EROL EVGİN
HARBİYE AÇIK HAVA KONSERİ 31 TEMMUZ 2018
“Eskiden genç kızlar beni yolda görünce imza isterlerdi. Şimdi yine istiyorlar ama anneleri, hatta anneanneleri için,” diye anlatıyor Erol Evgin. Konserlerine serpiştirdiği anekdotların değişmezlerinden biri bu. “Bu yaşta olur böyle şeyler,” diyor bazen… Kendisiyle, yaşıyla ince ince dalga geçiyor. Bu yaşa gelene dek biriktirdiği müthiş anıları, yaşanmışlıkları da yeri geldikçe anlatıp olgunluğun en büyük kazancına bizi ortak ediyor.
Benim Tarkan’ım Erol Evgin’di. Sadece benim mi? Benim çocuk
yaşlarımda çocuk olanların, yeni yetme yaşlarımda yeni yetme olanların…
Hepimizin… Erol Evgin kadar güzel şarkı söyleyebilmemiz ve yakışıklı olabilmemiz
mümkün değildi. En fazla Erol Evgin kadar beyefendi olabilmeye çalışabilirdik.
O da efendiliğin kabul gördüğü, yüceltildiği o zamanlarda bile kolay değildi.
İnsanın içinde olacaktı her şeyden önce.
“Eskiden genç kızlar beni yolda görünce imza isterlerdi. Şimdi yine istiyorlar ama anneleri, hatta anneanneleri için,” diye anlatıyor Erol Evgin. Konserlerine serpiştirdiği anekdotların değişmezlerinden biri bu. “Bu yaşta olur böyle şeyler,” diyor bazen… Kendisiyle, yaşıyla ince ince dalga geçiyor. Bu yaşa gelene dek biriktirdiği müthiş anıları, yaşanmışlıkları da yeri geldikçe anlatıp olgunluğun en büyük kazancına bizi ortak ediyor.
Onun kuşağından hâlâ popüler ve hâlâ saygın kalabilmişlerin
sayısı bir elin parmakları kadar bile değilse, bunun şifrelerini sadece
şarkılarında aramak yanlış olur. Evet, genci yaşlısı Erol Evgin şarkılarını
seviyor yıllardır bu ülkede ama şarkılarından bağımsız olarak Erol Evgin’i de
seviyor. İkisi bir araya her zaman kolay gelmez.
Geçtiğimiz günlerde Harbiye Açık Hava Tiyatrosunda bir Erol
Evgin konseri daha izledim ve buna bir kez daha şahit oldum.
“Daha” dedim zira bana kalsa nerede bir Erol Evgin konseri
olsa giderim. Bunun “benim Tarkan’ımdı” takıntısıyla, nostaljik bir vefa
duygusuyla ilgisi yok. Ben Erol Evgin konserlerinde mutlu insanlar görüyorum ve
mutlu oluyorum. Bunu da bu zamanda her şeyden kıymetli buluyorum. Sanırım benim
gibi düşünen çok ki, Erol Evgin’in iki yıldır sadece Açık Hava’da değil,
ülkenin farklı şehirlerinde verdiği amfi tiyatro ve büyük salon konserlerinin
hepsi tıka basa dolabiliyor. Nitekim o gece Açık Hava yine doluydu.
Konser Erol Evgin – Çiğdem Talu – Melih Kibar ortaklığından
yadigâr kalmış şarkılarla başlıyor. “Söyle Canım”la yapılan coşkulu açılış,
yüksek tempolu alkışlar eşliğinde bütün şıklığıyla Erol Evgin’in sahneye
çıkışı… Sonra ardı ardına “Neydi O Yıllar?”, “Rüya”, “İçimdeki Fırtına”, “Bir
Bakışın Yetti”, “Aldım Başımı Gidiyorum”.
Yılların tecrübesiyle seyircinin nabzını elinde tutmayı çok
ama çok iyi biliyor Erol Evgin. Yavaş ve hızlı, coşkulu ve hüzünlü şarkılar
arasında gidip gelirken öyle bir denge kuruyor ki seyircinin konserden
kopmasına asla müsaade etmiyor. Şarkı aralarındaki şiirleri, sohbeti, anıları,
fıkraları da cabası. Bir başkası çıkıp anlatsa sakil duracak o yarı müstehcen fıkralarda
anlatılanlardan çok Erol Evgin’in bütün edepliliği ile onları anlatıyor
olmasının müthiş tezadına gülüyorsunuz. Ya da daha önce pek çok kez
dinlediğiniz Bedia Muvahhit – Vasfi Rıza Zobu hikâyeleri her defasında ilk kez
dinliyormuş gibi güldürebiliyor sizi. Anlatan bu kadar beyefendi bir (tabirimi
mazur görün) “fırlama” olunca.
Yine bizi kâh güldürüp kâh hüzünlendirerek devam ediyor
konsere Erol Evgin. Zamansız yitirdiğimiz Çiğdem Talu ve Melih Kibar’ın
oralarda bir yerde olduğunu ve aslında gitmediklerini, sadece suretlerinden
sıyrıldıklarını hissediyorsunuz şarkılarını dinlerken. Derken o muazzam üçlünün
Çiğdem Talu’nun ölümüyle yarıda kalan ortaklığı sonrasında Erol Evgin’in Bedri
Rahmi Eyüpoğlu dizelerinden bestelediği “Sitem”e geliyor sıra. Ondan sonra da
yıllar sonra Sıla düetiyle tekrar popüler olan “Ateşle Oynama”ya. Bu şarkıyı
vokalisti Ezgi Gürbüz ile birlikte seslendiriyor Erol Evgin.
Geçen seneki konserde Sıla konuk sanatçı olarak çıkmış ve
“Altın Şarkılar” albümündeki düet seyirci önünde tekrarlanmıştı ama bu sene
konuk sanatçı bir başkası. Onun kim olduğu ise şimdilik sürpriz.
“Gelevera Deresi” ile anne memleketi Karadeniz’e doğru bizi
şöyle bir götürdükten sonra, iki klasikleşmiş Erol Evgin şarkısı peş peşe
geliyor: “Her Şey Seninle Güzel” ve “Hep Böyle Kal”. İkinci şarkıyı bu defa bir
diğer vokalisti Yasemin Mira ile birlikte seslendiriyor Evgin.
Bu romantik
sekansın ardından “Bir Başkadır Benim Memleketim”le yine gaza getiriyor bizi.
“İşte Öyle Bir Şey”le ezberlerimizi yokluyor (ki ezbere bilmeyen yok gibi
salonda).
“Aldırma Gönül”ün içinde Nazım Hikmet’in Kuvayi Milliye Destanı’ndan
“Şayak Kalpaklı Adam” diye bildiğimiz kısmını okuyor, İzmir Marşı’yla herkesi
ayağa kaldırıp ilk yarıya noktayı koyuyor.
Arada oturduğumuz yerden şöyle bir kalkalım derken Gamze’yle
karşılaşıyoruz. Konuk sanatçı sürprizini o dakika öğreniyorum tabii. Ama ondan
önce size Gamze’den bahsetmeliyim. Gamze Karaman Bostan ve eşi Ali Bostan ya da
nam-ı diğer Maksimum Medya. Müzik sektöründe “PR” alanında faaliyet gösterip de
işini hakkıyla yapan üç firma say deseniz birisi Maksimum Medya olur. Zira
Gamze ve Ali yaptıkları işlerle “PR” tanımının içini doldurabilenlerden. Her
önlerine gelenle çalışmak yerine faydalı olabilecekleri, doğru işbirliği
yapabileceklerine inandıkları isimlerle çalışıyorlar. Çalıştıkları isimler için
bir yol haritası çiziyor, bir kariyer planı yapıyor ve arkasını takip
ediyorlar.
“Arkasını takip etmek” kısmı özellikli önemli zira “PR”,
sanıldığı gibi sadece basın bülteni göndermekten ibaret bir şey değil. İhtiyaç
olduğu an ulaşılabilir olması, sorduğunuz bir soruya en kısa zamanda cevap, bir
talebinize en akılcı yoldan karşılık verip üstüne bir de size alternatifler
sunabilmesi bir “PR” danışmandan beklenenlerin başında gelir. Güleryüz, samimiyet
ve incelik de olmazsa olmazdır. Ve de “PR” denilen şey (kaba tabirle yazacağım,
mazur görün) eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmektir; eşeğin aklına karpuz
kabuğu düşmesini beklemek ya da aklına karpuz kabuğu düşmüş eşeği oyalamak
değil. Didaktik olmak pahasına bunları yazmam gerekiyor zira bu şartları yerine
getirebilen çok az “PR” şirketi var müzik sektörüne hizmet veren.
Neyse, lafı uzatmayayım… Arada Gamze’den tüyoyu alıp kulise
de geçince, sahne çıkışının önünde mavi elbisesi ile hazır bekleyen Kalben’i
görüyorum ki onun orada olması bir sürpriz değil artık. “Üç gündür uyumadım
Yavuz Abi,” diyor. Bunu söylememiş olsa da beden dili ele veriyor zaten
heyecanını.
Kalben hemen ikinci yarının başında sahneye çıkacak. Ama
ondan önce Gökçe Sönmemiş’in koreografisiyle Zuhal Balkan Karaca ve Olcay
Tunçeli’nin “1+1=3” isimli aşk ve doğum temalı dansını izliyoruz. “Ben İmkânsız
Aşklar İçin Yaratılmışım”ın ilk notalarıyla beraber önce Erol Evgin, ardından
Kalben çıkıyor sahneye. Kalben seyircide sahiden sürpriz etkisi yaratıyor,
alkışlardan belli. Öyle ya ben de önceden bilmesem ve dahi kırk yıl düşünsem
aklıma gelmezdi (ki üstelik daha önce başka bir sebeple ikisinin bir araya
gelmesi için uğraşmışlığım vardı ama kötü bir zamanlamaydı; olmamıştı.)
Birlikte söylerlerken Kalben kendine ait bölümlerde şahsına
münhasır şarkıcılık tekniğiyle öyle başka türlü bir ruh getiriyor ki şarkıya,
Erol Evgin dayanamayıp “Ben de senin gibi söyleyeceğim,” diyerek Kalben gibi
söylemeyi deniyor esprili bir biçimde. İkisinin sesinin birbirine çok yakıştığı
da alkışlarla tasdik ediliyor seyirci tarafından.
Kalben oracıkta uçtu uçacak. Heyecandan ve mutluluktan (e
biraz da elinde gitarı olmadan şarkı söylüyor olmasından) elini kolunu nereye
koyacağını, nereye bakacağını, ne yana döneceğini bilemiyor. Bu sarsak hali o
kadar sahici ki güldürüyor izleyen herkesi.
Şarkıdan sonra “Bayılıyorum Kalben’in sesine, yorumuna,”
diyor Erol Evgin. Sonra da ondan bir de kendi şarkısını söylemesini rica
ediyor. Bu defa gitarını alıyor, rahatlıyor ve “Sadece”yi tek başına, sadece
gitarı ile çalıp söylüyor Kalben.
Erol Evgin kıdeminde bir solistin Kalben gibi genç bir isme
Açık Hava konseri gibi önemli bir konserde zaman ayırması tek başına çok
kıymetli. Belki Kalben de birkaç yıla kalmadan Açık Havada solo konser verecek
ama eminim ki bu iki şarkılık konukluğu hiç unutmayacak. Keza buna şahit olan
bizler de öyle.
Konserin ikinci yarısında kendi döneminden önemli
müzisyenlerin şarkılarını da seslendiriyor Erol Evgin. Sezen Aksu’dan “Beni
Unutma”yı söylüyor örneğin. Ardından “Deli Divane”ye geçiyor ve bu defa yanına
bir diğer vokalisti Yeşim Vatan’ı alıyor. Sonra Zülfü Livaneli’den “Yiğidim
Aslanım”ı seyirci ile beraber seslendiriyor. Baba memleketi Van’a selamını ise
“Aman Avcı Vurma Beni” ile gönderiyor.
“Bir de Bana Sor”, bir Erol Evgin klasiği olarak her konser
gibi bu konserin de olmazsa olmazlarından biri olarak yine seyirci eşliğinde
söyleniyor. Sonrasında Cem Karaca ve Barış Manço’ya birer selam çakıyor Erol
Evgin. “Namus Belası” ve “Dağlar Dağlar” yitip gitmiş bir dönemden bugüne
ulaşabilmiş şarkılar zincirinin bir halkası oluyor konserde. Nitekim peşi sıra
birbirine bağlı olarak seslendireceği Yeşilçam şarkıları da öyle: “Şimdi
Uzaklardasın”, “Yıldızların Altında”, “Bir İlkbahar Sabahı”, “Son Mektup” ve
“Adını Anmayacağım”.
Erol Evgin “Sevdan Olmasa” ile veda ediyor ama konser tabii
ki burada bitmiyor. Alkışlarla tekrar sahneye geldiğinde “bis”i “Etme Eyleme”
ile yapıyor. Konser sonunda herkes mutlu. Gülen gözler, gülen yüzlerle ağır ağır
çıkarken Açık Havanın taş merdivenlerini, herkes bir başka Erol Evgin şarkısını
mırıldanıyor.
Ne şanslıyım ki Erol Evgin’le defalarca bir arada olup
sohbet etmişliğim, yemek yemişliğim, hatta onun iş toplantılarına katılmışlığım
var. “İşte Öyle Bir Şey” 33’lüğünü pikabına takıp bütün şarkılarını onunla
birlikte ezbere söyleyen, hatta kız arkadaşlarını çağırıp vokalistleri yapan, “neye
yaradı, nere yaradı” diye onlara vokal yaptıran 8 yaşındaki çocuk bunu hayal
bile edemezdi. Bundandır ki en yakınında olduğum anlarda bile erişilmezdir
benim için. O gece de öyleydi. Hep öyle olacak.
Konser sonrası kuliste onu gördüğümde “N’aber lan Erol?”
demediysem, sosyal medya çağının getirisi (ya da götürüsü) olarak herkesin
dakikasında yüz göz olduğu, enseye tokat durumuna geçtiği bu zamanda ben yine “Nasılsınız
Erol Bey?” diyerek söze başladıysam tek bir sebebi var: Çünkü o hâlâ benim
Tarkan’ım. Ve Erol Evgin kadar güzel şarkı söyleyebilmem ve yakışıklı olabilmem
hâlâ mümkün değil (çünkü aradan geçen bunca yıla rağmen bu konularda ne o bir
tık geriye gitti ne de ben bir tık ileriye gidebildim.) Lakin Erol Evgin kadar
beyefendi olabilme ihtimalim ve ümidim hâlâ var.
AĞUSTOS 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder