MUAZZEZ ABACI'DAN SEZEN AKSU ŞARKILARI
ARALIK 2017
(Milliyet Sanat dergisi Ocak 2018 sayısında yayımlanmıştır.)
“Adım Muazzez Abacı. En büyük idealim babam Oktay Altınok adına düzenlenen Altıok Kupası boks maçlarında büyük bir konser verebilmektir.”
“Adım Muazzez Abacı. En büyük idealim babam Oktay Altınok adına düzenlenen Altıok Kupası boks maçlarında büyük bir konser verebilmektir.”
Dönemin en önemli müzik dergisi Hey, 12 Temmuz 1972 tarihli
sayısında “Boksör Babanın Şarkıcı Kızı” başlığıyla yaptığı haberin ilk
satırlarında o günlerde radyo ve televizyon programları sayesinde dikkatleri
üzerine çekmiş Muazzez Abacı’yı kendi ağzından bu cümlelerle tanıtmaktadır
okuyucularına.
Genç kadın 1966 yılında girdiği Ankara Radyosu’nda kadrolu
olarak Türk müziği eğitimi almaya devam etmekte ve sahneye çıkmayı şimdilik
düşünmemektedir. En büyük idealinin daha bir buçuk yaşındayken kaybettiği babasının
anısına bir konser vermek olduğu düşünülürse, hayat hikâyesinin ona
yaşatacaklarına dair hayal ettikleri gayet mütevazıdır henüz.
O günlerde ikinci evliliğini Afyonlu bir avukatla, Atilla
Kurtbaş’la yapar. İki yıl süren ilk evliliğinde Abacı soyadını almış, bir de
kız çocuk sahibi olmuştur. Kızı gibi kendisi de bu soyadını taşımaya devam
edecektir yıllar boyu. Şöhrete giden yolun kapısı ise Atilla Kurtbaş’la
birlikte Afyon’da yaşadığı, radyo mesaisi nedeniyle de sık sık Ankara’ya gidip
geldiği günlerde açılacaktır ona. Radyoda sesini duyurmanın, tek kanallı
televizyonda görünmenin kaçınılmaz sonucu olarak teklifler yağmaya başlamıştır
bile. 1973 yılının Ekim ayında ilk iki 45’liği peş peşe piyasaya sürülür. 1974
Mart ayında ise ilk kez Maksim Gazinosu’nda assolist olarak sahneye çıkar.
YEŞİLÇAM FİLMİ GİBİ
Her şey bir Yeşilçam filmi gibidir aslında başından beri.
Henüz bir ilkokul öğrencisiyken dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın önünde
şarkı söylemesi, Bayar’ın bu küçük kızın veliliğini üstlenip onu Ankara
Kolej’inde okutması, radyoda stajyerken bir gece kulübünde sahneye çıkmaya
başladığında radyonun bu konudaki yasağı nedeniyle kendi adını değil, göbek adı
Hicran’ı kullanması… Afyon’da kızı ve kocasıyla sıradan bir hayat yaşamakta
iken birdenbire isminin İstanbul’un en büyük gazinosunun neonlarının en
tepesine yazılması… Alkışlar, çiçekler, rengârenk ışıklar, ışıltılı kostümler
ve eşi benzeri az bulunur sesine hayranlık duyan, sayıları giderek artan
dinleyiciler…
Ama film aslında yeni başlıyordur. Sahneye çıkmaya başladığı
günlerde gazete ve dergilerde yayımlanan haberler kadar piyasaya çıkan dördüncü
45’liği “Duydum ki Unutmuşsun / Silemezler Gönlümden” de onun şöhretinin kısa
sürede ülke çapında yayılmasını sağlamıştır. Plak satış rekorları kırar.
Sesi
kadar tavrı ve üslubu da kimselere benzememektedir. Bu da alaturka musikiyi
bilerek ve anlayarak dinleyen dinleyici için pek değerlidir o günlerde. O da
uzun yıllar boyu hem gazinolarda hem de plak dünyasında giderek artan
dejenerasyona ve arabesk eğilime karşı şarkıcılığında ve repertuvar seçiminde radyo
terbiyesini muhafaza eder.
DİLLERE DESTAN AŞK
Yeşilçam filmlerine illa dillere destan bir aşk hikâyesi
lazımdır ya, onu da yaşar Abacı bir süre sonra. İkinci eşinden ayrıldıktan
birkaç yıl sonra hemen her akşam onu gazinoda dinlemeye gelen, gönlünü kazanmak
için Halaskârgazi Caddesine boydan boya gül döktüren zamanın ünlü
kabadayılarından Hasan Heybetli’yle hakikaten dillere destan bir aşk yaşamaya
başlar.
Kimi zaman romantik komedi tadında, kimi zaman kavgalı gürültülü,
evlenmeli, boşanmalı, uzatmalı bir aşk hikâyesidir bu. Gün olur sahneyi
bırakır, gidip Heybetli’nin yattığı cezaevinin karşısındaki apartmanda bir ev
tutup Aksaray’da yaşamaya başlar. Gün olur Heybetli’nin sahneyi bırakması için
evine gönderdiği bir oda dolusu parayı naylon poşetlere doldurup sokağa atar.
Yeşilçam senaristlerinin bile hayal edemeyeceği sahnelerle sürer gelen onca
teklife karşın hiç sinema filminde oynamamış Abacı’nın gerçek hayat hikâyesi.
1983 yılında ilk kez bir plağında kendi tarzının dışında bir
şarkı seslendirir. Ankara’da ilkokul yıllarından beri tanıdığı eski arkadaşı
Attila Özdemiroğlu’nun bir yıl önce Sezen Aksu tarafından plak yapılmış ve çok
tutulmuş “Firuze” adlı şarkısıdır bu. Ancak Abacı’nın müzikal çizgisinde ve
şarkıcılık üslubundaki değişim kendini en çok 1990 yılında piyasaya çıkan
“Vurgun” albümünde gösterir.
Gazinoların yavaş yavaş kapılarına kilit vurmaya
başladığı o dönemde bu albüm ve aynı adlı şarkı Abacı’ta tam tabiriyle ikinci
baharını yaşatır. Ne var ki artık sesini daha üst perdelerde kullanan, daha
fazla haykıran, daha sert bir Abacı vardır ve bu durum dönemin dinleyicisinin
beğenilerini karşılıyor olsa da, başından beri onun kendine has, hatta zaman
içerisinde bir ekol yaratmış tavrını sevenler için bir devrin sonudur.
"VURGUN" BEREKETİ
“Vurgun” albümü o günlerin satış rekorlarını kırar ve plak
şirketi bu özgüvenle henüz Müzeyyen Senar, Safiye Ayla, Zeki Müren gibi
isimlerin hayatta olduğu 1992 yılında piyasaya çıkan bir sonraki albümünün
kapağına “musikimizin yaşayan en büyük sesi” ibaresini koymaktan çekinmez.
Zeki
Müren’in ölümünden bir süre sonra teknoloji marifetiyle yapılmış Müren – Abacı
düetlerinden oluşan mini-albüm ise umulduğu kadar ilgi görmeyecek, ancak
Abacı’nın “Vurgun” sonrası dönemi albüm satışları açısından bir hayli bereketli
geçecektir. “Bana Her Şey Seni Hatırlatıyor”, “Kar Yangınları”, “Özledim” gibi
daha önce başka şarkıcılar tarafından söylenmiş şarkılar kadar bir Serdar Ortaç
bestesi olan “Umurumda Değil” de Abacı’nın ‘90’ları çok parlak geçirmesine
neden olur.
2001 yılında piyasaya çıkan “Hükümlüyüm”den sonra çok uzun
bir süre albüm yapmayacaktır Muazzez Abacı. 1997’de geçirdiği ağır bir hastalık
nedeniyle ölümden dönmüştür. Çok genç yaşlarında başlayan sahne hayatının
getirdiği yorgunluk ve müzik piyasasının o zaman bu zaman çok değişmiş şartları
onu daha sakin bir hayat yaşamaya zorlamıştır. Sık sık ve uzun süre kalmak
üzere Amerika’ya, orada yaşayan kızının ve o günlerde dünyaya gelmiş torununun yanına
gidip gelmeye başlar. Mutlu sonla biten Yeşilçam filmlerinin bile hiç göstermediği
yere gelmiştir Abacı’nın hikâyesi. O artık bir anneannedir.
Darbukacısı sahneye haddinden fazla alkollü çıktığı için
kafasına darbukayı geçiren, konuk olarak sahneye çıktığı bir mekanda ona eşlik
edemediği için kemancının kemanını oracıkta kıran, yer sıkıntısı nedeniyle
sahnenin dibine konulmuş masadaki “hatırlı müşteri” ceketini çıkarıp
sandalyesine astı diye programın yarısında gazinoyu terk eden, Maksim’in son
dönemlerinde bir gece müşteri olarak gittiğinde assolist niteliklerine ne çare
ki haiz olmadığı halde assolist olarak sahneye çıkarılmış şarkıcıya tepki
olarak sahneye fırlayıp seyirciyi “Siz bu insanları alkışladığınız için bunlar
sahneye çıkabiliyorlar,” diye haşlayan, hani o rol aldığı ilk ve tek reklam
filmindeki “tüylü bamya” misali nerede ne zaman “assoliste bağlayacağı” belli
olmayan deli dolu kadından eser kalmamış mıdır peki artık?.. Bilinmez.
SEZEN AKSU'LU DÖNÜŞ
2014 yılında Ajda Pekkan’la ortak bir albüm yapan Muazzez
Abacı’nın 2001 yılından bu yana yaptığı ilk solo albümü bugünlerde DMC
etiketiyle piyasaya çıkıyor. “Sezen’imin Şarkıları” adı verilmiş bu albüm, uzun
süredir çalışmaları devam eden ve adından da anlaşıldığı üzere tamamıyla Sezen
Aksu şarkılarından oluşan bir proje albüm. Aksu’nun 1980-2005 yılları arasında
sesinin ya da elinin değdiği şarkılar arasından seçilmiş on şarkının yer aldığı
ve İskender Paydaş, İlyas Tetik ve Emirhan Cengiz’in aranjör olarak katkıda
bulunduğu albümde Abacı, Sezen Aksu, Serkan Kaya ve Ferman Akgül’le de düet
yapıyor.
Şarkıları seçmek üzere Sezen Aksu’yla bir araya geldikleri
gün Aksu’nun dizlerinin dibine çöküp, ellerinden tuttuğunu, hem eski günleri
yad edip hem de şarkıları söyleyerek birlikte ağlaştıklarını anlatmıştı Abacı
bana. O duygu yoğunluğunun albümü dinleyenlere de geçeceğini söylüyordu. Haksız
sayılmazdı. Hayatlarımıza yer etmiş şarkıları bir kez de hayatlarımıza yer
etmiş bir başka sesten dinleyecek olmanın fikri bile tek başına heyecan verici
ve dokunaklı. Aynı Yeşilçam filmlerini de tekrar tekrar izlemiyor muyuz
nihayetinde?
ARALIK 2017
yazı iyi hoş da albüm kritiği nerde onu okuyamadım yavuz bey.
YanıtlaSil