1975 - 2. Bölüm
Bir Ekmek Parası
Bir Ekmek Parası
Evet, ihtisas jürisi kadar halk oyları da eşit oranda etkili
olacaktı. Bunun için bulunan yöntem, proje henüz bir öneri halindeyken
belirlenmişti. Televizyon yayınlarının seyredilebildiği şehir ve bölgelerde
evlere PTT yoluyla posta çekleri dağıtılacaktı. Her eve dörder adet dağıtılacak
bu çeklere, herkes televizyonda izlediği finalistler arasından birinciliğe
layık gördüğü finalistin adını yazacak ve en yakın postaneden 2,5 TL
karşılığında TRT’ye gönderecekti (bu rakam o günlerde bir ekmek parasına denk geliyordu.)
Bu yolla toplanan para TRT’ye gelir kaydedilecek, böylece yarışmaya bir
resmiyet kazandırılmış olacaktı.
Posta çeki uygulaması, neresinden baksanız şaibeye açıktı,
ancak o günlerin haberleşme şartları düşünüldüğünde de akla getirilebilecek en
makul yöntemdi kuşkusuz. Henüz her evde telefonun olmadığı, şehir içi telefon
haberleşmenin bile santral bağlantısıyla yapılabildiği o günlerde, ne yıllar
sonra icat edilecek cep telefonlarını, ne “televoting” sistemini ne de
internet, faks ve uydu bağlantısı gibi kavramları hayal etmek mümkündü. Yine de
ne olduysa oldu ve posta çeki uygulaması sonraki yıllarda bir daha hiç
denenmeyerek, sadece 1975 yarışmasına mahsus bir uygulama olarak kaldı.
Basının kendi arasında paylaşamadığı Eurovision
finalistleri, o günlerde yayınlanmış Hey dergisinde şöyle tanıtılıyordu:
Nilüfer: Boş
zamanlarını evde oturup kitap okumak ve kedileriyle oynamakla geçiren
şarkıcının en büyük özelliklerinden birisi her gittiği yere annesini de
götürmesidir.
İskender Doğan:
Romantik bir yaradılışı olan ve şiir yazmaktan hoşlanan Doğan, özellikle aşk
şiirleri yazmaya bayılıyor.
Esin Afşar: Tiyatro
oyunculuğundan şarkıcılığa geçen Esin Afşar’ın en ilginç yanlarından birisi psikiyatrist
olmak istemesi.
Semiha Yankı: En büyük
hobilerinden birisinin fotoğraf çekmek ve araba kullanmak olduğunu belirten
genç şarkıcının bir diğer özel zevki ise anket defteri doldurmak.
Serter Bağcan:
Yarışmaya yeğeninin adı olan “Sonad” rumuzunu kullanarak giren Serter Bağcan,
bunun kendisine uğur getirdiğini söylüyor.
Füsun Önal: Soğuk bir
kış günü dünyaya gelmesine rağmen Füsun Önal göründüğünden de çok sıcakkanlı,
arkadaş canlısı ve güler yüzlü.
Gökhan Abur: Çok koyu
bir Fenerbahçe taraftarı olan Gökhan, yemeklerden karnıyarık ve kuru fasulyeye
bayılıyor.
Zerrin Yaşar:
Doktorlukla beraber müzik Zerrin Yaşar’ın en büyük tutkusu. İki kelimelik bir
de sloganı var: “Bir elimde mikrofon, bir elimde neşter... O benim işte!”
Cahit Oben: Boş
zamanlarını bol bol kitap okuyarak ve arabasıyla dolaşarak değerlendiren
Oben’in kendisine göre en büyük kusurlarından birisi haddinden fazla heyecanlı
olmasıdır.
Yeşim: Boş zamanlarını
resim yaparak ve polisiye kitaplar okuyarak değerlendirmekte olan Yeşim, evinde
beslediği kedilerden birisini de uğurlu olarak kabul eder.
Nejat Yavaşoğulları:
Müziğe 1959 yılında başlayan ve hiç plak doldurmayan Yavaşoğulları, arkadaşları
arasında “Tatlı Ukala” diye adlandırılıyor.
Ali Rıza Binboğa: Boş
zamanlarını kitap okuyarak değerlendiren ve toplumcu yazarların eserlerini
beğenen şarkıcı, bu arada politika ile de çok yakından ilgileniyor.
Cici Kızlar: Daha yeni
yeni şan dersleri almaya başlayan Cici Kızlar’dan Şebnem ve Birnur üç yıllık
samimi arkadaşlar.
Şenay: Grup olarak
Blood Sweat and Tears ve Chicago’yu favori olarak gösteren şarkıcı, boş
zamanlarını resim yaparak ve müzik dinleyerek değerlendiriyor.
Uğur Akdora: Oldukça
romantik bir yaradılışı olan Uğur Akdora, bu bakımdan sonbahar mevsimini çok
seviyor. Sevdiği, hatta delice tutkun bir olduğu bir diğer şey ise, mavi rengin
her tonu.
Yeliz: Çevresinde az
sinirli, çabuk samimi olan, iyi huylu kişiliği ile tanınan Yeliz’in müziğin
dışında en büyük tutkusu şiir okumak ve tiyatro.
Attila Atasoy: Duygulu
bir yaradılışı olan Attila Atasoy, boş zamanlarında bol bol doğayı seyrediyor
ve doğanın kendisine her zaman ilham kaynağı olduğunu söylüyor.
İşin şarkıcılar kısmı böyleydi. Besteci ve söz yazarları
kısmı ise şüphesiz herkesin daha az ilgisini çekiyordu. Oysa bu bir beste
yarışmasıydı ve işin o kısmında da kıyasıya bir rekabet yaşanacaktı.
Attila Özdemiroğlu ve Füsun Önal. |
Henüz yerli bestelerin çok revaçta olmadığı o günlerde, “hafif
müzik”te hem besteci hem aranjör hem de enstrümanist olarak kendini kabul ettirmiş
Attila Özdemiroğlu ve ‘60’lardan bu yana besteciliğinin yanı sıra müzik
eleştirmeni olarak da tanınmış müzik adamı Selmi Andak ve Şerif Yüzbaşıoğlu finale kalan besteciler
arasında en kıdemlileriydi. Selçuk Başar, Esin Afşar, Tuğrul Dağcı (Oktay
Yurdatapan) ve Nino Varon da müzik sektöründe önemli işler yapmış isimlerdi.
Nino Varon ve Nilüfer. |
Yıldızları yeni yeni parlamaya başlamış iki söz yazarı,
Mehmet Teoman ve Çiğdem Talu ise söz yazarları arasında en çok dikkat çeken
isimlerdi. Teoman 2, Talu 4 şarkıyla yarışıyordu.
Çiğdem Talu |
İskender Doğan, Serter Bağcan, Ali Rıza Binboğa, Uğur
Akdora, Nejat Yavaşoğulları, Selim Atakan, Zerrin Yaşar ve Attila Atasoy besteci
ya da söz yazarı olarak adlarını duyurmuş isimler değildi henüz. Buna karşın Hikmet
Münir Ebcioğlu, “Kadehinde Zehir Olsa”, “Gökyüzünde Yalnız Gezen Yıldızlar”, “Kıskanırım
Seni Ben” gibi popüler alaturka şarkılarının söz yazarı olarak tanınıyordu.
Hikmet Münir Ebcioğlu |
TRT 1975 Eurovision Türk Hafif Müziği Şarkı Yarışması Yapım
ve Düzenleme Kurulu hazırlıklara olanca hızıyla devam ediyordu. Cumhurbaşkanlığı
Senfoni Orkestrası’nın 42 müzisyenine ilave olarak İstanbul’dan gelen kimi “hafif müzik”
müzisyenlerinin de dâhil olduğu büyük orkestraya “Orkestra 75” adı verilmiş ve Timur
Selçuk yönetimindeki orkestra Ankara Ulus’ta o günlerde Halk Eğitim Merkezi
olarak kullanılan Türk Ocağı binasında provalara başlamıştı. Kasım ayında
başlayan orkestra provaları, aralık ayı başına kadar sürecek, aralık ayında ise
solistli provalara geçilecekti.
Provalar sırasında Timur Selçuk orkestrayı yönetirken. |
Teknik imkânların çok kısıtlı olduğu o günlerde televizyonun
böylesi bir organizasyonu kaldıracak kapasitede bir stüdyosu yoktu. Bu yüzden provalar
Halk Eğitim Merkezi binasında yapılacak, çekimler içinse Orkut Stüdyosu
kullanılacaktı. Orkut Stüdyosu’na orkestranın sığdırılabilmesi için salonda
bulunan seyirci koltuklarından bir kısmı sökülecek, dolayısıyla orkestra,
şarkıcıların arkasında değil, önünde bulunacaktı. Büyük final için belirlenen
tarih 26 Ocak 1975’di. O tarihe kadar eserlerin bant kayıtları tamamlanacak ve
şarkılar bir takvim dâhilinde televizyon ve radyodan yayınlanarak halkın önüne
çıkarılacaktı.
Yarışmada Timur Selçuk orkestrayı yönetirken |
Timur Selçuk, Onno Tunç, Mehmet Duru ve Selim Selçuk gibi
isimlerin içinde bulunduğu kendi orkestrasının elemanlarını da İstanbul’dan
getirterek orkestraya dâhil etmişti. O günlerde kendisinden yarışma için bir de
sinyal müziği bestelemesi istenince, Selçuk bu görevi orkestra elemanlarına
vermeyi tercih etti. 1975 yarışmasıyla birlikte klasikleşip, ülkede Eurovision
Şarkı Yarışması denince akla gelen ilk şey olacak “Çoban Yıldızı”nın hikâyesini
Timur Selçuk yıllar sonra şöyle anlatacaktı:
“Sinyal müziğini kendi
orkestramdaki dört arkadaşa sipariş verdim. Her birine ikişer makam ve ikişer
ölçü vererek 45 saniyelik örnekler hazırlamalarını istedim. Sonra oturup
bunları beraber dinledik ve Melih’in bestesini beğendik. Orkestrasyonunu ben
yaptım ve Eurovision sinyal müziği “Çoban Yıldızı” böyle ortaya çıktı.”
Ne var ki o günlerde Boğaziçi Üniversitesi son sınıfında
öğrenimine devam eden Melih Kibar sınavları nedeniyle Eurovision orkestrasında
yer alamayacak ve yarışmayı İstanbul’daki evinde, televizyondan izlemek zorunda
kalacaktı.
“Müzisyen Eşi Olmak
Suç mu?”
Büyük orkestra eşliğinde devam eden provalar için şarkıcı,
besteci ve söz yazarları birer ikişer Ankara’ya gelip gitmeye başladılar.
Ekipler çoğu zaman kendilerine tahsis edilmiş otobüslerle toplu halde Ankara’ya
geliyorlar, provaları müteakip İstanbul’a dönüyorlardı. Sanılanın aksine
günler, bir yarışma ve rekabet havasından çok, bir festival havasında geçiyor
ve zaten bir şekilde tanış olan tüm yarışmacılar, söylentileri haksız çıkarırcasına
iyi geçiniyorlardı. En azından final günü yaklaşana kadar bu böyle devam
edecekti.
Ali Rıza Binboğa, Attila Atasoy, Yeliz ve Bilgen Bengü provalarda. |
Provası tamamlanan şarkıların ilk çekimleri Orkut
Stüdyosu’nda yapıldı. Stüdyonun kısıtlı imkânlarında sade ve basit bir dekor
hazırlanmış, dekorun üst kısmına üç boyutlu algısı uyandıran kare bloklar
yerleştirilmiş, tam ortasına da “1975 Eurovision TRT Türk Hafif Müziği Şarkı
Yarışması” yazısı konulmuştu. Zeminde ise birkaç basamaktan oluşan geniş bir
platform vardı. Orkestra, daha önce planlandığı şekilde, öndeki birkaç sıra
seyirci koltuğunun sökülmesiyle oluşturulan boşluğa yerleştirilmişti.
Çekimlerde orkestra canlı çalıyor, solistler şarkıları canlı icra ediyorlardı.
Sunucu Bülent Özveren Orkut Stüdyosu sahnesinde. |
Yapılan kayıtların televizyonda yayınlanma günleri de belli olmuştu. Programa
göre her salı akşamı haberlerin hemen ardından saat 20:35 sularında yayına
girecek şarkıların sıralaması şöyleydi:
Her salı gecesi ekrana gelen şarkılar, pazar günleri de
Geçen Haftadan Seçmeler kuşağı içerisinde yeniden gösterilecek, ayrıca radyodan
her sabah birer şarkı, cuma akşamları ise toplu halde olmak üzere çalınacak,
son olarak da 9 Ocak gecesi televizyondan 17 şarkının tamamı bir kez daha
yayınlanacaktı. Böylece her bir şarkı radyo ve televizyondan toplamda beşer kez
dinleyici karşısına çıkmış olacaktı ki bu da halkın oy vermek üzere şarkılar
hakkında fikir edinebilmesi için yeterli görülmüştü. Nitekim son televizyon
yayını müteakip izleyicilerin posta çekiyle oy kullanma süreci başlayacaktı.
Neresinden baksanız hayli uzun bir süreçti bu. Bir de yoğun
kış şartları nedeniyle çekimler aksayınca, 31 Aralık’ta yayınlanması gereken
üçüncü grup şarkılar bir sonraki haftaya kalacak, böylece takvim bir hafta ileriye
gidecekti. Zaten başından beri gündemde olan yarışmanın bu kadar uzun bir
süreye yayılması ister istemez bir dezavantaja dönüşecek ve bu safhada daha da
artacak dedikodularla birlikte yaprak dökümü de başlayacaktı.
Yarışmadan çekildiğini ilk açıklayan Şenay oldu. Daha en
başından, finale kaldığı bile belli olmamışken başlayan huzursuzluk öyle bir
noktaya gelmişti ki hem Şenay hem de eşi Şerif Yüzbaşıoğlu bu işin kendilerine
faydadan çok zarar getireceğini fark etmişler ve haklarından feragat etmeye karar
vermişlerdi. Şenay “Müzisyen eşi olmak suç mu?” diyerek kendini savunurken
duyduğu kırgınlık ve kızgınlığı da gizlemiyordu.
Şenay Yüzbaşıoğlu |
Şenay’ın yarışmadan çekildiği haberi gündeme bomba gibi
düştü. Tam da yarışma şarkılarının halkın beğenisine sunulacağı safhada
Şenay’ın çekilmesi ve şarkısının yayınlanmaması, “Umut”un Türk popunun muamma
şarkılarından birine dönüşmesine neden olacak ve çok az kişinin duyup
dinleyebildiği bu şarkı, popüler müzik tarihinin tozlu sayfalarına gömülüp bir
daha da gün ışığına çıkmayacaktı.
Şenay, 21 Aralık 1974 tarihinde yayımlanan Ses dergisinde,
yarışmadan çekilme nedenini şöyle açıklıyordu:
“Eşimin jüride oluşu
yanlış suçlamalara yol açtı, baştan beri. Sonra bir, iki mesele daha çıktı
ortaya. Ben arkamda İstanbul Gelişim’in çalmasını istiyordum. Televizyon, kendi
kurduğu orkestranın dışında orkestra kabul etmedi. Oysa şartnamede böyle bir bölüm
yoktu. Son anlaşmazlık da televizyonda 25 Aralık’ta yapacağım program yüzünden
çıktı. Tarih, aylar öncesinden saptanmıştı. Yani Eurovision için 24 Aralık’ta
çıkacağım açıklanmadan önce. İkisinden birinin değişmesi gerekiyordu. Olmadı.
Yeni bir dedikoduya meydan vermemek, yarışmaya gölge düşürmemek için çekilmeyi
uygun gördüm.”
Yarışma şarkılarını izlemek için heyecanla televizyon
karşısına geçenlerin kimisi şarkıları ilk kez duyduktan sonra daha da
heyecanlanmış, kimisi de hayal kırıklığına uğramıştı. Hayal kırıklığına
uğrayanlardan biri de Hey dergisi Sorumlu Genel Müdürü Doğan Şener’di. Doğan
Şener 8 Ocak 1975 tarihli derginin başyazısında düşüncelerini şu cümlelerle
ifade ediyordu:
“Yarışmaya katılan
parçalar arasında ön komitenin seçiminden sonra finale kalanlar ümit verici
olmaktan uzaktır. Hemen hepsinde ‘festival parçası’ olması endişesiyle hareket
edilmiş, böylece ağır ve kalıplı parçalar meydana çıkmıştır. Bu parçaların
düzenlemeleri çoğunlukla Timur Selçuk tarafından yapıldığı için eserlere aynı
yorum hâkim olmuş, parçaların birbirine benzerliği kaçınılmaz bir hal almıştır.
Takdimler eksik, çekimler dengesizdir. Bu bir beste yarışması olduğu halde
takdimlerde şarkıcılara büyük ölçüde yer verilmiş, buna karşılık bestecilerin
özellikleri birer cümleyle geçiştirilmiştir. Çekimlerde denge unsuru
kurulamamış, kameralar bazı şarkıcılar için çok iyi çalışmış, bazı şarkıcıları
ise podyumda seyretmek için dürbün gerekmiştir. Tanıtılma olayında ise bir
başka gerçek su yüzüne çıkmış, orkestranın sesiyle solist sesinin balansı
kurulamadığı için besteleri net dinlemek mümkün olmamıştır. Burada ortaya çıkan
gerçek, stüdyo tekniğinin yetersiz oluşu ve yapılan kayıtların bu koşullar
altında kimseyi tatmin etmeyeceğidir.”
Doğan Şener |
Merakla beklenen, aylarca konuşulan, dergilerde yayımlanan
sözlerinden yola çıkarak nasıl bir şey oldukları tahmin edilmeye çalışılan
şarkılar nihayet ortaya çıkmıştı. Şimdi sıra seyircideydi. Hakkında bunca
haber, yorum ve spekülasyon yapılmış şarkılar için oy kullanacak sokaktaki
insanın işi elbette ki kolay değildi. Hele hele şarkıların yayınlanmasından
sonra bütün o haber ve yorumlar ayyuka çıkmışken.
“Oylarımız Nilüfer
İçin!”
Nitekim Şenay’ın yarışmadan çekilmesiyle sular durulmayacak, hemen
ardından yeni bir gündem ortaya çıkacaktı. Bu defa eleştiri oklarının hedefinde Nilüfer
ve Nino Varon vardı.
Söylentilerin biri bizzat yarışmanın kendi içinden, diğer
yarışmacıların da katıldığı bir akşam yemeğinden çıkacaktı. Televizyon
çekimlerini müteakip Ankara’da ekipçe gidilen yemekte Nino Varon’un firma
olarak bu yarışmada Nilüfer ve şarkısı için 250 bin lira ayırdıklarını
söylemesi aynı masada bulunanlarca yanlış anlaşılacak, zaten herkes bu konuda hassas iken söylendiği iddia edilen bu söz, oyların satın alındığı şaibesine kadar uzayacak bir dedikodu
silsilesine dönüşecekti. O gece orada bulunan Cahit Oben’in gazetecilerin
ısrarlı sorularına karşılık konuşmayacağını, ancak sonuçlar açıklandıktan sonra
tüm bildiklerini söyleyeceğini beyan etmesi işin tuzu biberi olacak, herkesin
aklı daha da karışacaktı.
Bu arada TRT ekibi de dedikodulardan payını alacak ve
yönetmen İskender Salgırlı’nın Nilüfer’in çekimlerine daha fazla özendiği iddia
edilirken, Salgırlı bu iddiaya şiddetle karşı çıkacaktı.
İskender Salgırlı |
O günlerde gazete ve dergilerde seçim kampanyalarını andıran
bir üslupla yayınlanacak Nilüfer Fan Club ilanları da dikkatleri üzerine çekti:
“Finalleri
izlediniz... “MİMİK” rumuzlu “Boşver” adlı besteyle katılan Nilüfer için
hepimiz “EVET” diyoruz değil mi? Öyleyse, oylarımız Nilüfer için olacak !”
Çok geçmeden ikinci bir bombayla ortalık iyice karıştı. Bir
süredir Türkiye’de çalışan Eurovision 1973 birincisi Anne-Marie David’in
menajeri Pascal de Lestang tarafından ortaya atılan iddiaya göre “Boşver” Nino
Varon’un bestesi değil, kendi bestesiydi. Üstelik Fransa radyolarında halen
sıklıkla çalınmakta olan bir şarkıydı.
Günlük bir gazetede yayımlanarak patlak veren bu iddia,
bardağı taşıran son damla oldu. Bu konuda her türlü kanuni girişimi
yapacaklarını açıklamalarına ve iddianın aksini ispat için belgelerle birlikte
basının karşısına çıkmalarına rağmen, Nilüfer ve Nino Varon’un yarışmadan
çekildiği haberi 18 Ocak 1975 günü, müzik gündemine bomba gibi düştü.
19 Ocak 1975 tarihli Milliyet gazetesi haberi. |
Nilüfer’in çekilme kararını bildirmek için TRT yönetimine çektiği ve sonrasında
basına servis edilen telgraf şöyleydi:
“Tamamen haklı
olduğumuz bir davada çıkarılan söylentilerin yarışmaya ve TRT’ye gölge
düşürmesini ve Türk sanatçılarının gelecekte benzer iftiralara uğramalarını
önlemek amacıyla 1975 Eurovision Şarkı Yarışmasından çekildiğimi arz eder,
gerekli hukuki işlemlerle şarkımızın ve müzik sanatçılarımızın haklarını sonuna
kadar savunacağımı saygılarımla bildiririm.”
O günlerde plak yapımcısı Dani Grunberg başta olmak üzere
Nilüfer cephesi, şarkının bestesinin çok önce yapıldığını, Eurovision 1973’den
beri irtibatta olunan Pascal de Lestang’a da çok önceden dinletildiğini, hatta
kendisine değerlendirmesi için verildiğini, ancak daha sonra kendisinden hiçbir
ses çıkmadığını iddia ediyor, bu iddiasını noter tasdikli belgelerle
kanıtlıyordu. Ne var ki karşı cepheden hiç ses çıkmayacak, Nilüfer yarışmadan
çekildiğiyle kalacaktı.
Şarkının bestecisi Nino Varon, yıllar sonra olayın o
günlerde hiç konuşulmamış, bambaşka bir boyutunu açıklayacaktı. Anne-Marie
David’in Eurovision birincisi şarkısı “Tu Te Reconnaitras” adlı şarkının
Nilüfer tarafından plak yapılmış Türkçe versiyonu orijinal versiyonundan iki
kat fazla satmıştı. Türkiye’ye çok defalar gelip giden, gazino ve sahne
programları yapan, Türkçe plak dolduran Anne-Marie David bu durumdan epeyce
rahatsızdı. Hatta bu yüzden gazino çalışmalarında Nilüfer’in orkestrasıyla
çalışmak istememiş, gazetelerde “Anne-Marie’nin Nilüfer kompleksi” diye
manşetler atılmasına neden olmuştu.
Anne-Marie David |
Nino Varon’un iddiasına göre, Anne-Marie
David’in kendince Nilüfer’le giriştiği bu rekabet, zaman içerisinde böylesi bir
intikam oyununa dönüşmüş, kabak Varon’un başına patlamıştı.
Çok geçmeden benzer bir iddia da “Caniko” şarkısı için
ortaya atılacak, daha önce Nejat Yavaşoğulları’yla beraber çalıştığını öne
süren Cemil Özyazıcı, şarkının aslında Kevork Gümüşdere’ye ait olduğunu ve bu
şarkıyla yıllar önce Milliyet Liselerarası Müzik Yarışması’na katıldıklarını
iddia edecekti.
Ancak bu iddia çok uzun ömürlü olmadı ve Kevork Gümüşdere,
şarkının asıl sahibinin Nejat Yavaşoğulları olduğunu açıklayarak, ortalığı
sakinleştirdi.
Bir başka iddia ise aynı günlerde Ali Eraslan tarafından
ortaya atıldı ve Serter Bağcan’ın şarkısı da dedikodulardan nasibini almış
oldu. İddiaya göre söz konusu şarkı, Türkiye’de de çok bilinen ve sevilen
İtalyan yıldız Rafaelle Carra’ nın “Vi Diro’la Verita” adlı şarkısının birebir
kopyasıydı. Ne var ki bu iddia da çok fazla dayanak bulamadan unutuldu gitti.
Zaten pek de fazla şans tanınmayan “Mümkün Değil” hakkında finale çok az bir
zaman kala ortaya atılan bu iddia kimsenin ilgisini çekmemişti.
17 Aralık ve 24 Aralık tarihlerinde finalist şarkıların sekizi ekrana getirilmiş, ancak hava şartları nedeniyle çekimler aksayınca, 31 Aralık gecesi ekrana gelmesi gereken dört şarkının yayını 7 Ocak'a ertelenmişti.
14 Ocak'ta ise son kısım ekrana geldi ve böylece tüm şarkılar halka sunulmuş oldu. 21 Ocak gecesi 15 şarkının tamamı bir kez daha ekrana getirilecek ve hemen sonrasında oylama başlayacaktı. Şimdi heyecan doruktaydı.
DEVAM EDECEK
GELECEK BÖLÜM: BİRİNCİ: ZEKİ MÜREN! (okumak için tıklayın)
YAZI DİZİSİNİ İLK BÖLÜMÜNDEN İTİBAREN OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
7 Ocak 1975 tarihli Milliyet gazetesi haberi. |
14 Ocak'ta ise son kısım ekrana geldi ve böylece tüm şarkılar halka sunulmuş oldu. 21 Ocak gecesi 15 şarkının tamamı bir kez daha ekrana getirilecek ve hemen sonrasında oylama başlayacaktı. Şimdi heyecan doruktaydı.
DEVAM EDECEK
GELECEK BÖLÜM: BİRİNCİ: ZEKİ MÜREN! (okumak için tıklayın)
YAZI DİZİSİNİ İLK BÖLÜMÜNDEN İTİBAREN OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
Hakan cigim eline kalemine saglik...
YanıtlaSilşenayın şarkısı keşke ortaya çıksa
YanıtlaSil