(Milliyet Sanat dergisi Temmuz 2017 sayısında yayımlanmıştır.)
Yıllar önceydi… Selda Bağcan’la radyo programım için bir
röportaj yapmış, röportaj sonrasında ise tanıtımlarda kullanmak üzere programın
adına gönderme yapan “Ben Selda Bağcan, ben de ‘Ah Mazi’deyim,” cümlesini ona
söyletmek istemiştim. Bir an tereddüt etmiş sonra da gülerek “Ben de ‘Ah
Mazi’deyim ama ‘âtî’de olmayı tercih ederim,” deyivermişti. Manasını ancak
yıllar sonra anlayacakmışım. Selda hakikaten mazide değil âtîdeymiş meğer. Geçmişte
değil, gelecekte.
Müzik sektörünün ana yurtlarından birinde doğmamışsanız,
yaşınız 20’yi geçmişse, dünya dillerinden birinde şarkı söylemiyorsanız, yaptığınız
müzik popüler müzik normlarında değilse ve arkanızda dünya müziğini elinde
tutan kartellerden birinin desteği yoksa dünya starı olmanın hayallerini
kurmayın der pop müzik endüstrisinin yazılmamış kutsal kitabı. Şimdilerde bu
beş kaideye bizim memleketten biri el yazısıyla altıncısını ekledi: “Şayet
Selda Bağcan değilseniz.”
Olympia Konser Salonunda konuk solist olarak boy göstermek,
Avrupa’da yaşayan Türklerin doldurduğu Gurbet Kervanı konserlerinde sahneye
çıkmak, bilemediniz Eurovision’da birinci olmak filandı bizim Avrupa’yı
müziğimizle fethetme hayallerimizin en uç noktası. Klasik müzik ve caz
müzisyenlerimizi (bir de Tarkan’ı) tenzih edersek tabii. Bir Türk müzisyenin
plakları dünyanın her yerinde satılacak, şarkıları ezber edilecek, dünya
çapında festivallerde sahneye çıkacak, dünyanın en önemli müzik dergileri ve
gazetelerinde hakkında övgü dolu yazılar yazılacak ve dahi “diva” unvanına
layık görülecek deseler güler geçerdik. Hatta bu kişi Selda Bağcan olacak
deseler “Yok artık!” bile diyebilirdik.
Çünkü biz “diva” kelimesinin karşılığını yıllar yılı hep
genç (genç olmasa da öyle görünmeye ölümüne azmetmiş) ve güzel ve alımlı ve de çalımlı,
tavus kuşu ihtişamında kadınlar sanmıştık. Çünkü biz Selda Bağcan’ı bir dönem (sırf
söylediği şarkılar nedeniyle)yargılamış, hapiste yatırmış, dile kolay 20 yıl
televizyona çıkmasını yasaklamış ama şimdilerde muktedir sofralarında
baş köşelere kurulan “diva”mızın, ardında 12 Eylül yönetiminin mi yoksa bir
gazino patronunun mu olduğunu asla bilemediğimiz yedi yıllık sahne yasağı kadar
dert etmemiş, konuşmamıştık. Hadi itiraf edelim, biz Selda Bağcan’ın kıymetini
yeterince bilememiştik. Gelin görün ki “eller” bilmişti işte.
Muğla’da doğan, öğrencilik yıllarını Ankara’da geçiren Selda
Bağcan, 10 yaşında eline aldığı gitarıyla ilk şarkılarını kaydettiğinde henüz
üniversite öğrencisidir. 1971 yılında piyasaya çıkan “Kâtip Arzuhalim Yaz Yare
Böyle / Mahpushane İçinde Mermerden Direk” 45’liği ile bir anda ülke çapında
tanınır. Dünyada Joan Baez fırtınası eserken Türkiye’de 1969 yılında Hümeyra,
1970 yılında ise Esin Afşar benzer bir biçimde tek bir gitar eşliğinde şarkılar
söyleyerek ilk plaklarını yapmıştır. Ancak Selda’nın benzersiz sesiyle
yarattığı etki çok başka olur ve hemen ardından gelen “Tatlı Dillim Güler
Yüzlüm / Mahpushanelere Güneş Doğmuyor” 45’liği ile birlikte ilk iki 45’liğin
satışı az görülmüş bir başarı kazandırır bu gencecik şarkıcıya.
1971-1975 yılları arası yayınlanan on yedi 45’lik plakla
adını iyiden iyiye kabul ettirmiştir Selda Bağcan. Halk türküleri ve türkü
formunda besteler seslendirir, müziği giderek tek bir gitardan,
Anadolu-pop-‘rock’ üçgeninde zengin bir müzikal forma evrilir ve dönemin
siyasal atmosferinde müzikle dile getirilen düşüncelerin yegâne seslerinden
biri olarak şarkıları birer slogana dönüşür.
Aşkı anlatmak kadar doğaldır şarkılarda düşünceyi, hâli anlatmak.
Oysa resmi ideolojinin güdümündeki TRT’de aynı günlerde Yasemin Kumral elinde Pembe
Panter oyuncağıyla “Bim Bam Bom”u söyleyip kim bilir kaçıncı defa artık onun da
bir sevgilisi olduğunu ilan ederken Doğu’da bebeklerin öldüğünü anlatan
“Anayasso”yu söyletmezler Selda Bağcan’a. Plakları ve konserlerinde
söyleyebilir sadece.
1976 yılında yayınlanan ve kendi adını taşıyan ilk 33’lük
plağının, ‘âtî’de ona dünya starlığının kapılarını açacak plak olacağını kimse
tahmin edemez o günlerde. Bu plak 2006 yılında İngiltere menşeli Finder Keepers
Records firması tarafından tekrar basılacak ve albümden “İnce İnce Bir Kar
Yağar” başta olmak üzere birçok şarkısı kısa sürede birer “hit” e dönüşecektir.
Aslında ‘70’lerin saykodelik müziğinin yeniden keşfedildiği
2000’lerden çok daha eskidir Selda Bağcan’a Türkiye dışında duyulan ilgi. Daha
1986 yılında Woomad Festivaline davet edilmiştir ama Türkiye’de pasaportuna el
konulduğu için ancak bir yıl sonra, pasaportu tekrar verildiğinde gidebilir.
Aynı yıl festivalin plağında yer alan şarkısı dünya radyolarında çalınmaya
başlayınca Selda Bağcan ismi giderek tanınır hale gelir.
Giderek artan ilginin
yansımaları ise 2000’li yıllara kendini göstermeye başlayacaktır. Skate 2 adlı
bilgisayar oyununda ve ardından Rap yıldızı Mos Def’in bir şarkısında “İnce
İnce Bir Kar Yağar”ın kullanması, “Yuh Yuh”un, “Yaz Gazeteci”nin Türkçe
halleriyle ezber edilmesi, Elijah Wood’un Selda hayranlığına dair o meşhur
fotoğraf ve haberler, Times gazetesinin ‘dünya müziğinde yaşayan efsane ve
tarihi kadın şarkıcılar’ listesine dâhil edilmesi, Selda’nın dünyanın farklı
şehirlerinde festivalden festivale koşması, 2015 yılında Boom Pam ile birlikte
sahne aldığı Le Guess Who festivalindeki performansının plak olarak
yayınlanması…
İlk plağından bu yana yaptığı müziğin ve dünya görüşünün
iktidarlarla uyuşmaması nedeniyle yaşadığı sıkıntılara rağmen, Türkiye’de müzik
giderek daha kolay tüketilir bir metaya, bir cilalı imaj paketine dönüşüyorken
o, 2000 yılında geçirdiği çok ciddi trafik kazasının travmatik ve fiziksel
etkilerine de kafa tutarak tavizsiz ve müdanasız tavrıyla hiç ara vermeden, hiç
yorulmadan, hiç de sitem etmeden, küsmeden, kırılmadan albüm yapmaya, konser
vermeye devam etti, ediyor. Geçmişte yayınlanmış bütün kayıtlarının haklarını
devralıp yıllar sonra onları dinleyicisine tekrar sunmakla kalmadı, 2015
yılında plak formatında da yayınlanan “40 Yılın 40 Şarkısı” albümüyle bir kez
daha bu çok kıymetli müzikal geçmişin özetini çıkardı. Bu serinin ikinci albümü
de bu yıl bitmeden yayınlanacak. Ama şimdi sırada çok başka bir proje var.
Türkiye ve dünyanın farklı ülkelerinden ‘dj’ler Selda Bağcan
şarkılarını yeniden düzenlediler. İçlerinde David Guetta da var Bedük de. İpek İpekçioğlu da var Doğukan Manço da.
Önümüzdeki günlerde yayınlanacak albüm, niye “artık bizim de bir dünya starımız
var” diyerek böbürlendiğimizi dosta düşmana bir kez daha gösterecek. Selda’nın
neden “mazide değil, âtîde olduğunu da.
HAZİRAN 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder