Nebahat Çehre
tramplene çıkan basamaklardan birine oturdu. Ellerini de dizlerinin üzerinde
kenetledi. Serçe parmağında altın bir halka ve üzerinde sallanan renkli, iri
taşlar gözümüzü aldı. Gerçekten orijinal yapılı bir yüzüktü. İlgi çektiğini
anlayınca dizlerinin üzerindeki ellerini çözdü. Serçe parmağını gerip, bize
doğru uzattı. Yeşilli, mavili, kahverengili taşlar güneşin altında pırıl pırıl
parlıyordu.
“Nasıl? Güzel değil
mi?” dedi. “Hayranlarımdan bir fabrikatör hediye etti. 1000 liraya almış.”
Sanırsınız yukarıda anlatılanlar 2008-2010 yılları arasında
yaşanıyor da yüzüğü gösteren Nebahat Çehre değil; bizzat Firdevs Yöreoğlu.
Öyle de Firdevs’lik bir hareket aslında ama Ses dergisi muhabirinin saniyesi
saniye okuyucuya aktardığı bu anlar, 1964 yılında Nebahat Çehre’yle havuz
başında yapılan bir röportajda yaşanıyor. Olay havuz başında cereyan ettiği
içinde genç Nebahat haliyle mayosuyla poz veriyor derginin fotoğrafçısına, o
sıralar kilo aldığından yakınmayı da ihmal etmeden.
Henüz üç yıllık film artisti Nebahat Çehre’nin röportajda
anlattığı asıl derdi ise fazla kiloları değil; sinemadaki talihsizliği.
“Ben şansız bir
yıldızım. Çünkü çok fırsat kaçırdım. Eğer önüme çıkan fırsatları kullanmayı
bilseydim, durumum daha başka türlü olabilirdi. Türkan Şoray’ı meşhur eden
Otobüs Yolcuları daha önce oynamam için bana teklif edilmişti. Gecelerin
Ötesi’nde gene ben oynayacaktım. Bir türlü olmadı işte. Kıskanmak gibi olmasın
ama Semra (Sar)’ın benden ne farkı var? Söyler misiniz?.. Vücudum derseniz çok
şükür yerinde. Halk derseniz, seviyor. Günde 70’e yakın mektup da alıyorum
hayranlarımdan. Fakat ben bu kozlarımı bir türlü gerektiği gibi kullanamıyorum.
Bu yüzden de kızıyorum hakkımın yenilmesine.”
Genç kız hiç de haksız sayılmaz. 1959 ve 1960 yıllarında
katıldığı güzellik yarışmalarıyla adını duyuran, şöhreti yakalayan ve 1961
yılında Yeşilçam’a transfer olan Nebahat, bir türlü şeytanın bacağını
kıramamıştır. Mesela ilk filmi Yaban Gülü’nde ikinci derece rollerden
birindedir ve başrolde 1954 plaj güzeli Leyla Sayar oynamaktadır. Türkan Şoray,
Filiz Akın, Fatma Girik gibi genç artistler alıp başını gitmişken, 1963’te Ses
dergisinin yarışmasıyla tanınan Ajda Pekkan ve Hülya Koçyiğit sinemaya
başrollerle başlayıp kısa sürede yıldız olmuşken Nebahat hâlâ yardımcı rollerde
oynamaktadır.
“Bugüne kadar birtakım prensiplere sadık kalarak yaşadım.
Fakat onların bana bir şey kazandırmadıklarını, bilakis kaybettirdiklerini
görüyorum,” der aynı röportajda ve artık prensiplerine sadık kalmayacağını
gösteren ilk hamleyi de oracıkta yapar. Kendine rakibe olarak belirlediği Sevda
Ferdağ’a “diss” atar. “4 kilo atarsam eski formumu bulurum. Ama söz aramızda,
bu halimle de Sevda’dan iyiyim.”
Yazının başındaki yüzük gösterme meselesinin ve Nebahat’in Sevda
Ferdağ için söylediği bu sözlerin ne kadarı gerçek, orası meçhul. Şimdilerde “off
the record” deniyor ama o zamanın adabında “söz aramızda” demiş kızcağız; yâni
yazılmayacağını düşünerek bir laf etmiş aslında. E o yıllarda röportajların
kaydedilerek değil not tutarak yapıldığı da düşünülürse, magazin gazeteciliğinin
abartı payını da göz önüne almak lazım.
Öyle ya da böyle, Sevda Ferdağ bu lafın altında kalır mı?
Kalmaz ve birkaç hafta sonra yine Ses dergisine zehir zemberek açıklamalarda
bulunur. Yine o abartı payıyla soslanmış röportaj, “Güzellik Kim Nebahat Kim?”
başlığıyla çıkar.
“Ben kendimi Nebahat Çehre ile mukayese bile etmem. Bir kere
Nebahat’in boyu kısa olduğu gibi vücut ölçüleri idealden uzak. Hem vücudum hem
yüzüm ondan güzel. O, fotojenik de olmadığı için pek az film çevirebiliyor.
Nebahat Çehre 4 değil 14 kilo verse yine benim sinemada çıktığım yere erişemez.
En büyük rejisörler en kuvvetli filmlerde bu yaz beni oynatıyorlar.”
Bu karşılıklı “diss”leşme çok ses getirmez ve kısa sürede
unutulur gider. Zaten bir süre sonra Nebahat Çehre ismi gazete ve dergi manşetlerine
fırtınalı bir aşk hikâyesiyle çıkmaya başlayacaktır. Daha ilk filmini
çevirirken tanıştığı, filmin yönetmeni Atıf Yılmaz’ın asistanı ve onunla
birlikte filmin senaryosunu da yazmış olan Yılmaz Güney’le Nebahat’in yolu 1964
yılında bir kez daha kesişir.
Kamalı Zeybek filminde başrolleri paylaşan
Nebahat Çehre ve Yılmaz Güney arasında alevlenen aşk evliliğe kadar gidecek, ama
bu arada araya Yılmaz Güney’in evlilik dışı kızı ve kızının annesi girecek ve
Çehre – Güney ilişkisi başından sonuna dek basına epeyce malzeme olacaktır.
Sinemada daha sonraları ‘dört yapraklı yonca’ diye
adlandırılacak ekürinin arasına giremese de, Yeşilçam denince ilk akla gelen
kadın yıldızlarından biri olmasa da 1975 yılına kadar film çevirmeye devam eder
Nebahat Çehre.
Daha kariyerinin başında Atıf Yılmaz gibi, Metin Erksan gibi iyi
yönetmenlerle çalışma fırsatı yakalamış, Yılmaz Güney’le birlikte çevirdiği
filmlerle sinema kariyerini perçinlemiş olsa da oyunculukta asıl çıkışını
yapmasına henüz uzun yıllar vardır. Yeşilçam’daki star sistemi, kast düzeni,
ayak oyunları, birçok yıldızı oyunun dışına itmektedir zaten. O da çaresiz,
birçok dönemdaşı gibi o günlerde para kazanmanın ve ayakta kalmanın çok daha
kolay yolu olan şarkıcılığa yönelir.
Halk yıllardır beyaz perdede gördüğü yıldızları (şarkı
söyleyebilse de söyleyemese de) kanlı canlı sahnede izlemeye bayılmaktadır.
Gazinocular her gün yeni bir Yeşilçam yıldızını sahneye çıkarmanın
telaşındadır bu nedenle. Nebahat Çehre de gelen tekliflere epeyce direndikten
sonra Zeki Müren’in cesaretlendirmesiyle kararını değiştirir ve Ali Erköse’den
musiki dersleri almaya başlar.
O günlerde yine Ses dergisine verdiği röportajda sahneye
çıkmanın nedenini şöyle açıklar:
“Bugüne kadar yapılan tekliflere karşı
direndim. Ama ortada şöyle bir gerçek var. Türk sinemasında üç tane kadın
oyuncu var. Sinema tamamen o üç yıldıza çalışıyor. Bizlerse işin hamalıyız.
Bunca zaman sinemada kalıp iyi şeyler yapmak için direndim ama ortaya çıkan
filmler meydanda. Bu durumda sahneye hayır demenin, hayır demekte direnmenin
yersizliğini anladım.”
Musiki dersleri bir ay sürer. Bu bir aylık sürede Ali Erköse,
Nebahat Çehre’ye 14 şarkı öğretir. Nebahat, beşi tuvalet, sekiz kostüm
diktirerek sahne hazırlıklarını tamamlar. Gecede 7500 lira yevmiyeyle
Ankara’daki Lunapark Gazinosu’nda ilk kez şarkıcı olarak halkın karşısına
çıkacaktır.
Sinemadan sahneye geçenlerin sahne maceraları genellikle kısa sürer. Bu furyadan halk çabuk sıkılır ve şarkı söyleyemeyen sinema artistleri birer ikişer elenirken, geriye sadece söyleyebilenler kalır. Nebahat Çehre’nin bunlardan biri olacağı ise daha sahneye çıktığı ilk gece, 1 Ağustos 1970 gecesi anlaşılmıştır.
Ses dergisi muhabiri Taner Atilla o geceyi başından
sonuna dek takip eder ve şu satırları kaleme alır:
Nebahat Çehre’de gözle
görülür, beş duyu ile hissedilir bir tutukluk vardı. Ama bu tutukluk işin
sadece şov kısmında kalıyordu. Nebahat Çehre alaturka şarkıları gerçekten çok
başarılı bir şekilde söylüyordu. İlk gece alkışlar yüzünden üç kere sahneye
çıkmak zorunda kaldı, tam dokuz şarkı söyledi. Dakikalarca alkışlanan ve çok
kişinin ‘sinemadan sahneye geçenlerin en iyisi’ dedikleri Nebahat Çehre,
kuliste sevinç gözyaşları döküyordu.
Bu arada dokuz şarkı gözünüze az gibi görünmesin zira
gazinolarda kadrolar kalabalık olduğu için assolist ve solist altı dışındakiler
kendilerine verilen 15-20 dakikalık süre içinde genellikle 5-6 parça anca
söyler ve sahneden inerlerdi.
Diğer Yeşilçam yıldızları gibi Nebahat Çehre de gazino
kadrolarında önceleri solist altının, bazen de assolistin altında sahneye çıkar,
bir dönem assolist de olur. Sahne macerası aralıklarla da olsa ‘80’lerin başına
kadar devam eder. İlk ve tek plak kaydı için de o sıralarda stüdyoya girer.
Ali Kocatepe, sahibi olduğu 1 Numara Plakçılık etiketiyle yayımlayacağı konsept bir albüm hazırlamaktadır. “Gazino 1 Numara” adını verdiği bu albümde çeşitli şarkıcıların kayıtları, Halit Kıvanç’ın anonsları ve alkış efektleriyle dinleyiciye bir gazino atmosferi yaşatmayı planlamıştır. Plaktaki gazinonun kadrosunda ise Kamuran Akkor, Nükhet Duru, Gökben ve Ertan Anapa gibi yıldızların yanı sıra, ismi bilinmeyen Senem ve Çetin ikilisi ve Şeyma adında bir solist ve o günlerde gazino sahnelerinin ve film setlerinin gözde yıldızlarından Suna Yıldızoğlu vardır. Kadro iki Yeşilçam yıldızıyla tamamlanır: Daha önce 45’lik plaklar yayımlamış Selma Güneri ve o güne dek şarkı kaydetmek için hiç stüdyoya girmemiş Nebahat Çehre.
Bu plak için Nebahat Çehre’nin seslendirdiği şarkı ise ilk kez 1978 yılında Tülay Özer tarafından plak yapılan, sonrasında Ferdi Özbeğen tarafından da seslendirilen “Büklüm Büklüm” adlı Sezen Aksu bestesidir. Bu alaturka formdaki şarkı, alaturkayı başarıyla icra ettiğini gazino sahnesinde yıllardır ispat etmiş Nebahat Çehre için biçilmiş kaftandır. Zor bir şarkıdır öte yandan, geniş bir ses aralığı gerektirir ama Çehre şarkının altından başarıyla kalkar. Sonuç o kadar iyidir ki bu şarkı plağa B yüzünün ilk şarkısı olarak konulur.
Bu plak hâlâ koleksiyonerlerin arşivlerinde kalmış,
maalesef bugünlere ulaşamamış bir albüm. Dijital platformlarda bulmak mümkün
değil. 2009 yılında Odeon Müzik’le giriştiğimiz “Şöhretler Gazinosu” projesinde
sinema ve tiyatro yıldızlarının Odeon arşivinde var olan plak kayıtlarını bir
araya getirmek düşüncesiyle yola çıkmıştık. Proje şekillenirken benim aklıma bu
kayıt da geldi. Odeon hesabına yapılmamıştı ama belki izinlerini alıp bu albüme
koyabilirdik. Aşk-ı Memnu’nun ortalığı kasıp kavurduğu o günlerde Nebahat Çehre
oyunculuğuyla zirvedeyken geçmişte kalmış şarkıcılığını anımsatmak ilginç
olabilirdi. Nitekim izinler alındı ve bu şarkı da bu sayede bugünlere ulaşmış
oldu.
2010 yılı ocak ayında o günlerde Pal FM’de devam eden radyo programım için Nebahat Çehre’yle bir telefon röportajı yapmıştık; daha doğrusu Elhan yapmıştı. Bu vesileyle o kaydı da arşivimden çıkarıp dijital alemlere salmak istedim. Meraklısı aşağıdaki videodan dinleyebilir.
Çehre'nin bu röportajda ve başka birçok röportajında da itiraf ettiği gibi müziğe devam etmemekle hata yaptığını düşünüyorum ben de. Plak yapan Yeşilçam yıldızlarının hepsini dinlemiş biri olarak tıpkı Ses dergisi muhabiri gibi ben de onun şarkıcılık işinde Yeşilçam’ın en iyisi olduğunu söyleyebilirim, sadece elimizdeki tek kaydını dinleyerek bile. Ah işte o yıllarda Nebahat Çehre’nin karşısına Firdevs Yöreoğlu çıksaydı ve “Aptallık etme, sen Nebahat Çehre’sin, sesinin kıymetini bil!” deseydi şimdi bu pişmanlığı yaşamıyor olurdu belki de.
Nebahat Çehre “Büklüm Büklüm”ü bir kez de televizyonda seslendirdi. Çok emin değilim, bu konuda kesin bilgi de bulamadım ama saç, makyaj ve dekordan yola çıkarsak, 1980’i 1981’e bağlayan yılbaşı gecesi olma ihtimali yüksek. Görüntünün temiz kaydını umarım ve dilerim TRT Arşiv bir gün karşımıza çıkarır.
Peki 1980 yılında bu plak yayımlandıktan sonra ne oldu?
Nebahat Çehre çeşitli röportajlarında plağın üç ay liste başı olduğunu söylese
de işin aslı pek öyle değil. Yanlış hatırlıyor olsa gerek. Plak öyle aman aman
bir ilgi görmedi yayımlandığı günlerde. Zaten arabesk dışındaki plakların pek
fazla satılmadığı bir dönemdi. Doğrusu bu ya, yıllardır film de çevirmediği
için Nebahat Çehre de eskisi kadar popüler değildi. Neyse ki 1985 yılında
Kahreden Gençlik adlı filmle, 10 yıl aradan sonra sinemaya döndü ve sahneyi
tamamen bıraktı. Beş filmde oynadıktan sonra dört yıllık bir ara daha verdi ve 1992’de
rol aldığı Yedikuleli Mihriban dizisi ile birlikte de televizyon kariyeri
başladı.
Denilebilir ki 2004 tarihli Haziran Gecesi dizisi bir kuşağın Nebahat Çehre’yi yeniden keşfetmesini sağladı. 2008’de başlayan Aşk-ı Memnu ise Nebahat Çehre kariyerinin zirvesi oldu. Muhteşem Yüzyıl’daki Valide Sultan rolü de en az Kumru Aydın ve Firdevs Yöreoğlu kadar güçlü bir kadın karakter olunca ve bu üç rol de ayrı ayrı Nebahat Çehre ile özdeşleşince, kendi yaş skalasındaki güçlü kadın rollerinin yegâne yıldızı olduğu gerçeği su götürmez hale geldi.
Hayatın bize ne zaman ne getireceğini hiç bilemeyiz ya... Yirmili yaşlarında kıymetinin bilinmediğinden yakınan genç kız, altmış yaşından sonra daha önce hiç olmadığı kadar popüler oluvermişti işte.
Her ne kadar kendisi bu kalıba sokulmaktan rahatsız olduğunu her fırsatta dile getirse de dizi yapımcılarının da dediği gibi hakikaten “alternatifi yok.” Çünkü o beden dili, o asalet, o dik duruş ve o incelikli oyunculuk kolay bulunabilen şeyler değil.
Şarkısını yazmak üzere çıkmıştım yola ama yazı ister istemez mini bir Nebahat Çehre biyografisine dönüştü. Yazının sonunu da sürprizli bağlayayım o vakit. 2017’de Cenk Eren’in Bostancı Gösteri Merkezi’nde verdiği konserde Nebahat Çehre uzun yıllar sonra ilk kez sahneye çıkıyor ve “Büklüm Büklüm”ü Cenk Eren’le birlikte seslendiriyor. Arşivlik bu video da bu yazının noktası olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder