KENAN DOĞULU HARBİYE AÇIK HAVA KONSERİ
21 HAZİRAN 2017
“Kenan Doğulu bile buradan yedi!” diye bağırıyordu seyyar
köfteci. Hava çok güzeldi. Köfte kokuları da öyle. Konser bitmişti. Etraftaki
bütün taksiciler uzak mesafeye götürecek müşteri arıyordu. Ancak bir konser
kadar, bir film kadar, bir albüm, bir kitap kadar sürerdi hayatın
sertliklerinden uzaklaşmanız. Sonra hoooop tekrar içine çekerdi sizi gerçekler.
Taksicilerin “Bakırköy, Bostancı, Bakırköy!” köftecinin “Gel abi gel, Kenan
Doğulu bile buradan yedi!” nidaları gibi.
Geçen yaz caz albümünün konserinde izlemiştim Kenan
Doğulu’yu. Bu yaz bir de pop halini görmek istedim. Son birkaç yıldır,
‘90’lardan bu yana yaptıklarının üzerine daha iyilerini, daha olgunlarını
koyarak yoluna devam kaç şarkıcımız, müzisyenimiz var ki? Tam da yeni yeni
albümler çıkmışken üst üste, bu soruyu daha sık soruyor olmuşken... Sağdan say,
soldan say hesap aynıyken… (Ve evet, benim başka derdim yok iken.)
Konserden sonra eve bir geldik ki Kenan Doğulu Twitter’da “trend
topic” olmuş. Neden? Çünkü Kenan konserde düştü. Oraya sonra geleceğim ama konserde
Kenan’ın düşmesinin dışında haber değeri taşıyan ne vardı, hemen ilk ağızda onları
sıralayayım…
İlk yarı ve ikinci yarı için görkemli açılışlar, sahneye
gidip gelen farklı müzisyenler, hangi şarkının hangi dakikasında yapılacağı milimetrik
hesaplanmış görsel sürprizler… Patlayan havai fişekler, çıkan ateşler,
dumanlar, sisler, uçuşan konfetiler, “video-wall” görselleri… İyi düşünülmüş ve
çalışılmış bir repertuar sıralaması, zımba gibi çalan bir orkestra, taş gibi
şarkı söyleyen bir şarkıcı…
Bütün bunları topladığınız zaman izlediğimiz konser Kenan’ın
düşmesiyle ya da ne bileyim konseri izlemeye gelen ünlüler nedeniyle filan konuşulacak
bir konser değildi. Ama tabii bir pop yıldızının sahnede düşmesi dünyanın her
yerinde haber değeri taşır, bunu da bilmiyor değilim ki yapacak bir şey yok.
Zubizu sponsorluğunda Atlantis Yapım organizasyonuyla gerçekleşen konser, orkestranın girişi ve peşi sıra gece boyu vokalde
Kenan’a eşlik edecek üç solistten biri olan Sibel Gürsoy’un tüyleri diken diken
eden vokaliyle başladı. Hemen ardından Kenan sahnenin geri ortasındaki
platformun üstünde elinde gitarıyla belirdi ve bu albüm kapak fotoğrafı misali tablo,
şarkı söylemeye başlamasıyla birlikte ete kemiğe büründü. Açılış şarkısı “Susma”
idi. Şarkı boyunca orkestraya eşlik eden bendir grubu da açılışa hem ses hem de
görüntü olarak ihtişam kattı.
Peşi sıra iki “hit” şarkısıyla ateşi harladı Kenan: “Ben Senin
Her Şeyinim” ve “Yaparım Bilirsin”. Ardından da en yeni şarkısı “İlk Adımı Sen
At” geldi. Kenan’ın bu yeni şarkısını ne kadar sevdiği anlaşılabiliyordu
gözlerinden, coşkusundan. Şarkı yazanlar için en iyi şarkı genellikle en son
yazılandır ama bu şarkı gerçekten iyi. Seyirciden gördüğü karşılık da çoktan
kulaklara yer ettiğini gösterdi zaten.
İlk şarkıların arasında yaptığı hoş geldiniz konuşmasında
Harbiye’nin kendisi için ne kadar önemli ve özel olduğundan bahsetti. Nedenini
biraz sonra öğrenecektik. Şimdi sırada en sevilen yavaş şarkılarından oluşan
bir seçki vardı: “Bir İleri İki Geri”, “Kurşun Adres Sormaz ki”, “Rica”, “Aşka
Türlü Şeyler”, “Ara Beni Lütfen” ve “Baş Harfi Ben” bu sekansta kısa kısa ardı
ardına geldi. Külliyat kallavi olunca böyle bir formül bulmuş, az zamana çok
şarkı sığdırmak için repertuarı bu şekilde (Kenan’ın deyimiyle) “projelendirmiş”lerdi.
İyi de oldu. Sıralama, bağlantılar ve geçişler iyi planlanınca su gibi akıp gitti
bu bundan sonraki “medley”ler nitekim.
Bu arada “Baş Harfi Ben”in “rock” formundaki konser
düzenlemesi bir şekilde bir Kenan albümünde ya da teklisinde kullanılmalı,
konserde kalmamalı çünkü çok iyiydi diye not düşeyim de dinleyemeyenler azıcık
merak etsin.
Sonra “Rüzgâr”la devam etti konsere Kenan. Ve ardından Açık
Hava anısını anlattı. 15 yaşındaymış. Kültür Koleji orkestrası olarak Milliyet
Liselerarası Müzik Yarışmasında dereceye girmişler. O yıl dereceye giren
grupların yer aldığı bir Açık Hava konseri yapılmış ve Kenan, Açık Hava’da ilk
kez o gece sahneye çıkmış.
Geçen yıl da yazmıştım. Bazı binalar, mekânlar, artık
işlevlerini yitirseler, eskisi gibi kullanılmıyor olsalar bile (ki Açık Hava
öyle değil) sadece durdukları yerde, varlıkları ve değişmemiş, değiştirilmemiş görüntüleri
ile bir şehrin, bir ülkenin, bir toplumun ortak hafızasında, tarihinde,
anılarında yer ederler. Aradan yıllar geçse de onların orada duruyor olmaları
güven vericidir her şeyden önce. Ve bir şehrin, bir ülkenin, bir toplumun
kimliğinin tescili, belki de garantisidirler. Ancak kimliksizleşmeye başlamış
toplumlarda onları yok etme, yıkma, yenileme eğilimi görülür. Bizdeki gibi
yani…
Çocukluğumda, Ajda’nın o meşhur Süper Star konser serisi var
iken Açık Hava’da, sadece yanından geçerken bile “Bu Akşam burada Ajda Pekkan
şarkı söyleyecek,” diye içim titreyerek baktığım o taş duvarlarının yerine ne
koysalar şimdi aynı yere dokunmayacak kalbimde, anılarımda, geçmişimde. Kenan
Açık Hava’da her konser verdiğinde 15 yaşındaki Kenan’ı görecek orada. Ama ne
yazık ki bu ve buna benzer nice mekânın, binanın kaderi oralarda hiç anısı
olmamışların, yanından geçerken hiç içi titrememişlerin elinde nicedir. Tabii
ki Kenan bu yazdıklarımı sahnede söyleyemezdi doğal olarak ama ben ilave edeyim
dedim.
Aslında Kenan’ın bu anısını anlatmasının bir sebebi daha
vardı çünkü sahneye bir konuk müzisyen davet edecekti hemen peşinden. 11
yaşında bir müzisyen: Hakan Başar. Hakan takım elbisesi ve olanca sevimliliği
ile gelip piyanonun başına kuruldu ve kısa bir solo geçti önce. Ardından da
sahneye Ferit Odman, Ozan Musluoğlu ve Tolga Bilgin geldi. Kenan Doğulu’nun
sahnesinde, dünyaca tanınmış usta müzisyenlerle birlikte Kenan’a eşlik etmek 11
yaşında bir çocuk için öyle kocaman bir gurur ve o kadar izi silinmeyecek bir
anı ki, benim o yaşlarda Ajda afişlerine filan bakıp iç geçirmemin lafı bile
edilmez.
Bu şahane dörtlüyle birlikte caz albümün tek yeni ve en caz
şarkısı “İhtimal”i seslendirdi Kenan. Ardındansa bu defa sahneye Bade Karakoç’u
davet etti. O Ses Çocuklar yarışmasında da birinci olmuş Bade. Hiç izlememiş,
duymamış olmak benim ayıbım. Genç kızlığa yeni yeni adım atan bir kız çocuğu
Bade ama nasıl büyük bir ses, nasıl iyi şarkı söylüyor, inanılmaz. Öyle ki
Kenan bile gözlerini sildi Bade’nin şarkısı sonrası.
Övgüde de yergide de ifrada kaçılmasından haz etmem ama gel
de kaçma. Sen Kenan Doğulu olacaksın, yılda iki bilemedin üç Açık Hava konseri
yapacaksın ve bir konserin iki saatlik zamanı içinde genç yetenekleri lanse
etmeye zaman ayıracaksın. Kusura bakmayın da pek öyle her starım diyenin harcı
değil böyle şeyler. Vokalistinin, enstrümanistinin bile adını anlamaya zaman ayırmayanlar
var sahnede.
Sahneden alkışlar içinde uğurladığı Bade’nin arkasından “Ne
güzel değil mi? Bu yaşında ne kadar güçlü. Ben ayakları üzerinde duran, güçlü
kadınları seviyorum,” diyerek “dünyayı tersyüz eden kadın”ın şarkısına,
“Sorma”ya geçti Kenan. “Aşk İle Yap” ise ilk yarının final şarkısı oldu.
Konserin ikinci yarısı yine orkestranın gümbür gümbür
girişiyle “Sımsıkı Sıkı Sıkı” ile başladı. Ardından da “Tak Etti Canıma” ve “Tek
Kürekçim”le ‘90’lı yıllarda gezinmeye devam etti Kenan. Sonra yine yavaş
şarkılardan oluşan ikinci bir sekans başladı. Ardı ardına “Olmaz”, “En
Kıymetlim” ve “Dön Gel” söylendi bu bölümde. Ardından ise sahneden seyirci
sıralarına doğru uzanan merdivenin başında oturup sadece gitarıyla çalıp
söylemeye başladı Kenan. Bunu geçen sene de yapmıştı. Bu akustik bölümde ise “Aşkım
Aşkım”, “Aklım Karıştı”, “Bal Gibi” ve “Tencere Kapak” vardı ki şarkıların
hepsine seyirci de var gücüyle eşlik etti.
İşte o dakikaya kadar kusursuz bir akış ve performansla
devam eden konserin talihsiz anları da bundan sonra yaşandı. Geçen seneki
konserinde Kenan Doğulu’nun sahnesinde sürpriz bir evlilik teklifi yapılmış ve
epeyce de coşku yaratmıştı. Bu sene de benzer bir sahne yaşanacaktı. Kenan’ın
sahneye davet ettiği genç “Kandırdım”dan bir kuble söyledi sonra kız arkadaşını
sahneye çağırdı. Kenan da onları biraz daha ortaya bir yere almaya çalışırken
geri geri iki üç adım attı. Ne yazık ki tam da arkasında, sahne üzerindeki iki
derin çukurdan biri vardı.
Açık Hava’da sahne önündeki orkestra çukuru kimi konserlerde
açık bırakılıyor, kimilerinde kapatılarak sahne genişletiliyor. Aslında bu
konserde de kapatılmış, ancak iki boşluk bırakılmıştı. Bu boşluklara sis ve
ateş çıkaran cihazlar yerleştirilmiş ve konser boyunca da kullanılmıştı. Kenan da
konserin başından beri oradan oraya gidip geliyor, dans ediyor, o çukurların
etrafında dolanıyordu. Elbette temkinliydi ama o anın heyecanıyla olsa gerek,
bir an boş bulunmuştu işte.
Hiç basit bir düşme değildi. Zira konser sonrasında sahne
sökülürken de gördük ki epeyce derindi çukur ve zemin betondu. Orada duran
cihazlar da cabası. Çok ciddi şeyler olabilirdi. Seyircilerden çığlıklar
yükseldi, orkestra sustu. Beren Saat kulisten sahneye fırladı can havliyle. Biri onu
tutmaya çalıştı, kolunu hışımla kurtarıp çukura doğru yöneldi. Sadece
seyirciydik, öylece bakakaldık. Ne yapılır bilemedik. Zaten görevliler hemen
sahnenin altına koşup aldılar Kenan’ı, yan merdivenlerden çıkarıp kulis
kapısından içeri soktular. İki dakika ya geçti ya geçmedi, “İyiyim iyiyim bir
şeyim yok” diyerek, elinde mikrofonuyla sahnedeydi Kenan.
Dedim ya, basit bir ayak kayması, dans ederken düşme filan
olsa güler geçer, komiğini çıkarırdık ama hiç de öyle değildi ve şahsen ben
Kenan kadar soğukkanlı olamadım ve konserin geri kalanını asabım bozuk
geçirdim. Şarkılara değil, Kenan’a odaklandım. Muhakkak ki canı yanıyor ama
zerre belli etmiyor, bir şey olmamış gibi devam ediyordu. Profesyonellik böyle
bir şeydi. Daha fazla alkışladım her şarkıdan sonra.
Tabii bu arada Kenan’ın tekrar sahneye çıkması ile evlilik
teklifi tamamlandı ve ardından “Gelinim”le konser devam etti. “Çakkıdı” çalmaya
başlayınca da seyirci kaldığı yerden eğlenmeye, şarkı söylemeye devam etti.
Sonra Tahribad-ı İsyan’ı sahneye davet etti Kenan. Bu üç
çakı gibi gençten oluşan bu “rap” grubunun ilk albümüne prodüktör olarak imza
atmıştı birkaç ay önce. “Rap” müziğin doğduğu yerden, sokaktan yetişmiş ve
henüz çok genç yaştaki bu çocukları desteklemesi boşuna değildi zira “rap”e
yakın mesafede olmama rağmen albümü dinlediğim zaman şarkılarında söylediklerine,
kendilerini ifade ediş biçimlerine, kendilerince felsefelerine filan ben bile
hayran olmuştum. Ne var ki konserde seslendirdikleri tek şarkı, “Hamam”
dinleyici tarafından pek anlaşılamadı zira ya orkestra fazla “forte” çaldı ya
çocuklar mikrofonları fazla yakın kullandılar bilmiyorum, söyledikleri seçilmiyordu.
Tahribad-ı İsyan’ın ardından Konser “Şans Meleğim” ile devam
etti. Sonra bu defa konser boyunca kendisine vokal yapan solistleri yanına
çağırdı ve “Harika”yı onlarla birlikte söyledi. Yani albümdeki Ajda Pekkan’ın
yerini konserde Sibel Gürsoy, Tuba Önal ve Sinem Yalçınkaya aldı. Üçü de şahane
sesler zaten ve üçü de kendi başına birer solist aslında. Hâl böyle olunca da o
benim pek de sevmediğim “Harika” başka türlü güzel oldu sahnede.
Ardından “Doktor”, “Bunlar da Geçer”, “Kız Sana Hayran” ve “Güzeller
İçinden” geldi. Yani anlayacağız eğlence dozu arttı, tempo iyiden iyiye
yükseldi, halaylar çekildi, göbekler atıldı. Ama konser burada bitmedi. “Aşk
Kokusu” ve Kenan’ın artık klasiklerinden biri olmuş “Tutamıyorum Zamanı” ile
gelecekti final. Ya da final değil de “bis” öncesi diyelim.
Bu sene konserlerde yeni bir şey fark ettim. “Bir daha bir
daha” tezahüratının modası mı geçti nedir?.. Ya da tempolu alkışın?.. Sahneden
inmiş şarkıcıyı geri çağırmak için bunlar yapılırdı oysa. Ama şimdilerde herkes
bir ıslık tutturmuş gidiyor. Benim bildiğim ıslık iyi bir manaya gelmez oysa.
Daha ziyade protesto anlamı taşır, hatta yuhalamanın kibarcasıdır. Nereden
çıktı bu ıslıkla beğeni ifade etmek bilmem.
Neyse ki Kenan geri geldi. Puantiyeli gitarıyla “Pamuk”u
çaldı söyledi ve ardından da “Kalp Kalbe Karşı” ile konseri bu kez gerçekten
bitirdi.
Ne kadar profesyonel davranmış olsa da etkilenmişti tabii
düşmeden. Yüzüne bir bulut inmişti bir süre. Konserin sonuna doğru onu da sildi
attı. O kadarcık morali bozulduysa o da can acısından çok güzel giden bir
konserin bu talihsizlikle sekteye uğraması nedeni ileydi muhtemelen. Anlayabiliyordum
o hayal kırıklığını. Yine de gösteri nasıl devam edere yakından şahit olmuştuk
biz seyredenler. Önünde şapka çıkarsak yeriydi.
Açık Hava her yıl nelere nelere şahit oluyor. Kimisi bir bar
sahnesinden ya da bir ekstra sahnesinden farksız kullanıyor o sahneyi, kimisi
ise kendini ispat ve de el âleme nispet meydanı olarak. Açık Hava’yı Kenan
Doğulu kadar bilinçli ve doğru kullanana ise çok az denk geliyoruz. Ne kendini
ispata, âleme nispete ihtiyacı var çünkü ne de bir ekstra programı ya da ücretsiz
belediye konseri kurgusunu Açık Hava’ya taşıyacak kadar özensiz. Bir de yazının
başında bahsettiğim gerçek var. Yani yıllardır ördüğü duvara sırtını yaslayıp rahata
ermek varken hâlâ üzerine birkaç taş daha koymaya çabalaması.
Tam bu noktada alkışlar artarak sürer ve Açık Hava tamamen boşalana
dek devam eder. Dışarı çıkarız ve mırıldandığımız Kenan şarkılarına köftecinin
sesi karışır: “Kenan Doğulu bile buradan yedi!”
Peki Kenan sahiden o gece o köfteciden köfte yemiş miydi?
İnanın bilmiyorum zira konserden sonra kulise girmedim. Hem zaten yeterince kalabalıktı hem de Kenan'ı görseydim "Ah ne fena düştün öyle, ölümü öp bir doktora görün," filan deyip anca düzelmiş moralini oracıkta yeniden bozmam ihtimal dahilindeydi ki bunu istemezdim. Ama çok merak ediyorsanız bir ara sorup öğrenir, size de söylerim.
HAZİRAN 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder