İlk Harbiye'm! Siz Ve Ben...

EDİS HARBİYE AÇIK HAVA KONSERİ 8 AĞUSTOS 2018


“Ege sen ne zaman Harbiye Açık Hava’da konsere çıkacaksın?”

Anne ve babası olarak kızımıza böyle bir soru sormak en doğal hakkımızdı. Zira yememiş yedirmiş, içmemiş içirmiş, bu yaşına kadar getirmiştik. Bir de birkaç saat önce izlediğimiz konserde önümüzde oturan Edis’in anne ve babasına çok özenmiştik.





Bizim kız bunu kötü bir ebeveyn esprisi olarak alıp (ne zaman ona espri yapsam “dad jokes” deyip gülüyor zaten) güldü geçti, bir tarafına bile takmadı belki ama anne babaların kendi ilgi alanlarına bağlı olarak çocuklarından beklentileri, arzu ve ihtirasları farklı olabiliyor tabii; bizim kız da çocuğu olunca anlayacak nihayetinde. (Bunu okuyunca da “dad jokes” diyeceğini duyar gibiyim; kurt kocayınca kuzuların maskarası oluyor illa.)


Oysa Edis’in anne ve babası ne kadar “cool”du. Sevil Hanım (annesi) kuliste sohbet ettiğimizde “İki yaşından beri bizi karşısına oturtup şarkı söylüyor zaten. Sertab’ın ‘Sakin Ol’ şarkısını söylemeye çalışırdı. Dili de dönmezdi. Altı yaşında da sahneye çıkmaya başladı. Onun için bana o kadar doğal geliyor ki şimdi. Hep böyleydi çünkü,” diye anlatmıştı Edis’i.


“Bizim aile anaerkil bir aile,” demedi boşuna sahnede. Edis tam bir ana kuzusu. Bakmayın siz onun seyirci karşısında bir kurda dönüştüğüne. Ya da bakın. Hatta dikkatle bakın çünkü uzun zamandır olmayan bir şey oldu ve sahnelere bir kurt, kaplan, panter (ne derseniz deyin) düştü.


“Edis, sesi, şarkı söyleme biçimi ve klipteki görünümü, dans edişiyle filan da Türkiye’deki ortalama erkek popçu klişelerinin dışına çıkıyor. Çok dikkat çekici.”

Böyle yazmışım ilk teklisi “Benim Ol” çıktığında. İkinci tekli çıktığında ise şöyle: 

“Pop müzikle ilgili herkesin ortak kanaati, Edis’in önümüzdeki yılların pop yıldızı olacağı ve hatta şimdiden olduğu… ‘Star ışığı’ denilen şey tam da böyle bir şey. Ya da eskilerin deyimiyle ‘şeytan tüyü’ denilen şey. Nedenini niçinini açıklamak zordu ama Edis’de o ışık vardı ve kısa sürede herkesi etkisi altına kaldı.”


Gerçekten nedenini niçinini açıklayabilmek zor. Edis’in ilk Harbiye Açık Hava konserini izlerken, o gece en çok bunu anlamaya çalıştım. Daha salona girmeden önce, kapıdaki kuyrukta bekleyenlerin yüzlerindeki meraklı mutlulukta, konser başlarken, ışıklar söndüğü anda kopan çığlıklardaki heyecanda, gece boyu hiç susmayan alkışlardaki coşkuda… Bir tek albüm ve birkaç şarkıyla kırk yıllık star etkisini yaratabilmişti Edis. Orada sahte hiçbir şey yoktu.

Işıklar sönüp çığlıklar koptuğunda sahneyi örten perdede Edis’in albüm kapağındaki pozuna benzer videosunu gördük. Önce gözleri kapalıydı, sonra yavaş yavaş açıldı. 


Sonra “Olmamış mı?”nın ilk notaları duyuldu ve perde açıldı. Sahnede dans grubu vardı, Edis yoktu. Çünkü o, sahneyi protokol sıralarına bağlayan platformun ortasındaki boşluktan bir anda “fırlayarak” çıkıverecekti. Daha önce yapılmamış bir şey değildi belki ama sahneye ilk çıkış için çok etkili bir efekt yarattığı bir gerçekti bu numaranın. Hele ki birdenbire sahnede belirivermenin arkasını dans grubuyla koreografiye dâhil olarak getirince.


Lamı cimi yok; Edis fişek gibi dans ediyor. Sahnedeki profesyonel dansçılardan eksiği yok, fazlası var. Dahası dans etmek onda çalışılmış, zorlama, eğreti bir şey gibi durmuyor; aksine çok yakışıyor. O kadar ki ancak dans etmediği anlarda fark ediliyor sahnedeki heyecanı, yer yer tecrübe eksikliği.

“Olmamış mı?”nın ardından yine dans koreografisiyle Edis’i bize ilk tanıtan şarkı, “Benim Ol” geldi ve böylece konser sıkı bir açılışla başlamış oldu. Dansçılar sahneden çekildiğinde ise Edis albümünün çıkış şarkısı “Roman”ı söyledi.


“İlk Harbiye’m! Siz ve ben…”

Edis’in üç şarkıdan sonra ağzından dökülen ilk cümleler bunlardı. Çok heyecanlıydı. Olacaktı o kadar. “Ân”, “Köle” ve “Bana Ne” ile devam etti albüm şarkıları. Bu üç şarkıdan sonra ise bu defa albümde birlikte çalıştığı aranjörlere, bestecilere teşekkür etti. Osman Çetin ve Gürsel Çelik orada, protokol seyircilerinin arasındaydı zaten. Onur Özdemir de öyle. Ozan Çolakoğlu gelememişti ama adı anıldı haliyle.


“Doldur İçelim” sahnede albümde parladığından çok daha fazla parlayan bir şarkıymış, onu gördüm. Albümde Yasemin Mori ile düet söylediği “Sevişmemiz Olay”ı ise konserde solo söyledi Edis. Son ana kadar Mori bir yerlerden çıkıp gelir mi dedim ama gelmedi.


Bu şarkıda da koreografi olunca ve Edis dans edince bir kez daha, seyircilerden biri şarkının sonunda sahneye doğru bağırıverdi: “Sen dünya starısın!” Düşünün ki Edis’in dans etmesi nasıl ateşliyor izleyenleri; öyle bir yıldız çarpması. Edis güldü. “Dünya starıyım ama dünyanın bundan haberi yok!” Sonra içinden asıl geçeni söylemeden de edemedi: “Âmin!”


Protokol seyircileri arasında Simge ve Ece Seçkin de vardı. Pop müziğin bu yeni kuşağının birbirine verdiği desteğe ve aralarındaki samimiyete bayılıyorum, daha önce de yazmıştım. Yapay gelse bayılmam; içten geldiği için bayılıyorum. Nitekim Edis sahneden onlara geldikleri için teşekkür ettikten sonra Simge’ye “Ne güzel bir albüm yaptın. Senin albümün bana ilham verdi,” dedi. Sonrasında kuliste Simge de anlatacaktı bana: “Aynı dönemlerde ikimiz de albüm çalışması içindeydik. Sık sık birbirimize yaptıklarımızı dinletiyor, dinledikçe de birbirimizi gaza getiriyorduk.”


“Ân” albümünün çok sevdiğim iki yavaş şarkısını arka arkaya söyledi sonra Edis: “Sen Özgür Ol” ve “Dur De”. Peşi sıra Edis’in bir sinema filmi için seslendirdiği Sezen Aksu şarkısı “Vay” geldi. “Vay”ı sadece sahnedeki dört müzisyen (gitar, bas gitar, davul, klavye) çaldı.


Tam burada şunu söylemem lazım: Ben dahil birçok kişi Edis’in konserde “playback” yaptığını düşündü. Özellikle de dans ettiği şarkılarda. Bunun birinci nedeni bu kadar dolu dolu dans edip nefesi kesilmeden şarkı söylemenin pek de kolay olmadığını düşündüğümüzdendi. İkinci nedeni “Vay”a kadar söylenmiş şarkıların ve sonrasında da söylenecek bir dolu şarkının albüm ya da teklilerde duyduğumuz “sound”la çalınmasıydı. Dört kişilik bir orkestrayla bu mümkün değildi. Ve yer yer Edis’in sesi dubleli geliyordu ki bu da kaydın üstüne canlı söylediği hissi yarattı.


Konserden sonra Edis’e bunu sormadan edemedim. “Playback var mıydı Edis?”

“Altyapı desteği vardı abi. Altyapıda ‘back’ vokaller de vardı ama ben hep canlı söyledim. Bu şekilde dans edip şarkı söyleyebilmek için haftanın dört günü kondisyon çalışıyorum, şan dersi alıyorum. Hatta konser sonunda alkışlar kesilmeyince bir şarkı daha söyleyecektim ama artık nefesimin çıkmayacak diye tedirgin olup söylemedim. ‘Playback’ olsa söylerdim.”

Nitekim altyapı desteğinin olmadığı, sadece orkestranın çaldığı “Vay” ve sonrasındaki başka birkaç şarkı daha Edis’in bu performans, bu volüm ve hacimde şarkı söyleyebildiğini göstermişti.


İlk yarı “Yalan”la biterken, “Edis’in albümünde ‘hit’ yok,” diyenlere inat, seyircinin eşliği ile “Yalan”ın nasıl çoktan “hit”e dönüştüğünü görmüş olduk.

İkinci yarı başladığında perde yine kapalıydı ve bu defa perdede bir video klip yayınlandı. Edis’in Emina ile düet seslendirdiği ve Türkçe sözlerini de yazdığı “Güzelliğine” adlı şarkının klibiydi bu. Şarkının ve klibin asıl amacı Emina’nın Türkiye’de bir türlü parlamamış yıldızını parlatmak olsa da (ki biliyorsunuz kendisi memleketi Sırbistan’da çok sayıda albüm ve tekli yayımlamış, tanınmış bir şarkıcıdır) bu şarkının parlayanı yine Edis olmuş ne çare. Klibi ilk izlediğimde düşündüğüm buydu, o gece bir kez daha izleyince yine aynı şeyi düşündüm.


Derken perde açıldı ve Yıldız Tilbe Şarkıları projesi için seslendirdiği “Buz Kırağı” ile Edis bir kez daha sahnede belirdi. Ardından “Çok Çok” geldi ve haliyle seyirci epeyce coştu. Onlar hazır coşmuşken, daha ilk notaları duyulduğunda dinleyeni yerinden hoplayan “Çakkıdı” ile devam etti Edis. Bu şarkıyı yarım söyledi ve söyledikten sonra ilk “demo” kaydını Kenan Doğulu yaptığını anlattı. Bu vesileyle seyirciler arasında oturan (tam da yanımızda oturan) Şebnem Özberk’e teşekkür etti Edis. Zira Şebnem Özberk onu bir kareoke barda keşfedip Kenan Doğulu ile tanıştıran ve müzikte yolunun açılmasını sağlayan ilk menajeriydi.


Konserden sonra kuliste konuşurken “Siz bana söylemiştiniz,” dedi Şebnem Hanım. Birkaç yıl önce, henüz sadece iki şarkısı yayımlanmışken, Liselerarası Müzik Yarışması finaline hem jüri üyesi hem de konuk olmuştu Edis. O gün “Edis büyük bir yıldız olacak,” demişim Şebnem Özberk’e. Ben unutmuşum; o unutmamış.


Yine kendine ait olmayan bir şarkıyla, “Bir Derdim Var” ile devam etti konsere Edis. Ve bu şarkıdan sonra “Hayatımın en büyük aşkı,” diyerek annesini alkışlattı seyircilere. Sonra da o gece orada bulunanların ve benim de bilmediğim bir şey anlattı. Yakın zaman önce anneannesine, teyzesine ve annesine peş peşe kanser teşhisi konulduğunu. Güçlerini, cesaretlerini ve morallerini hiç bozmadan işlerine devam etmelerini… O zor günleri, o zor günlerin ona öğrettiklerini... Albümünün adının bu yüzden “Ân” olduğunu…


O an içinden geldiği gibi, hesapsız kitapsız, tüm samimiyeti ve gerçekliğiyle bunları anlatırken Edis, sadece annesini değil, bizi de ağlattı. Sezen’e selam olsun; “acıdan geçmeyen” şarkılar değil sadece, insanlar da biraz eksik kalıyor. Acı büyütüyor, öğretiyor, sevincin kıymetine uyandırıyor insanı. Benzer şeyler yaşamış biri olarak sahnede genç adamı hem çok iyi anlıyor hem de bu genç yaşta erdiği olgunluğu can-ı yürekten alkışlıyordum o dakika.


Sırada yine “cover” şarkılardan oluşan akustik bir sekans vardı. “Esmer Günler”, “Deli Mavi”, “Yerine Sevemem” ve “Pamuk”la ’80 ve ‘90’lara selam çakarken, şarkıcılığının kalibresini de bir kez daha göstermiş oldu Edis. Sonra Kalben’in “Sadece”si ile devam etti. Ne yalan söyleyeyim, Kalben’in kendine has ses ve yorumu bir yana, bu şarkının Edis’e de ayrı yakıştığını düşünmeden edemedim.


Sonra Edis gitti ve biz “Thriller” ve “We Will Rock You”dan kısa pasajlar dinledik. Sanırım bu iki yüksek enerjili, ateşleyici şarkının buraya konuma maksadı seyirciyi bir kez daha ateşlemekti. Ben yersiz buldum. Sahne boş kalmamalıydı bu kadar süre. Evet, Edis belli ki kostüm değiştiriyordu ama en azından vokalistlerden biri olmalıydı sahnede ve seçilen şarkı ya da şarkılar konserin bütününün dışında olmamalıydı.

Kostüm değiştirip tekrar sahneye geldiğinde “Dan Dan”la sıkı bir giriş yaptı Edis. Oradan da Justin Timberlake’in “SexyBack”ine geçti. Sırada yine albümden bir şarkı, “Eyvallah” vardı.


Albümün tek “cover” şarkısı “Gün Ola Harman Ola”yı albüme alış nedeninin babası olduğunu söyledi sonra. Çocukluğundan beri babası ile bu şarkıyı dinlerlermiş meğer. Bu şarkıyı vokalistlerini de yanına davet edip onlarla birlikte söyledi Edis.

Konser burada bitecekti ama bitmedi. Bu kadar coşkulu bir seyirci kolay kolay ikna olmazdı bittiğine. Alkışlar ve tezahüratlarla tekrar sahneye çıktığında “Yalan” ve “Dudak”la “bis” yaptı. O ara hepimiz ayaktaydık zaten. Ben de gaza gelip not almayı bırakmışım, başka şarkı söyledi mi, emin değilim valla yalan yok.


Yaş kemale erdikçe inandığın, güvendiğin, beğendiğin ve destek verdiğin gençlerin başarıları karşısında başka türlü bir heyecan ve mutluluk duyuyor insan. Bir ebeveyn şefkati, gururu duyuyorsunuz ister istemez. Mabel konserinde de yaşamıştım bunu, bizim müzikalin gala gecesi Lider’i (Şahin) sahne arkasından izlerken de. O yüzden Edis’in anne ve babasıyla henüz yeni tanışmış olsam da ahbaptım, gönül bağından, duygudaşlıktan akrabaydım artık. Onlara özenmekte ve kendi kızımdan Edis performansı beklemekte de sonuna kadar haklıydım velhasıl. Yazının başında bahsettiğim kötü şaka boşuna değildi anlayacağınız.


Konser sonrası kulisi de her zaman gördüğümüz konser sonrası kulislerinden farklıydı doğal olarak. Bir başarı kutlanıyordu orada ama daha önce çok kez kutlanmış bir başarının değil; bir ilkin kutlamasıydı şahit olduğumuz. Üstüne bir de Simge’nin doğum günü kutlaması eklendi sonra. Gülündü, eğlenildi, bol bol da kritik yapıldı tabii. Hiçbirimiz ayrılmak istemedik oradan. Onca yorgunluğuna ve menajerinin birkaç kez “Hadi artık,” demesine rağmen Edis’in bile daha durası vardı. Sabahlar olmasındı!


Taksiye binmiş eve dönerken konserden ve Edis’ten konuşuyorduk haliyle. Ege yurt dışında yaşıyor olmasından mütevellit sadece tek bir parçasını bildiği Edis’e basbayağı hayran olmuştu ki öyle kolay kolay kimseleri beğenip de hayran olmaz (yine yurt dışında yaşıyor olmasından mütevellit.) Ne çok beğendiğini anlatıyordu ha bire. Bense Sevil Hanımla Ayhan Beyin gururuna, sevincine takılıp kalmıştım. Takside önde oturuyordum. Arkama döndüm ve sordum: “Ege sen ne zaman Harbiye Açık Hava’da konsere çıkacaksın?”


NOT: Bu yazıyı aslında konserin hemen ertesi günü yazmaya başlamıştım ama sonrasında bizim müzikalin turne öncesi provaları, turnesi, bir de küçük bir bayram tatili girdi araya. Bu arada Edis Harbiye Açık Havada ikinci konserini de verdi, yani yazının haber değeri eskidi. Yine de tamamlamak ve yayımlamak istedim; öyle yarım haliyle bilgisayarımda kalmasına gönlüm razı olmadı. Gecikme için (yazıyı bekleyen vardıysa şayet) özür dilerim.



AĞUSTOS - EYLÜL 2018

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder