Sibel Can – “Cilveler”
1970 yılında İstanbul Karagümrük’de doğan Sibel Can,
müzisyen olan babasından etkilenerek küçük yaşlardan itibaren dans etmek ve
şarkı söylemekten başka bir şey düşünmez. Nitekim henüz 14 yaşındayken İstanbul’da
Halikarnas Gazinosu’nda sahneye çıkmaya başlar. Hemen dikkat çeker ve teklifler
ardı ardına gelir. Bir gecede altı ayrı yerde dans eder o dönemde. Hem iyi para
kazanmaya hem de basında fotoğrafları, haberleri çıkmaya başlamıştır.
Gazeteci Melih Aşık, 1986 yılında Milliyet gazetesindeki
Açık Pencere adlı köşesi için o günlerin gözde dansözü Sibel Can’la kısa bir
röportaj yapar:
_Şu masanın üzerinde
dans etme esprisi nedir?
_Bilmem ki… Daha çok kadınlar ısrar ediyor.
_Seviyor musunuz masanın
üzerinde dans etmeyi?
_Bazen eteklerim masadaki cacıkların, fasulye pilakilerin
içine giriyor,
ona çok sinir oluyorum.
_Hani şu para
yapıştırılıyor ya alına, göbeğe filan…O paraları ne yapıyorsunuz?
_Eğer orkestra yoksa para bana kalıyor. Varsa onlarla paylaşıyoruz.
Çoğunu onlara veriyorum.
_Hoşunuza gidiyor mu
paraların takılması?
_Gıdıklanıyorum vallahi…
_Böyle hep dans mı
edeceksiniz?
_Türk müziği dersi alıyorum. İleride şarkı söyleyeceğim.
Derken Astoria Kulüp’te bir gece onu Fahrettin Aslan izler
ve hemen orada ona ertesi gün ofisine gelmesini söyler. Gittiğinde Nükhet Duru
da oradadır. Gazinocular Kralı Onu Nükhet Duru’ya emanet eder. Saçından
giyeceklerine dek her şeyiyle Nükhet Duru ilgilenir ve Sibel Can, Maksim
Gazinosu’nda dansöz olarak sahneye çıkmaya başlar.
Ne var ki Maksim’deki bu ilk çalışması sadece altı gün
sürer. Gazetelerde çıkan haberler nedeniyle henüz 16 yaşında fark edilince
polis devreye girer ve sahneye çıkması yasaklanır. Mahkeme kararıyla yaşı 22’ye
çıkartılır ve bütün bu haberler onun daha da fazla tanınmasına neden olur.
Gençliği, güzelliği ve dans yeteneğiyle günün en popüler
dansözlerinden biridir artık. Fahrettin Aslan’la beş yıllık mukavelesi vardır ama
onun gönlünde yatan aslan şarkı söylemektir aslında. Şarkıcılık yoluna ilk adım
atışı ise kendi türünün en parlak isimlerinden gelen destekle gerçekleşir. Vedat
Yıldırımbora, Özer Şenay ve Osman İşmen’in düzenleme ve müzik yönetmenliğine
imza attığı ilk albümü “Günah Bize”, Orhan Gencebay’ın müzik firması Kervan
plak etiketiyle 1987 yılı yaz aylarında yayımlanır. 33’lük plak ve kaset olarak
piyasaya sürülen bu albüm herkesin dikkatini çeker. Bu dansöz kızın sesi ve
şarkıcılığı hiç de yabana atılacak gibi değildir.
Nitekim kaseti dinleyen Fahrettin Aslan o dakika kararını
verir. “Hazır olunca bana bildirin, onu sahneye assolist olarak çıkaracağım,”
talimatını verir çevresindekilere. İki üç ay gibi kadar bir sürede
assolistliğin bütün raconunu öğrenen Sibel Can, 29 Ekim 1987 gecesi Maksim’in en yeni ve en genç assolisti olarak ilk kez dinleyici karşısına çıkar.
Aynı yılın yılbaşı gecesi ise TRT’nin yılbaşı özel programında,
Maksim sahnesinde yapılan çekimler ekrana gelir. Önce dansını izleriz, sonra da
bir şarkısını.
Beyaz kostümü, yaşından beklenmeyecek denli ağır tavırları, Emel
Sayın’ı anımsatan hareketleri, mikrofon tutuşu, duruşu, arkasındaki büyük saz
heyeti ve dahi “korist”lerine (alaturka solistlerinin vokalistlerine “korist”
denirdi) varıncaya kadar gerçekten de tam bir assolisttir Sibel Can. Ekran
başında izleyenler bunun farkına varır, kabul eder ve bu genç assolisti bağrına
basar.
Sonrasını aşağı yukarı biliyorsunuz zaten. Gazino dünyasının
son assolistlerinden biri olacak ve kariyerini uzun yıllar boyu sürdürecek
Sibel Can’ın Yeşilçam filmlerini aratmayacak hikâyesi böyle başlar.
Dönelim tekrar ilk albüme… 11 şarkıdan oluşan “Günah Bize” 33’lüğünde
ağırlıklı olarak arabesk, birkaç tane de sanat müziği formunda şarkı vardır.
Vedat Yıldırımbora’nın üç bestesi, “Günah Bize,” Yalan” ve “Silemediler” başı
çekse de, Orhan Gencebay’ın daha önce kendi seslendirdiği “Diyemedim ki” ve “Dünya
Dönüyor” adlı besteleri de albümün ağır toplarıdır. “Gözünde bir Damla”, “Şarkı
Sunan Diller”, “Gece Her Yer” ve “Yetti Bu Ayrılık” albümün alaturka kanadını
oluşturur.
Özer Şenay’ın iki bestesi ile de repertuar tamamlanır. Bu iki
besteden biri olan ve sözleri Şakir Askan tarafından yazılan “Cilveler”, Sibel
Can’ın kendi kendini yere göğe sığdıramadığı sözleriyle dikkat çeker:
“İnan yok bu dünyada
benim gibi bir dilber
Kimde var böyle endam,
bu bakışlar bu gözler…”
Diye başlar şarkı ve öyle de gider…
Yıllanmış koca koca assolistlerin sahnesine çıkmak, sahnesinde
olmak için türlü ayak oyunları çevirdiği Maksim’e 17 yaşında assolist
olacaksın, her sene ekrana acaba kim çıkacak kim çıkmayacak tartışmalarının
yaşandığı TRT yılbaşı programının baş köşesine konacaksın ve üstelik halka kendini
sevdirecek, bu sevgiyi yıllarca sıcak tutacaksın. Elbette bunu sadece
güzelliğiyle başarmadı ama yine de güzelliğini metheden bu şarkıyı ne kadar
söylese hakkı vardı. Keşke hep bu kadar masum kalabilseydi… Ama hangimiz kalabildik
ki?
ne nostalji ama. insan bu eski şarkıları dinleyince geçmişi özlüyor.
YanıtlaSil