Ses Dergisi Yazıları (Şubat 2015)

45 YIL ÖNCE SES

AYLA DİKMEN VE PERUKLARI


Sene 1970. Bu dünyadan göçüp gittikten çok uzun yıllar sonra “Anlamazdın” şarkısıyla tekrar popüler olacak Ayla Dikmen o günlerde şöhretinin en parlak günlerini yaşıyor. Ses dergisi muhabiri Mine Baykara’nın haberine göre tam 11 tane peruğu varmış ünlü şantözün. Şaşırmayın; şimdilerde pek tuhaf geliyor kulağa ama o günlerde sadece şantözler, aktristler değil, sıradan ev kadınları bile peruk takardı. Peruklar da tıpkı Ayla Dikmen’inkiler gibi, suratsız manken kafalarının üzerine asılır, tuvalet masalarının üzerinde öylece dururdu. Ben şahsen çok korkardım o kafalardan. Baksanıza, korkunç değiller mi sahiden?




Haberde Ayla Dikmen peruklarını uzun anlatmış, neden peruk kullandığını da şu cümlelerle açıklamış: “Bir kadının berbere gidip saçını yaptırabilmesi için çok fazla vakti olması lazım. Hele bizim gibi o gazinodan o gazinoya koşan artistler için vakit altın gibi, platin gibi kıymetli. Bu yüzden peruk kullanıyor, peruktan medet umuyoruz.”


HER YERDE MAKSİ VAR




Habere göre Faye Dunaway’in Bony And Clyde filminde giydiği kostüm, 1970 yılının maksi yılı olmasına önayak olmuş. Bizim artistlerimiz de durur mu?.. Hülya Koçyiğit’ten Selda Alkor’a, Belgin Doruk’tan Zeynep Aksu’ya dek her biri ya bir maksi etek, ya bir maksi palto giyip poz vermiş.


Haberde maksi modası hakkında ünlü terzi Mualla Özbek’in de fikri alınmış. “Bilhassa uzun boylu ve bacakları pek güzel olmayan hanımlarımız için biçilmiş kaftan,” demiş Gökçay. Bir başka butik sahibi de “Maksi zengin işi. Orta halli hanımlarımız bu modaya pek ayak uyduramayacaklar,” demiş. Orasını çözemedim. Özellikle Selda Alkor’ün üzerindeki orta halli palto hiç de zengin işi durmuyor oysa. O zamanlar yeni moda diye kaça sattılarsa artık…


YEŞİLÇAM’DA GRİP VAR!


Mevsim kış. Kar, buz, ayaz, poyraz ve haliyle nezle, grip mevsimi. 1970 kışı da çetin geçmiş olmalı ki, şöhretlerimiz gripten kırılmış. Eline mendili alan poz vermiş Ses dergisi objektiflerine. Belgin Doruk hasta yatağında hapşırmaktan bir hal olmuş. O günlerin en popüler ağrı kesicisi Gripin’in kutularını süsleyen o meşhur başı ağrıyan kadın pozunu vermek ise Selda Alkor’a düşmüş. İzzet Günay ilaç içiyor, Nebahat Çehre aksırıyor, Murat Soydan ise ateşini ölçtürüyor. Cüneyt Arkın deseniz, o da ayrı perişan.  









Cahit Poyraz’ın haberi ve Sedat Dizici’nin fotoğrafları, neresinden baksanız bir habercilik başarısı. Bugünün artistlerine böyle pozlar verdiremezsiniz kolay kolay. Zaten şimdikiler neredeyse tuvalete gittiklerini bile sosyal medyaya yazdıklarından, grip olmalarının haber değeri de kalmadı ne çare.



MÜZİK GÜNDEMİ ŞUBAT 2015

ÖMÜR GEDİK’E KIZMAYIN


Bu yazının yazıldığı günlerde sosyal medya Ömür Gedik’in yeni çalışmasıyla (!) çalkalanıyordu. Malumunuz, pek hayvan sever medyatik figürümüz Ömür Gedik, tamamen hayvanlara gelir sağlamak maksadıyla başladığı şarkıcılık macerasının gelip geçici olmadığını, hatta hayvan mayvan hak getire, asıl niyetinin şarkıcılık olduğunu kısa sürede gösterdi. Geçtiğimiz günlerde de nedendir bilinmez “Hey Onbeşli” türküsünü yeniden söyledi ve şarkı dijital tekli olarak satışa sunuldu. Ama şarkının bu “eller havaya” düzenlemesi ve klibindeki çıplak erkek dansçılar tepki gördü.


Gerçekten yaşanmış ve son derece dramatik bir hikâye üzerine yazılmış “Hey Onbeşli”nin aslında bir ağıt olduğunu söyleyen Tokatlılar başta olmak üzere, Gedik’in yorumu ve klibi çok fazla eleştiri yağmuruna tutulunca klibi apar topar yayından çektiler. Ömür Gedik klibin revize edileceğini açıklamak zorunda kaldı, hatta Tokatlılara hassasiyetleri için teşekkür etti.

Tamam, dudak büküyoruz, gülümsüyoruz, bazen de kızıyoruz ama çok da ciddiye almamak lazım. Ömür Gedik ne ilk ne de son çünkü. Dünyada da örnekleri çok üstelik… Paris Hilton var mesela. Parası ve nüfuzuyla şarkıcılığa soyundu. Kelimenin gerçek anlamıyla da soyundu. Öyle de idare ediyor. Türkiye’de deseniz nicesi var. Hani duşta bile şarkı söyleyemediği halde şarkıcı olup sahneye çıkan, plak dolduranlar… ‘80’li yılları bilenler, bize Haydar Paşa’nın gelini diye yutturulan film ve “ses” yıldızı Christine Haydar’ı mutlaka hatırlıyorlardır mesela. Sesi nasıldı diye sormak bile anlamsız. Çünkü sesi yoktu.  


Yeşilçam’ın Türkan Şoray hariç, neredeyse tüm aktör ve aktristleri, şarkı söyleyebilsin söyleyemesin, sahneye çıkmıştı bir zamanlar. Yıllarca büyük büyük gazinolarda çalışmış Ahu Tuğbalar, Serpil Çakmaklılar, Oya Aydoğanlar, Ömür Gedik’ten daha iyi mi şarkı söylüyordu sanıyorsunuz? Banu Alkan ve “Neremi Neremi?” vakası daha yakın tarihte yaşandı; onu bilirsiniz zaten.

Sözün özü, onlar bizle, biz onlarla kafa bulup, eğleniyoruz işte. Ciddiye almayın. Boşuna da kızmayın Ömür Gedik’e. Adı müzik tarihine altın harflerle yazılmayacak sonuçta.

MÜZİK DÜNYASINDA YERLİ DİZİ ETKİSİ


Eskiden insanlar sinemalara, gazinolara giderler, eğlence ve sosyalleşme ihtiyaçlarını böyle karşılarlardı. Şimdilerin televizyon dizileri de aynı amaca hizmet ediyor gibi. Bir dizinin bir bölümünü izlemek üzere ekran başına oturduğunuzda, iki saatlik bir Yeşilçam filmi izlemiş, arada da bir gazinoya, gece kulübüne uğramış gibi oluyorsunuz çünkü. Dizilerde aşk, ihtiras, macera, kin, nefret, intikam, entrika ve komedi gani gani. Üzerine bir de şarkılar, türküler… Değmeyin izleyenin keyfine!

Bir ara dizilerde eski şarkıları kullanmak pek modaydı. Ayten Alpman’ın “Ben Varım”ı Aliye dizisinde kullanılınca almış yürümüştü mesela. Şimdilerde ise dizi oyuncuları kendileri şarkı söylemeye başladılar. Allem ediliyor kallem ediliyor, senaryonun bir yerine bir şarkı söyleme sahnesi konuluyor.


Bu modayı Ulan İstanbul dizisi başlattı denilebilir. Karlos ve Yaren (Erkan Kolçak Köstendil ve Şebnem Bozoklu) karakterlerinin düeti “Yanarım”, şaka maka 2014 yılının en sevilen şarkılarından biri oldu. Sonra aynı karakterlere birkaç şarkı daha söylettiler dizide. Hatta Hayati karakterinin “rap” şarkısıyla Türk televizyon dizileri tarihinin en müzikal sahnelerinden birine imza attı Ulan İstanbul ekibi.


Geçenlerde Güzel Köylü dizisindeki iki erkek karakterin, ‘80’li yıllar piyanist şantör ceketleriyle seslendirdiği şarkıya denk geldim mesela. Sonra Kiraz Mevsimi dizisinde Ayaz rolünü oynayan ve Almanya’da doğup büyüdüğü ve Türkçesi bozuk olduğu için dublajla konuşturulan Serkan Çayoğlu, senaryo gereği Aydilge’yle birlikte sahneye çıkıp düet yaptı. Hem de kendi sesiyle söyledi şarkıyı.


Yeni başlayan Poyraz Karayel dizisinin tanıtımlarında da başrol oyuncusu İlker Kaleli şarkı söylüyor sahnede.

Benim yakalayabildiklerim bunlar. Belki daha fazlası da vardır. Ama bu böyle giderse, dizi şarkılarının müzik sektöründe hâkimiyeti artabilir. Sonuçta şarkıların pazarlanması için dizilerden daha etkili mecra var mı? Yok!


BU AY NEREYE GİDELİM?


Şubat ayındaki yarıyıl tatilinde çocuklarıyla birlikte vakit geçirmek isteyenler için 6-7-8 Şubat tarihlerinde Volkswagen Arena’da sahnelenecek Buz Devri Canlı müzikali çok eğlenceli bir seçim olabilir. Ocak ayında Bursalı ve İstanbullu seyircilerle buluşan Madagaskar Live gösterisi ise 6-7-8 Şubat tarihlerinde Ankara’da Congresium sahnesinde izleyici karşısına çıkacak. Her iki gösteri de aynı adlı çizgi filmlerin sahne uyarlamaları olarak özellikle çocukların ilgisini çekecektir.

Rus edebiyatının kurucusu olarak kabul edilen Aleksandr Puşkin'e ait masalların bir araya getirildiği Lukomorie müzikali 14 ve 15 Şubat tarihlerinde İstanbul Maslak TİM Show Center’da. İtalyan usulü Romeo ve Juliet izlemek isteyenler ise Romeo E Gulietta müzikalini 21-22-25-28 Şubat ve 1 Mart tarihlerinden birinde Zorlu Center PSM’de izleme şansını yakalayabilirler. Özellikle bu müzikalin mutlaka izlenmesi gerekenler arasında olduğunu söyleyebilirim.


Türkiye’de alternatif müziğin en iyilerinden Birsen Tezer ve Hüsnü Arkan, 23 Şubat’ta Ankara’da ODTÜ KKM’de birlikte bir konser veriyorlar. Birsen Tezer’i solo izlemek isteyenlere ise 13 Şubat’taki Garaj İstanbul konserini önerebilirim. Tezer’in 24, 25 ve 26 Şubat tarihlerinden sırasıyla Samsun, Ordu ve Trabzon’u kapsayan küçük bir turnesi de olacakmış.


Küçük Çiftlik Park’ta aralıklarla düzenlenen gazino gecelerinin bir yenisi 7 Şubat tarihinde. Kadroda Öykü Gürman ve Selami Şahin var. Gazino geceleri adı altında yapılan bir başka program ise Cenk Eren’in My Cabaret’si. Her cuma ve cumartesi Cenk Eren’in şarkı söylediği mekânda Ocak ayı boyunca Salı geceleri sırasıyla Nil Burak, Mine Koşan ve Nazan Şoray sahne aldılar. Eski gazinolarla kıyaslanmaz elbette ama bu kadarcık da olsa gazino eğlencelerini yâd etmek kulağa hoş geliyor.    

OCAK 2015  

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder