Levent Yüksel Harbiye Açık Hava Konseri 4 Temmuz 2019
Ne yana dönsem karşıma bir yerden Aşkın, Sertab, Levent çıkıyor. Nereyse 30 yıl olacak; her biri ara sıra yorulmuş, yarıştan kopmuş, bazen önde durmuş, pik yapmış, bazen geri çekilmiş, duralamış ama temeli o kadar sağlam atmışlar ki daha kariyerlerinin başında, onlara bir ömür yetecek krediyi ceplerine koymuşlar. Tabii o temellerin harcında Sezen Aksu – Onno Tunç var, Attila Özdemiroğlu var, Uzay Heparı var, Aysel Gürel var, Fahir Atakoğlu var… Var oğlu var…
Bu yaz arka arkaya her üçünü de Harbiye Açık Hava konserlerinde izlememiz boşuna değil. Hadi yanlarına bir de Kenan Doğulu’yu koyun… Saysanız, ‘90’lardan bugünlere bu güçle gelebilmişlerin sayısı bir elin parmakları kadar etmez.
Levent Yüksel’i en son 2004 yılında yine Açık Hava’da yapılan ve üç gece süren Sanki Dün Gibi konser serisinde izlemişim. Bir daha öylesi yapılamadı, müthiş bir seri! Levent Yüksel, Özlem Tekin ve Fatih Erkoç büyük orkestra eşliğinde ’60, ’70 ve ‘80’lerin şarkılarını söylüyorlar. Konuk sanatçılar bir gece Mavi Işıklar, Berkant ve Ayferi ise bir diğer gece Timur Selçuk, Hümeyra, Sezen Aksu, ertesi gece Nur Yoldaş, Nükhet Duru filan, öyle acayip bir kadro. Levent Yüksel benim için Türk popunun en iyi erkek solistlerinden biri. Kimileri onun fazla “bağırdığını” söylese de ben şarkı söyleme biçimini de, ses rengini de, sesindeki pozitif tınıyı da, ilaveten dört başı mamur bir müzisyen oluşunu da ayrı seviyor, bayılıyorum. Yüksel, Tekin ve Erkoç o üç gece söyledikleri şarkılara pek yabancılar; az çalışmışlar, sıklıkla hata yapıyorlar, sahneye hâkim olamıyorlar filan ama biz her şeye rağmen unutulmayacak üç şahane konser izliyoruz.
Hah, şimdi alın o gecelerde izlediğimiz Levent’i, saçına başına biraz yaşlandırma efekti verin, koyun 2019 Harbiye Açık Hava sahnesine. Evet, aradan geçen yıllar üzerinde efekt gibi duruyor. Levent bildiğiniz Levent. Aynı şekilde gülüyor, aynı şekilde şarkı söylüyor, (dans denemese bile) ritmik şarkılarda aynı şekilde hareket ediyor, enstrüman çalıyor… Hâlâ şarkı söylerken kendinden çok emin ama konuşurken bir o kadar çekingen… Hâlâ sahnede bir star gibi değil, bir müzisyen gibi duruyor.
Orkestranın çaldığı “intro”nun peşi sıra “Ya Sonra?” ile başlıyor konser ve Levent sahneye çıkıyor. Biliyorsunuz, “Kadın Şarkıları” ve “Hayatıma Dokunan Şarkılar” adlarını taşıyan iki “cover” albümü var Levent Yüksel’in. Biri popun, diğeri arabeskin çok bildik ve kulaklarımıza yer etmiş şarkılarını barındırıyor. “Ya Sonra?” da bunlardan biri. Konser boyunca bu iki albümden çok sayıda şarkı söyleyecek Levent. Zaten 9 kişilik standart orkestra, dekorsuz sahne, gece boyu “led” ekranda dönüp duracak vasat grafikler filan hep bu konser için özel bir hazırlık yapılmadığının göstergesi. Muhtemelen Levent’i sözgelimi Jolly Joker’de filan da aynı repertuar ve konseptle izlemek mümkün.
Levent başından beri hiç iddialı ve hırslı olmadı. Olsaydı keşke diye çok geçirmişimdir içimden. Ama yapısal olarak buna müsait değil; o da görünen bir şey. Bu konserden de bir iddia beklememek gerektiğini daha en başından anlıyoruz böylece.
İkinci şarkı “İstanbul”, ardından da “Dedikodu” geliyor. Hep söylenen şey, “Med Cezir” albümü kariyerinin başında yaptığı bir “best of” ve eninde sonunda o albümden şarkılara düşecek yolumuz. Nitekim dördüncü şarkı “Beni Bırakın” da yine o albümden. Seyirci de nasıl hazır gelmiş konsere. Bir eşlik, bir eşlik, sormayın gitsin.
Hiç es vermeden, neredeyse alkış payı bile bırakmadan, ardı ardına çalınan şarkılarla devam ediyor konser. Sırada “Ayrılmam” var. “Kadın Şarkıları” albümünden bir başka “cover”. Şarkılar hep bildiğimiz ve sevdiğimiz şarkılar olunca, kasetten dinler gibi dinliyoruz mutlu mesut. Öyle de güzel çalıyor orkestra, hiç teklemeden, stüdyo kaydı gibi.
“Geçenlerde bir albüm yaptım, haberiniz var mı?” deyip gülüyor Levent. Konser başından beri “Hoş geldiniz,”den öte seyirciyle ilk diyaloğu bu. “Ben on senede bir albüm yaptığım için…” diyor sonra. İşte ben de tam bunu sormak istiyorum aslında. “Niye öyle yapıyorsun Levent? Neden bu konuda bu kadar ağır kanlısın?” İç sesimi dışarı çıkarsam beni duyabilir aslında, o kadar yakınında oturuyorum. Ama onun pek de umuru değil. Sonuçta Açık Hava hâlâ doluyor mu? Dolmuş işte n’aber?
Elektro bağlamayla solo atarak başladığı arabesk sekansı “Mutlu Ol Yeter” ve “Kaderimin Oyunu” ile devam ediyor. Bir rakı kokusu geliyor burnumuza. Yanında kavun, peynir, biraz biber kızartması, haydari filan… Yok öyle bir şey tabii. Açık Hava’nın o kalabalığında bir karton bardak kahve aldın aldın, alamadın boğaz kuruluğuna izliyorsun konseri.
Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, önceki yıllarda tam anlamıyla bir keşmekeş yaşanan büfelerin olduğu alanlara bu sene çeki düzen verilmiş. “Sigara içenler arka tarafa doğru ilerlesin!” diye bağıran birileri yok, çalışanlar gayet derli toplu giyinmişler, büfeler yenilenmiş filan… İyi olmuş. Ama sağlı sollu iki alan ve tuvaletler hâlâ yetersiz, o ayrı.
Sırada yine ilk albümden iki şarkı var: “Kadınım” ve “Med Cezir”. Ardı ardına söylenen beş “baba” şarkı, beşi de ağır şarkı. Levent’in seyirciyi bayıltmaktan korkmadığı çok belli. Öyle bir kaygısı yok.
Levent’e konser boyunca eşlik eden bir erkek, bir de kadın vokalist var. Erkek olanın adı Yasin Öktem. Müthiş bir şarkıcı. Tınısı farklı olsa da, tonu ve tekniği birebir Levent gibi. Bu da Levent’e müthiş bir rahatlık sağlıyor. Zira özellikle şarkıların nakarat tekrarlarında pası vokalistine atıyor. Yıllar öncesinin şarkılarını hâlâ aynı tondan söylemek belki biraz yoruyor Levent’i artık, bilmiyorum ama bunu olması gerekenden sık yapıyor. Muhtemelen uzakta oturan seyirci o bölümleri Levent’in söylemediğini fark etmemiştir, sesler o kadar yakın ki birbirine.
Sırada “Bu Aşkın Katili Sensin” var. Şarkının ilk notaları çalındığı an Elhan’la birbirimize dönüp “tutku rehberi” diyoruz. Bizim aramızda bu şarkının kod adı o. Çünkü şarkının çıktığı dönemde televizyonda Eti Tutku’nun bir reklamı dönüyordu ve o reklam müziğinin “tutku rehberi” kısmındaki melodisi “Bu Aşkın Katili Sensin”in giriş melodisine çok benziyordu. O zaman bu zaman “tutku rehberi” yapıştı kaldı bu şarkıya. Bilmem biz birbirimize dönüp yüksek sesle ve aynı anda “tutku rehberi” derken yanımızdakilerden bizi duyan oldu mu?.. Olduysa da ne düşünmüştür, ne anlamıştır Allah bilir.
Konserin ilk yarısı “Değer mi?” ile sona eriyor. Bu da bize bir “bonus” zira Levent’in albümlerinde seslendirmediği bir şarkı bu.
İkinci yarı davul ve darbukalı bir girişten sonra “Tuana” ile devam ediyor. Bu hakikaten söylemesi çok zor şarkıda da Levent pası vokalistine atınca Yasin Öktem seyirciden bir hayli alkış alıyor. Levent ise bas gitarda hünerini gösteriyor bu şarkı boyunca. Bu şarkının hemen ardından “Kara Ağaç” geliyor ve bu defa da kadın vokalist Güler Tuncer’le düet yapıyor Levent. Hatta şarkının ikinci kısmını tamamen vokalistine bırakıyor.
“Bu Gece Son” ve “Uçurtma Bayramları” yine ilk albümden şarkılar. Böylece o albümden yedinci şarkı da söylenmiş oluyor. Sonra yine “Kadın Şarkıları”na dönüyoruz ve ardı ardına “Beni Benimle Bırak” ile “Beni Unutma”yı söylüyor Levent. Şu ana kadar hiç boş yok. Söylenen her şarkı herkesin ezbere bildiği şarkılar. Tıpkı sıradakiler gibi.
Levent bir kez daha sazı eline alıyor ve böylece bir arabesk sekansı daha başlıyor. “Yalnızım Dostlarım” ve “Yarabbim” geliyor bu defa da ardı ardına. O rakı kokusu yine geliyor. Yanında bir de kalamar tava mı olsa bu defa? Yok ama arabeske kalamar tava yakışmaz, biz onu şakşuka yapalım. Bir de acılı ezme alır mıyız?.. Yok, onun yerine Türk pop müziğinde yapılmış en muzır, en fırlama şarkıyı alalım biz. “Bi’ Daha” ile hareketleniyoruz şimdi. Sadece sözleri değil müziği de fırlama, her yani ayrı oynayan bir şarkı ne de olsa.
Son bir damar istersek diye mi düşünüyor nedir, konseri “Zalim”le bitiriyor Levent. Tıpkı açılış gibi kapanışı da yanlış şarkıyla yapıyor yâni. Nedendir bilinmez. Ama âdettendir, en büyük “hit” konserde söylenmez ki “bis” garanti olsun. Seyirciyi o şarkıyı söylemeden bırakmayacaktır çünkü, o kesindir. Öyle de oluyor zaten.
Bis “Onursuz Olmasın Aşk”la yapılıyor ve bu şarkı “Med Cezir” albümünden söylenen sekizinci ve son şarkı oluyor. Aynı zamanda konserin de son şarkısı. Sezen yakın zamanda yeni bir şarkı yazıp “Onursuz Olabilir Aşk” demiş ama kimin umurunda? Biz yoluna ölsek de boyun eğmeyeceğimizi, yenilmeyeceğimizi haykırmayı daha çok seviyoruz. Atar bizim genlerimizde var.
Levent Yüksel’in şapkadan tavşan çıkarmayacağını, lazerli, ateşli, patlamalı, zıplamalı şov yapmayacağını, efendi efendi şarkılarını söyleyip bizi mest edeceğini bilerek gelmişiz zaten. Öyle de olmuş. Ama yine de insan bir şey bekliyor. Bar programlarından bir tık farklı bir şey. Onu göremeden, bulamadan bitiyor gece. Şöyle bir hesap ediyorum, söylediği en yeni şarkı 2004 albümünden “Bu Aşkın Katili Sensin”. Son dönem albümlerinden olanlar da zaten “cover”dı. Yâni bu konser bu repertuvarla pekâlâ 2005 yazında da verilebilirdi. Değişen tek şey Levent Yüksel’in saç rengi olurdu çünkü 2005 yılının teknolojisinde yaşlandırma efektini sadece Flash TV yapabiliyordu.
Ha iyi müziğe, sağlam şarkılara doyduk mu? Doyduk. Anılarımızı tazeledik mi? Tazeledik. Konser bitti de ne oldu? Hayaller “Med Cezir”, hayatlar “Orman Kanunları”… Artık sizin de bildiğiniz üzere Açık Hava’dan çıkınca kısa mesafeye taksi bulma şansımız yok. Neresinden baksanız Vali Konağı Caddesi’ne kadar yürüyeceğiz, yürüyoruz. Nişantaşı’nın göbeğinden geçiyoruz yürürken haliyle.
Muhtemelen tasarım bir elbisenin 14-15 bin liradan aşağı satılmadığı iki havalı butiğin arasına sıkışmış merdivenlerde iki travesti oturmuş, gelene geçene bakıyorlar. Biraz ötede, ülkenin en havalı AVM’lerinden biri olan City’s var. Hemen iki adım berisinde de kaldırıma boylu boyunca uzanmış, uyuyan bir evsiz. Bir tinerci “Abi bozuğun var mı?” diyerek yanaşıyor yanımıza. İstanbul’da gece sokağa çıkıyorsanız cebinizde hep bozuk para olmalı ama yok o anda. Neyse ki dert etmiyor, çekip gidiyor, canı sıkılsa bıçak da çekebilirdi, kafası dumanlı, belli.
Bir taksi bulup biniyoruz nihayet. Taksici gideceğimiz yeri öğrenince suratını ekşitiyor. Hayaller “Med Cezir”, hayatlar “Orman Kanunları” diye geçiriyorum bir kez daha içimden…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder