Attila Özdemiroğlu’nu alkışlarla uğurladık dün. Sonsuzluğa…
O, neresi olduğunu bilmediğimiz ama varlığına inanarak, oraya
uğurladıklarımızın acısına bir nebze olsun teselli bulabildiğimiz yere…
Demeye kalmadan Prince’in ölüm haberi düştü sosyal medyaya.
Herkes bir şeyler yazmaya başladı. Dünyanın bir ucunda bir müzisyen ölüyor ve
sen hiç aynı havayı solumadığın, yüz yüze gelmediğin bir adamın/kadının
ardından hüzünlere boğuluyorsun. Bunu ancak müzikle, sanatla açıklayabilirsin.
Gerisi hikaye… İlham almışsın, ışık almışsın, güç almışsın, el almışsın belki
de… Yol almışsın onlarla birlikte. Duygulanmışsın, gülmüşsün, ağlamışsın,
büyümüşsün… Tanışsan ne tanışmasan ne?
Ki benim Attila Abi ile tanışmışlığım, oturmuşluğum, kalkmışlığım
vardı sık aralıklarla olmasa da. “Yavuzcuğum” diye telefon açışı gitmeyecek
kulaklarımdan. Çocuk gözlerindeki muzır bakışları, neşeli, esprili hali, tavrı,
ne çok şey bildiğini ancak kurcalayarak keşfedebileceğiniz, hayat bilgisini,
bilgeliğini öyle olur olmaz ortalığa saçmayan mütevazılığını… Çok yakınımı
kaybetmiş gibi hissediyorum iki gündür. Eminim ki çok kişi de aynı şeyi
hissediyor. Cenaze töreninde konuştuğum herkes benzer sözler sarf etti onun
için. Gidenin ardından edilen beylik lakırdılar değildi.
Şimdi dönüp baktığım zaman bir dönem dalgasını geçtiğimiz
‘80’leri tam da ergen-genç yaşlarda yaşamış olmak ne büyük nimetmiş. Ne
bereketli, ne zengin bir müzikal devirmiş o. David Bowie’si, Tina Turner’ı,
Michael Jackson’ı, Queen’i, Prince’i… Saymakla bitmez.
Bir de tam İngilizce
eğitimi aldığım yıllar. Her bir şarkıyı ezber ediyorum, sözleri anlamaya
çalışıyorum, Hey dergisi, Blue Jean dergisi filan posterlerle, haberlerle,
röportajlarla iyice açıyor iştahımı. Bir USA For Africa konseri yapılıyor,
soluğum kesiliyor televizyon başında. TRT’de klip filan görmek ne mümkün. Devir
video kaset devri neyse ki. Özel video kasetler var böyle yabancı kliplerin
olduğu (korsan tabii), onlara dadanıyorum. Prince bir ikon, bir deli, bir deha…
En çok “Raspberry Beret”i severdim ben nedense. “When Doves Cry”dan, “Kiss”den
filan daha çok. Yıllardır da dinlememişim. Ölüm haberini alınca açıp ilk onu
dinledim. Ne diyeyim... İlhamımız azalıyor böyle böyle. Dünyanın giderek
kuraklaşması sadece küresel ısınmadan değil.
NİSAN 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder