KENAN
DOĞULU HARBİYE AÇIK HAVA KONSERİ 2 AĞUSTOS 2018
“Millet kendini ‘beach’de sanıyor!” diye söylendim bir ara.
Herkes ayakta, ikişerli üçerli gruplar halinde sohbet halinde. Oturacağımız
yere ulaşamıyorum bir türlü. Aşırı kalabalık sinir yapıyor bende. Bir Kenan
Doğulu konserine geldiysen bunu göze almış olman lazım; İngiliz Kraliyet
Orkestrası konseri değil nihayetinde. Öyle olsa frak giyerdik. Şort giyip
gelmişsin, bir Birkenstock terlik eksik ayağında, el aleme laf ediyorsun beach
meach diye.
Neyse ki oturabildik nihayetinde. Fakat o da ne, sahne
önündeki orkestra çukuruna birtakım platformlar konulmuş. Konser başladı
başlayacak derken bir sürü insan o platformlara doluşuvermesin mi? Meğer orada
öyle bir düzen alınmış, konseri ayakta izleyeceklermiş sahne önündekiler
(davetliler miydi biletli mi onu bilmiyorum.) Sen söylenir misin öyle? Al sana
bedavadan “beach” atmosferi. Bereket görüşümüzü engellemiyorlar da daha fazla
söylenmiyorum.
Ama dahası da var. Konserin ilk şarkısı “Issız Ada”. Haliyle
“led” ekranlarda tropikal bir hava; deniz, kum, güneş tadı. Şarkının sonunda
bir de Kenan demez mi “Bu bir rahatlama seansıdır,” diye. Çaresiz tatile
çıkacağız bu gece; “beach”den kaçış yok yani.
Hakikaten bir tatil, bir festival, bir şölen, bir karnaval
havasında başlayacak ve bitecek konser. Hani çok aksiyonlu, atraksiyonlu
filmlerden çıkınca insan bir sersem olur da bir “huh” çeker ya; aynen o nidayı
savuracağız salonu terk ederken. “Huh! O neydi be?”
Yeni albümün çıkış şarkısı “Issız Ada”nın ardından “İlk
Adımı Sen At” ve “Yaparım Bilirsin” geliyor. Kenan da şarkı çok; “hit” de çok.
Bakalım bu konserde hangilerini dinleyeceğiz derken anlıyoruz ki eskiler de
olacak en yeniler de. Ama nasıl? Mesela “Yaparım Bilirsin” başka bir
düzenlemeyle bugüne ayak uydurmuş bir “sound”la çalınıp söyleniyor. Konser boyu
böyle olacak bu. Eski şarkılar da yeni tınlayacak.
Bunun ipucunu geçtiğimiz günlerde yaptığımız röportajda
vermişti aslında Kenan. “Ken On The Beach” adını verdiği (yine “beach” yine
“beach”) konser serisinden bahsederken aynen şöyle demişti: “Orkestradaki
elemanlara söylenen de şu: "Şarkıları bildiğimiz şekillerde değil, bilmediğimiz
ve keşfedeceğimiz yerlere götürmek üzere çıkın sahneye.’ ‘Jam-session’ gibi
oluyor yani. O bana heyecan veriyor.”
Harbiye Açık Hava konserinde de işte aynen böyle oldu.
“Ara Beni Lütfen”in ardından yeni albümden iki şarkı arka
arkaya geldi: “Yapma” ve “Boş Sayfa”. Sonra Kenan dedi ki “50 kişinin
koltuğunun altında ‘sticker’ var. Onlara imzalı albüm hediye edeceğim.” Salon
şöyle bir dalgalandı, herkes yerinden kalkıp poposunun altına bakmak
mecburiyetinde hissetti kendini. Aynı röportajda Kenan bir de “Son bir kez CD
basalım dedik,” gibi bir laf da etmişti. Artık CD’ler basılmaz olunca ne olacak
diye düşündüm ister istemez. Dijital imzalı dijital albüm?.. Öf, düşünmesi bile
sıkıcı.
“Tencere Kapak” şarkısı söylenirken sahnenin yukarısından
yuvarlak aynalar indi, o aynalara yansıtılan ışıklarla sahnede masalsı bir
görsel yaratıldı. Dikkat ettim, aynalar sadece o şarkı için kullanıldı
konserde. Öyle bir ince düşünüş, detaycılık.
“Baş Harfi Ben”, “Olmaz”, “En Kıymetlim”, “Dön Gel”,
“Sorma”yla romantik ama bir o kadar da ateşli devam etti konser. Her parçanın
alışık olmadığımız biçimde çalınması, orkestranın müthiş enerjisi, “led”
ekranlardaki görseller ve sahne ışıklarının göz alıcı renkleri, arada bir ama
asla rastgele değil, belli ki yeri ve zamanı planlanmış bir biçimde sahne
önünden çıkan ateşler, patlayan fişekler, sisler vs… Büyük bir şov izliyoruz.
Hem üzerinde çalışılmış hem de iyi para harcanmış bir şov.
Bir de şunu söylemeliyim ki bu seneki Harbiye Açık Hava
mesaimde şimdiye dek duyduğum en iyi sesi Kenan Doğulu konserinde duydum. Net,
temiz, dengeli ve çapaksız.
Sırada “Çakkıdı” var. Arkasından da sıkı bir ‘90’lar
sekansı. “Sımsıkı Sıkı Sıkı”, “Tak Etti Canıma”, “Tek Kürekçim”. Kenan oradan
oraya koşuyor, atlıyor, zıplıyor, adeta ateş çıkarıyor sahnede. Sahne önündeki
“beach” tayfası gibi arkamızdaki seyirci de ayaklanmış, kaptırmış kendini. İki
yanımda oturan Simge bile ayakta eşlik ediyor şarkılara. Ne güzel tatil!
Bak yine kendimle çelişeceğim. Daha birkaç gün önce Duman
konserini izledikten sonra şov yapmadan da konser oluyormuş diye yazmıştım. Ama
ben şimdi şovdan da pek memnunum, nasıl olacak? Şöyle ki Kenan ve ekibinin
yaptığını yapabilene pek rastlamadım bugüne dek. Bu başka bir şey. Kesintisiz ve
aksaksız, hiç durmayan, teklemeyen, büyük bir prodüksiyon mantığıyla kotarılmış
her şey. Sahne sahne, şarkı şarkı, parça parça değil. Böyle olsa hepsi, can
kurban. (Sonrasında basın bülteninden öğrendim ki konserin şov direktörlüğünü
Uğurhan Akdeniz yapmış ve Türkiye’de ilk defa bu konserde kinetik ışık ve lazer
şov kullanılmış.)
Konserin ikinci yarısı yeni albümden şarkılarla başlıyor.
Açılışta kanunuyla Hakan Güngör ve viyolonseliyle Yasemin Özler eşlik ediyor
orkestraya ve “Vay Be”yi söylüyor Kenan. Bu şarkıda da bu defa sahnenin
yukarısından kocaman beyaz küreler iniyor aşağı. Asimetrik bir biçimde inip
çıkıyor, renkten renge giriyorlar. Görüntü muhteşem.
Ardından bu defa Cenk Erdoğan’ı sahneye davet ediyor Kenan.
Cenk Erdoğan orkestraya perdesiz gitarıyla eşlik ederken Kenan “Yosun”u
söylüyor. “Boğazımdan Geçmiyor”a da eşlik ediyor Erdoğan, sonra alkışını alıp
gidiyor.
Sadece bir şarkı, iki şarkı için enstrümanının virtüözlerini konsere
davet edip sahneye çıkarmak işin sadece şovdan ibaret olmadığını gösteriyor
aslında. İyi icra edilen müzik dinliyoruz çünkü başından sonuna dek. Konuk
müzisyenler bir yana, Ozan Doğulu’su, Orhan Topçuoğlu’su, Murat Çekem’i, Nedim
Ruacan’ı, Toygun Sözen’i, Mustafa Nuri Haybat’ı, Abbas Karacan’ı, Gökay
Semercioğlu’su ile orkestra zaten yıldızlar takımı ve her biri maaşlı memur
gibi değil, müzisyenliğin tadını çıkararak çalıyor, eğleniyor.
Sırada Ozan ve Kenan kardeşlerin şovu var. Orkestra susuyor,
sadece Ozan piyano çalıyor, Kenan da söylüyor. Ama ne çalmak ve ne söylemek.
Bir caz albümü olan “İhtimaller” hakkında yazarken şu cümleleri kurduğum geldi
aklıma oracıkta: “Elbette Kenan Doğulu bir caz şarkıcısı gibi şarkı söylemiyor.
O kadarını beklemek hata olurdu. Yine kendi gibi ya da belki bir parça daha bir
pop şarkıcısının şımarıklığından, yersiz ve şuursuz neşesinden, kırılıp
dökülmelerinden arınmış gibi ama hepsi bu.”
Kenan buna mı alındı da azmetti yoksa kendiliğinden tekâmül
mü etti o zaman bu zaman bilemem ama tüm konser boyunca yer yer bir caz
şarkıcısı gibi kullandı sesini. Özellikle de Ozan’ın piyanosu eşliğinde
seslendirdiği bu iki şarkıda: “Kurşun Adres Sormaz ki” ve “Aşk Oyunu”. Ozan da
caz çaldı zaten, bir “jam session” patlattılar orada ki dinlemelere doyulmaz.
“Aşk Oyunu”nun sonuna doğru orkestra tekrar yerini aldı, şarkıyı hızlı bir
ritimle bitirdiler ve hemen ardından “Kandırdım”a girdiler.
“Şans Meleğim” başladığında Açık Hava kocaman bir kulübe
dönüştü. Özellikle Ozan’ın “synthesizer”ı bu tarz şarkıları ateşledikçe
ateşledi gece boyu. Ben de bayılırım ya “synth” seslere, ufak ufak elim ayağım
oynamaya başlamış o ara, neden sonra fark ettim.
Ardından tempoyu hiç düşürmeden “Harika”yı vokalistleri
Duygu Soylu ve Sinem Akkaya ile birlikte seslendirdi Kenan. İki ses ki ikisi de
yırtıcı birer kaplan gibi. Bakakaldık öyle.
Artık dur durak yoktu; belliydi. “Doktor”, “Kız Sana
Hayran”, yeni albümden “Dansa Kaldır” ve olmazsa olmaz “Güzeller İçinden” arka
arkaya geldi. Açık Havada herkes ayaktaydı, ayıptır söylemesi, ben bile.
“Bis” kaçınılmazdı çünkü gazımız gitmemişti daha. Alkış
kıyamet geri geldi Kenan ve “Tutamıyorum Zamanı” ile yaptı “bis”ini. Yine
gitti, yine geri gelmek zorunda kaldı. O ara söylediği “Herkes kendi diskosunu kendi
yaratsın” lafına takıldım ben. İşte onu yapmak hiç kolay değildi be Kenan. Onun
için koşa koşa geliyordu insanlar konserlerine. Kenan bizi diskoya (ya da “beach”e)
götürsün diye. Götürmüştü de nitekim. Şimdi de o diskodan (ya da “beach”ten) çıkmak
istemiyorduk işte.
O ara bütün orkestra sahne önünde gelip hep beraber selam
verirken arkadaki ekranda, hani filmlerin sonunda künye akar ya, aynen öyle bir
künye yazısı belirdi. Prodüksiyon ekibi, konsere emeği ve katkısı olanların
isimlerinin yazıldığı koca bir künye. Böyle bir şeye daha önce rastladım mı
bilmiyorum ama çok hoşuma gitti. Sonrasında Kenan yaklaşık seksen kişinin bu
konser için emek verdiğini söyleyecekti. “Büyük bir prodüksiyon mantığıyla
kotarılmış” diye yazarken tam da bunu kast ediyordum işte.
İkinci “bis”te “Pamuk” ve “Issız Ada” çalındı, söylendi. Bu
arada Kenan’ın da dâhil olduğu gitar emprovizasyonlarıyla yine bir “jam
session” havası hâkim oldu. Bu kısım konser sonunda adrenalini tavan yapmış
müzisyenlerin kapıp koyverdiği anlardı ya da basbayağı bir son vuruş. Başta da
dedim ya sersem olmuştuk zaten. Salon aydınlanırken “Huh! O neydi be?” demedik
boşuna.
Bu arada “Issız Ada” ikinci kez çalınırken sahneye kocaman
bir panda maskotu çıktı. Evet evet bildiğiniz panda. WWF Türkiye’nin maskotuymuş
meğer. (Detaylı bilgi için http://www.wwf.org.tr ) Konserin başlangıcı ve
ikinci yarısında “led” ekranlarda izlediğimiz bazı filmlerle dengesi bozulan
doğaya ve tek kullanımlık plastiklerin dünyamıza verdiği zarara da dikkat çekilmesinin
ve WWF işbirliğinin bu şekilde vurgulanmasının yansı sıra bir de D&R
işbirliği ile yapılan bir başka kampanya (Sen Konsere Çocuklar Okula
Kampanyası) ile konsere gelenlerden kitap bağışı istenmiş ve en çok kitap
bağışlayan beş kişi kuliste Kenan’la tanışma fırsatı yakalamış. İşe sosyal
sorumluluk projelerinin dahil edilmesi ama doğrudan gözümüze sokulmaması da pek
hoştu.
Yazının sonunda yine Kenan’la Milliyet Sanat dergisi için
yaptığımız röportajdan bir bölümü buraya alıntılamak istiyorum. Bu yazının
özeti Kenan’ın bu cümlelerinde saklı çünkü:
“Eğlendirici
insanların her şeyden önce kendilerinin eğlenmesi lazım ki karşılarında oturan
seyirciye enerji ve heyecan yükleyebilsinler. İçerisinden geçtiğimiz dönemin
üzerimize döktüğü ölü toprağı, bu renksizlik, tatsızlık, tekdüzelik hepimizi
olumsuz yönde etkiledi. Bu seferki niyetlenişimde, pozitif bir dünya, sevginin
kazanacağına emin olduğumuz, kötülüğün bir noktada, bir yerde kaybedeceğine
inandığımız, insanların doğayla, dünyayla bir arada tek bir vücut
olabileceğinin hatırlatılması ve ufukta bir umut olduğunu tekrar hatırlatmak
göreviyle yola çıktım.”
AĞUSTOS 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder