İHTİYAÇ MOLASI – “KAPILAR”
Albümün künyesinde 2015 yazsa da, Aralık ayında yayımlanan
tüm albümler gibi, bu albümü de 2015 yılına dâhil edip, eskitmek hata olur.
Hele ki söz konusu olan 10 yıllık bir aradan sonra çıkıp gelmiş İhtiyaç Molası
ise.
Çok yazıldı çizildi, ben geç kaldım ve bu yüzden haber
değerini kaybetti belki ama yine de yinelemekte fayda var ki İhtiyaç Molası’nın
10 yıl bekledikten sonra yayımladığı üçüncü albümü “Kapılar”, Sony Müzik
etiketiyle raflarda yerini aldı. Bu kadar uzun ara verince, grupla ilk kez
tanışacakların var olması kaçınılmaz. Zira ilk iki albüm de bağımsız
firmalardan çıkmış ve bu nedenle sirkülasyonları uzun vadeli olmamıştı. Neyse
ki şu anda dijital platformlarda bulunabiliyorlar. Eğer bugüne dek
dinlemediyseniz İhtiyaç Molası ile tanışmaya o albümlerden başlamanızı
öneririm. Zira 1999 çıkışlı ilk albüm “Milad”, Türkiye’de “rock” müziğin henüz
yeni yeni ana akıma entegre olmaya başladığı bir dönem için ziyadesiyle
yenilikçi bir albümdü. Zira tek tük “progressive rock” denemelerini de ‘70’lerde bırakmış, baştan
ayağa popa bulanmıştık o sıra. Şebnem Ferahlar, Teomanlar, Morlar ve Öteleriyle
ise flört ediyorduk henüz (en azından ana akım dinleyicileri öyleydi.) Haliyle
bir hayli “deneysel” bir çabaydı İhtiyaç Molası’nın sarf ettiği. Üstelik
ağırlıklı olarak enstrümantaldi şarkılar, sözleri olanlar ise (biri hariç)
İngilizce idi.
İkinci albüm “1,5” çıktığında ise yıl 2004’tü ve Türkiye’de “rock”
müzik parlak bir dönem yaşıyordu. Nitekim o albüm ilkine göre daha fazla dikkat
çekti, dinleyici buldu. Her iki albümün ortak paydası ise sağlam bir grupla
karşı karşıya olduğumuz idi. Çanakkale’de kurulmuş, 1995’de ise İhtiyaç Molası
adı ile çalmaya başlamış grup, Taner Sarf, Tolga Çebi, Sinan Gürsoy ve Murat
Güllü’den oluşuyordu ve eni konu “iyi müzik” yaptıklarını hem bu iki albüm, hem
de sahne performansları ispat etmişti çoktan.
Sonra grubun her bir üyesi hayat gailesini dalmış olacak ki
sesleri solukları çıkmadıkça biz de umudu kestik ve nedensiz yitip giden
gruplar hanesine bir artı koyduk. Yanlış yapmışız. İhtiyaç Molası öyle bir
albümle çıkıp geldi ki, aradan geçen zamanı bir kalemde lehine döndürüverdi.
İlk iki albüme kıyasla demlenmiş, olgunlaşmış, pişmiş,
büyümüş grubun müziği, Üstelik şarkılar ta o dönemlerden yakın döneme uzanan
bir tarih aralığında yazılmış olmasına, hatta bazılarının konserler sayesinde
bilinir hale gelmesine rağmen.
Albümde 11 şarkı var. Grubun resmi olarak yayımlanmış ilk
kaydı olan “Çengi”, yeniden çalınmış haliyle tekrar karşımıza çıkıyor bu albümde.
Onun dışındaki şarkılar ise ilk kez yayımlanıyor. İçlerinde bugünlerde
yazılmamış olmasına rağmen, bugün de anlamını yitirmemiş, eleştirel cümleler
barındıran sözleri olanlar da var, yine enstrümantal olanları da. Her şeyden
önce hepsi melodi yoğun şarkılar. Başından beri klasik “rock” kalıplarının
içine hapsolmamış grup, bu özelliğini bu albümde de korumuş. Beklenmedik bir
anda bir piyano, bir keman, bir saksafon sesi duyabiliyorsunuz mesela. Ya da gitarlar cayırdıyor derken bir
folklorik melodi çalınabiliyor kulağınıza. “Bu nereden çıktı?” demiyorsunuz ama
hiç. Bileşim öyle dozunda, öyle usta işi ki…
Aslında bir tiyatro oyunu için yazılmış olan “Of” benim
“külhan” şarkılara zaafımdan mıdır bilmem, albümde beni en kolay tavlayan şarkı
oldu. Albümün adı da olan “Kapılar, iyi bir şarkı olmasının ötesinde mülteci
sorununa vurgu yapan, bir kısa film etkisindeki klibiyle anlamını katlayan da
bir güç kazandı bence. “Kapasite” yıllar sonra, bugünlerde yaşadıklarımızı en
iyi anlatan şarkılardan biri olarak hatırlanacaktır. “Gafil”i dinlerken içi
soğuk fıçı bira dolu Arjantin bardaklarını tokuşturarak şarkıya eşlik etmek
gelebilir içinizden, her ne kadar sözleri öylesi bir eğlence vaat etmese, hatta
tam aksine, can sıksa da. Bununla birlikte albümü başından sonuna dinledikten
hemen sonra muhtemelen siz de benim gibi en yakın İhtiyaç Molası konserine
gidip, “Topla Kendini”nin o fena halde gaza getirici, “tutmayın beni” kısmını
grupla birlikte bağır çağır söyleme ihtiyacı hissedeceksiniz (şayet bunu daha
önce hiç yapmadıysanız.)
İçinden oryantal de geçen oyuncaklı ritmi ve kolay
algılanacak sözleriyle “Bir Gül Yeter”, albümün ticari şansı yüksek
şarkılarından olabilir (“sen bana bir gül yeter” cümlesindeki İsmail YK
diksiyonuna ben takıldım, siz takılmayın.) Beatles’la Rolling Stones arası bir
yerlerden şöyle bir tatlı huzur almak isterseniz de “Ölmüş”ü ve albümün tek
İngilizce sözlü şarkısı olan “Bloody”yi önerebilirim.
“Eflatun” ve “Kompliman” ise albümdeki enstrümantal
besteler. Kelimeleri yok belki ama söyleyecek sözleri var, dinlerken
duyuyorsunuz zaten.
Albümün kaydı ve “mix”i Cem Ömeroğlu tarafından
gerçekleştirilmiş. Kayıtlar canlı yapılmış ama bugünün şartlarında artık adeta
bir lüks haline gelen canlı kayıt işinin üstesinden Ömeroğlu başarıyla gelmiş. Erdal
Mahir Cüran’ın fotoğrafları ve Kadir Özdemir’in grafik tasarımı da albümün
bütününü tamamlıyor.
Bu albümü tek cümleyle, daha önce yayımlanmamış şarkılardan
oluşan bir “best of” olarak tanımlamak mümkün. İfade kendi içinde çelişiyor
evet ama işin gerçeği tam olarak bu. Dinleyin, pişman olmazsınız.
BURAK BUYRUK - "YALNIZLIK ABİDESİ"
Daha 20’li yaşlarına bile gelmeden ilk grubunu kuran ve
müziğe okullu değil alaylı olarak başlayan Burak Buyruk, bir dönem İngiltere’de
yaşamış ve orada da müzikle mesaini devam ettirmiş. Başka başka işler
yapıyorken dahi şarkı yazmaya devam eden Buyruk, nihayet 2010 yılında ilk
teklisi “Koşan Adam” ile dinleyici karşısına çıkmış. Buyruk’un ilk albümü
“Yalnızlık Abidesi” ise 2015 yılının Şubat ayında Sekiz Müzik etiketiyle
yayımlandı.
Geçtiğimiz bir sene içerisinde ülkede çok fazla şey yaşandı
ve her seferinde en büyük hasarı hep müzik aldı biliyorsunuz. İleride bugünler
nasıl anlatılacak bilmiyoruz ama bu dönemlerde albüm çıkaranların, özellikle de
yıllarca emek verdikleri ilk albümlerini çıkaranların bu şanssız günleri hiç
unutmayacakları aşikar. Burak Buyruk da bunlardan biri oldu olmasına ama hiçbir
albümü keşfetmek için geç değildir; iş ki albüm keşfedilmeye değer olsun. Kaldı
ki Burak Buyruk albümünün arkasında durabilenlerden.
Albümde ilk tekli şarkısı “Koşan Adam” da dâhil olmak üzere,
toplam sekiz şarkı var. Şarkıların tamamının söz ve müzikleri Burak Buyruk
tarafından yazılmış. Düzenlemelerde ise üç şarkıda Sertaç Ekiz, üç şarkıda
Emrah Alpat, iki şarkıda da İlkin Kitapçı isimlerini görüyoruz.
“Bana biraz daha alkol,” başta olmak üzere, sloganlarla
dolu, kolay eşlik edilebilir “Yalnızlık Abidesi”, tam bir konser şarkısı. Nefesli
ve vurmalı sazların şarkıya kattığı coşku kadar bas yürüyüşü de insanın içini
kıpır kıpır yapan türden. Enstrümanların bilgisayar “edit” programının
kanallarında hizaya sokulmuş ruhsuz öğeler gibi tınlamadığı, elektronik
unsurların bile kanlı canlı ses verdiği albümün en iyi şarkılarından biri
ikinci sırada yer alan “Kollarımda”. Ardı ardına gelen “Dibe Vur” ve “Koşan
Adam”, enerjisi yüksek, dinleyende harekete geçme güdüsü yaratan şarkılar. Gerçi
bu umutlu ve enerjik hal, albümün bütününe hâkim. “Aşk İstiyorum” da böyle bir
şarkı mesela, “Enteresan Hayat” da. Başından sonuna “pop-rock” bir havada süren
albümün pop tarafı en ağır basan iki şarkısı “Dönüş Yok” ve “O Artık Beni
İstemiyor”, özellikle düzenlemeleriyle dikkat çeken şarkılar. Görünen o ki, Sertaç
Ekiz, albümün yapımcısı olmanın ötesinde, aranjör olarak da dikkatlerden
kaçmaması gereken bir müzisyen.
Daha güçlü bir “sound”, daha parlak bir “mix” ve “mastering”
olabilir miydi? Elbette olabilirdi ama işin o kısmı ne çare ki dönüp dolaşıp
çalışılan stüdyoya, kullanılan ekipmana, yani paraya bakıyor ve bir ilk albüm
için altından kalkılabilecek bir yük değil. Mevcut imkânlarla yapılabileceğin
en iyisini yapabilmekse bir başarı. Tıpkı Burak Buyruk’un yaptığı gibi.
HAYKO CEPKİN - "BENİ BÜYÜTEN ŞARKILAR VOL.1"
Milliyet Sanat’ın Şubat 2012 sayısında yayımlanan yazımın
başlığı “Bir Süre Kimse ‘Cover’ Yapmasa” idi. Artık nasıl gına geldiyse bana;
Işın Karaca’nın arabesk, Candan Erçetin’in aranjman albümleri yeni çıkmıştı
keza o ara. Hayır ben bunu dilememişim gibi, o gün bugün ardı arkası kesilmedi
“cover” albümlerin. Baksanıza, yılın daha dördüncü ayındayız ama şu ana dek
Berkay’ından Zara’sına, Sibel Can’ından Bergüzar Korel’ine “cover” albüm
çıkarmayan kalmadı. Tek tek şarkıları saymıyorum, sayamıyorum üstelik.
Hayko Cepkin’in geride bıraktığımız Şubat ayında DMC
etiketiyle piyasaya çıkan “Beni Büyüten Şarkılar” adlı albümü de, yukarıda
ettiğim bir araba laftan da anlaşılacağı üzere, tamamı “cover” şarkılardan
oluşan bir albüm. Üstelik albümün isminin yanında “Vol.1” ibaresi de var; yani
‘devamı gelecek’ hesabı.
O vakitler pek eleştirmiştik ama aslında bir “cover” albüme
konulabilecek en doğru ismi Hakan Peker koymuş meğer zamanında. 2001 yılında
popüler alaturka şarkıları yeniden seslendirmişti Hakan Peker ve albümün adı
son derece açık sözlü ve dürüsttü: “Canım İstedi”. Yani yok “annem bu şarkıları
çok severdi”, yok “bizde bunların plakları vardı”, yok “babama saygı duruşunda
bulundum” filan değil. Adamın canı istemiş, söylemiş, bu kadar basit. Hayko
Cepkin de birbiriyle yer yer çok alakasız ve tarihsel olarak belirli bir dönem
aralığını da sıkıştırılamayacak (“Yeniden ‘70”e filan gibi de değil yani) bu
şarkı listesini kendi büyüme serüvene şahit yazmış, romantik bir seçimle. Bana
kalsa albümün adı “Türkiye’de Büyüyen Bir “Rocker”ın Dramı” da olabilirdi.
Neyse…
Popüler müzikte iyilik ve kötülük yargılarını türlere göre
değil, şarkı sözleri, besteler, armoniler, düzenlemeler, şarkıcılık
performansları gibi ölçütler üzerine inşa edebilsek, hepimiz rahatlayacağız. O
zaman ortada ne “rockçı” arabesk dinlemez/söylemez gibi, ne pop müzik çöptür
alaturka zümrüttür/yakuttur gibi ve ne de türevleri önyargılar kalacak. O zaman
memleketteki müzik çeşitliliğinin, zenginliğinin tadına varılacak, isteyen
istediğini, canının çektiğini, gönlünün düştüğünü dinleyecek/söyleyecek ve bize
de iyisini kötüsünü ayırt etmek kalacak. Bu nedenle belirli bir türde yol almış
bir müzisyenin bambaşka bir türde bir şeyler denemesini önemsiyorum. Hayko
Cepkin’in bu albümünü de özellikle şarkı seçimleri açısından cesur buldum evet.
Ama…
Hayko Cepkin ya da bir başka şarkıcı ya da grup bu şarkıları
bu halleriyle konserlerinde seslendirse (ki sıklıkla yapılıyor bu) “aman da ne
güzel” diye dinler, eşlik eder, bunu bir renk olarak severiz, seviyoruz. Zaten
konserlerde, bar programlarında “cover” söylemek adeta bu işin fıtratında var. Ama
iş “cover” şarkılarla dolu bir albüme gelince beklenti biraz değişiyor. Bir
sahne “cover”ından daha fazlasını duymayı bekliyorsunuz mesela. Hele ki ruhları
yer yer benzeşse de müzikal yapıları çok farklı türlerin bileşimi ise söz
konusu olan.
DMC etiketiyle yayımlanan “Beni Büyüten Şarkılar” albümünde
dokuz şarkı var. İbrahim Tatlıses’in sesinden sevilmiş “Ben İnsan Değil miyim?”,
Müslüm Gürses’in ve de Bülent Ersoy’un sesinden sevilmiş “İtirazım Var”, Aşık
Mahsuni’den “Yuh Yuh” ve “Nem Kaldı”, Zeki Müren’in sesinden bir ‘80’li popüler
alaturka klasiği olarak kulaklara yer etmiş “O Çeşme”, Sabahat Akkiraz’dan
“Neydi Günahım”, Ağır Roman film müziklerinden “Ağla Sevdam”, Moğollar’ın yakın
dönem şarkılarından biri olan “Issızlığın Ortasında” ve protest Anadolu pop
müziğinin defalarca ama defalarca söylenmiş, hatta Ferhat Göçer’li “club remix”
versiyonları bile yapılmış “Aldırma Gönül”ü ile renkli bir şarkı listesi ile
karşı karşıyayız.
Özellikle “Ağla Sevdam”, “İtirazım Var” gibi kimi şarkılara,
Hayko Cepkin’in zaten başından beri kendi şarkılarından da aşina olduğumuz ama
en çok Nilüfer’le seslendirdiği “Aşk Kitabı”nda dinleyici ilgisine mazhar olmuş
gazelhan (ya da hafız) üslubu çok yakışıyor. Muhalif tavrını doğrulayan “Yuh
Yuh” ve “Aldırma Gönül” gibi şarkılarda yine başından beri sahip olduğu provokatif
şarkı söyleme biçimi gayet yerini buluyor. Böyle böyle yadırgamıyorsunuz Hayko
Cepkin’in bu şarkıları seslendirmesini. Çok da beklenmedik tınlamıyor yani. En
basitinden “Aşk Kitabı”nı dinlemiş herhangi biri, Hayko Cepkin’in bu şarkıları
tam da bu şekilde söyleyeceğini tahmin edebilirdi.
Dahası düzenlemelerle de şarkılara kuş kondurulmamış. Yani
sahnede “cover” kontenjanından çalınırlarken nasıl çalınacaklarsa, öyle
çalınmışlar. Hiç öyle üzerlerinde uzun uzun düşünülmüş, uğraşılmış gibi bir his
uyandırmıyor dinleyende. Evet kötü değil ama tatsız. Hele ki bu şarkıları
zamanında orijinal versiyonlarıyla dinlemiş, sevmişseniz.
Kaldı ki birebir bu şarkılar değilse bile, arabeskin ya da
halk müziğinin “rock” formunda icra edilmesine bundan 30-40 yıl önce yapılmış
öyle “baba” örnekler verilebilir ki, onların yanında ne yapsanız hafif
kalabilir.
Albümün en güzel tarafı ise Hayko Cepkin’in bebeklik ve
çocukluk fotoğraflarının da yer aldığı kartonet ve ana karnında bir ceninin
resmedildiği kapak tasarımı. Albümün sanat yönetmenliğini Göksel Balaban, kapak
tasarımını Dünya Atay yapmış, logo ise Mindriotz tarafından tasarlanmış;
isimlerini de anmadan geçmeyeyim.
MAYIS 2016
sizin yorumlarınızı okuduktan sonra İhtiyaç Molası'nın albümünü aldım. gerçekten güzel bir albüm. gerçi ilk dinleyince biraz yadırgama oluyor ama 2. dinleyişten sonra daha güzel geliyor. Hayko Cepkin'i severim ama her şarkıda aynı gırtlak namesini yapmasa daha iyi olacak (brutal vokalden bahsetmiyorum).
YanıtlaSil