim. Ali ismail korkmaz neden öldürüldü biliyormusunuz? çünkü bu toplum metin göktepenin katillerine hesap sormadı. çünkü bu toplum erdal ereni asanları yargılamadı. çünkü bu toplum deniz i mahir i yusuf u asanları gün geldi sempatik liderler olarak gördü. tuncay özkan gibi gazeteciler neden yıllarca yattı biliyormusunuz? çünkü bu toplum nazım ı hapislerde çürütenleri unuttu. nazım ın kaçmasına sabahattin alin nin kaçarken öldürülmesine sebeb olan zamanın sözde sanatçıları aydınları bir süre sonra kahraman olacaklarını biliyorlardı çünkü bu toplum aman affedelim bir hata etmiş büyüklük bizde kalsın diyerek kendine yapılanları, tecavüzcülerini affetmeye çok meraklıdır. bittimi sanıyorsunuz? metin göktepe öldü ve unutuldu neredeyse, ali ismail berkin bu gün çok taze anıları belki ama üç beş sene sonra onları da unutacaksınız ve yeni ali ismailler berkinler yine sokar ortasında öldürülecek çünkü unutup affedelim demek hastalık olmuş bizde. bu adamlar neden bu kadar yolsuzluk üstüne böyle pişkin pişkin geziyor sanıyorsunuz? çünkü hesap vermiyeceklerini biliyorlar. sorarız hesabı demeyin kime hesap sorulu da kim yaptığı pisliklerin hesabını verdi bu güne kadar. sizler affetmeye unutmaya devam edin......
bir üstteki yorumu acele ve kontrol etmeden yazdığım için, çok fazla yazım hatası yapmışım. zahmet edip okuyanlardan özür dilerim hatalar için.
YanıtlaSilSon şarkısı Yeniler ve Yeni Kalanlar'da yine kalitesini konuşturmuş, umarım Türk müziğine daha çok unutulmaz şarkı katacaktır.
YanıtlaSil