1975 - 1. Bölüm
İlk Adım
6 Nisan 1974 gecesi Eurovision Şarkı Yarışması’nı televizyondan
naklen izlemiş ve ekran başında gördüğümüz organizasyonun büyüklüğü ve
kusursuzluğu nedeniyle bir kez daha çok heyecanlanmıştık. O gece “Waterloo”
adlı şarkısıyla İsveç’i temsil eden ABBA grubu birinci olmuştu.
Bir sene önce yarışmayı kazanan Anne-Marie David’in şarkısının aksine bu şarkı ağır ve romantik değil, hareketli ve eğlenceliydi. Demek ki Eurovision’a illaki festival şarkıları denilen türden ağır baladlar birinci olacak diye bir kaide yoktu. Bu bilgi işimize yarayabilirdi zira TRT’nin 1975 yılı Eurovision Şarkı Yarışması’na Türkiye’nin de katılacağına dair rivayetler giderek artıyordu.
Bir sene önce yarışmayı kazanan Anne-Marie David’in şarkısının aksine bu şarkı ağır ve romantik değil, hareketli ve eğlenceliydi. Demek ki Eurovision’a illaki festival şarkıları denilen türden ağır baladlar birinci olacak diye bir kaide yoktu. Bu bilgi işimize yarayabilirdi zira TRT’nin 1975 yılı Eurovision Şarkı Yarışması’na Türkiye’nin de katılacağına dair rivayetler giderek artıyordu.
Yarışmanın 1973 birincisi Anne-Marie David, mayıs ayında bir konser vermek üzere Türkiye’ye geldi. Havaalanında gazetecilerin sorularını cevaplayan David, birincilik kazanmış şarkısının Türkiye’de Nilüfer tarafından Türkçe plak yapılmasına biraz bozulmuş gibiydi.
“Nilüfer’i tanımıyorum ama herhalde onun büyükannesi sayılırım.
Plağı da çok iyi satmış. Keşke benim plaklarım da Türkiye’de bu kadar satsa,”
diyen David’in Nilüfer’den bunun acısını çıkaracağını ise o gün kimse tahmin
etmemişti.
Henüz “hafif müzik” olarak adlandırılmaya devam eden Türkçe pop müzikte bir yandan ‘60’lardan beri süregelen aranjman geleneğini devam ederken, bir yandan da yerli bestecilerin sayısı giderek artıyordu. 1974’ün ilk günlerinde Hafif Müzik Derneği tarafından yapılan duyuru da bunun bir göstergesi oldu. Dernek tarafından ilk kez o yıl düzenlenecek Toplu İğne Beste Yarışması’na sadece daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış yerli besteler katılabilecekti. Yarışmanın şartnamesi Eurovision’u anımsatıyordu. Kim bilir, belki de bu yarışma, Türkiye için bir Eurovision provası olacaktı.
İki aşamalı Toplu İğne Beste Yarışması’nın finali 26 Mayıs
1974 günü gündüz saatlerinde yapıldı ve Maçka Maden Fakültesi salonundan naklen
yayınlandı. Bir dolu teknik aksaklığa rağmen tamamlanabilen finalde birinciliği
halk oylaması ile Esmeray kazandı. Yarışmaya “Unutama Beni” adlı bestesiyle ve Erol
Tanır ismiyle katılan Şemi Diriker aslında Esmeray’ın kocası idi ve karı koca,
halk tarafından çok sevilen bu şarkıyla birincilik ipini göğüslemişlerdi.
Yarışmanın ikincisi “Al Beni Çal Beni” adlı Oktay Yurdatapan bestesiyle Nilüfer olurken, üçüncülük ödülünü kendi bestesi “Hey Gidi Dünya Hey”le Ali Kocatepe ve Selmi Andak’ın bestesi “Geli Geliver”le Erol Evgin paylaşmıştı.
Yarışmanın ikincisi “Al Beni Çal Beni” adlı Oktay Yurdatapan bestesiyle Nilüfer olurken, üçüncülük ödülünü kendi bestesi “Hey Gidi Dünya Hey”le Ali Kocatepe ve Selmi Andak’ın bestesi “Geli Geliver”le Erol Evgin paylaşmıştı.
Hey dergisinin 12 Haziran 1974 tarihli sayısında Doğan Şener, Toplu İğne Beste Yarışması’nı şu cümlelerle yorumlayacaktı:
“Ülkemizde ilk defa yapılan ve televizyon ekranlarına
yansıyan yarışma birkaç bakımdan önemli bizce: Bestecileri teşvik, müziğe
dinamizm getirmek, yeni sesleri tanıtmak. Bu ufak adımın tecrübeli ellerde büyütülmesi
işten değildir. Birkaç ay sonra TRT’nin Eurovision’a katılacak Türk parçasını
ve şarkıcısını seçmek üzere açacağı yarışmaya ışık tutması bakımından da Toplu
İğne önem kazanmıştır. Bu küçük yarışmayı, yarınki büyük yarışmaların temelini
atması bakımından olumlu karşılıyor, hataları ve sevaplarıyla organizasyon
yönünden gözler önüne seriyoruz.”
Doğan Şener’in bu cümleleri boşuna değildi. Sırada “büyük
yarışma” vardı.
6 Nisan 1974 gecesi Eurovision Şarkı Yarışması’nın naklen yayınını önündeki monitörden izleyerek televizyon başındaki izleyicilere genç bir spiker anlatmıştı. İsmi Bülent Özveren’di. Henüz kadrosu çıkmadığı için İzmir Radyosu’nda sözleşmeli olarak çalışmakta olan bu genç spiker, yarışmaya Türkiye’nin katılması halinde nasıl bir yol izlenebileceğine dair bir öneri hazırlamış ve önerisi TRT tarafından kabul görmüş, işin sorumluluğu ise o yıllarda İzmir Televizyonu’nda yönetmen olarak çalışan İskender Salgırlı’ya verilmişti. Mali ve idari işleri TRT’nin Mali Kontrol Şefi Erol Okman bakacak, Timur Selçuk ise yarışmanın müzik direktörlüğü ve orkestra şefliğini üstlenecekti.
1975 yılı Eurovision Şarkı Yarışması’na Türkiye’nin de katılacağı haberi 1974 yılı temmuz ayında kesinleşti. Müzik çevrelerinde kulaktan kulağa yayılan söylenti nihayet anonslarla duyurulmaya başlanmış, şartname açığa çıkmıştı.
Eurovision Şarkı Yarışmalarının genel kaideleri Türkiye elemesi için de geçerliydi. Şarkının uzunluğu üç dakikayı geçmeyecek, icra edilirken sahne üzerinde en fazla altı kişi bulunabilecekti. Dileyen herkes ön elemelere katılabilecekti. Eserlerin daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış olması şartı da şartname de belirtilen hususlar arasındaydı. Banda okunan eserler en geç 12 Eylül günü saat 17:00’a kadar TRT’ye teslim edilecek, TRT tarafından oluşturulacak ön jüri ise eser tesliminin hemen ertesi gününde, 13 Eylül’de Ankara’da toplanacak ve en az 16, en çok 24 eseri Türkiye finalinde yarışmak üzere seçecekti.
Yarışmanın zaten çok popüler olması bir yana, Avrupa finalinin bu kadar çok ülkede naklen yayınlanacak olması, bir uluslararası yarışmada ülkemizi temsil edecek şarkının ve şarkıcının ilk kez ülkede de canlı yayınla izlenecek olması, yarışmayı daha da cazip hale getiriyordu müzik çevrelerinde. Nitekim Eurovision Şarkı Yarışması Türkiye finaline hazırlık, adeta bir harekâta hazırlık havasında gelişecek ve sürecekti.
1 Temmuz 1974’de 1971’den beri yasaklanmış olan haşhaş
ekimine yeniden izin verilmesi, Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri
ilişkilerinin gerginleşmesine neden olmuş, yıllardır süregelen Kıbrıs krizi Rum
ve Türk taraflarının karşılıklı hamleleriyle iyice kızışmış, hem dış hem de iç
politikada şiddetli fırtınalar eser olmuştu. 20 Temmuz 1974’te “Ayşe tatile
çıkacak” ve Kıbrıs Barış Harekâtı başlayacaktı.
Onca diplomatik girişim ve müdahaleye rağmen gün geçtikçe çözümsüzlüğe doğru giden Kıbrıs meselesinin Türk askerinin Kıbrıs’a çıkarma yapmasıyla bir savaş havasına bürünmesi, Türkiye’nin bu tüm dünyaya meydan okuyan cesur tavrı, ülkede esmekte olan milliyetçi rüzgarları hızlandıracak, müzik piyasası da fırsattan istifade ardı ardına Kıbrıs ve Mehmetçik konulu plaklar yayınlayarak bundan da rant çıkarmasını bilecekti.
20 Temmuz 1974 tarihli Cumhuriyet gazetesi haberi. |
Onca diplomatik girişim ve müdahaleye rağmen gün geçtikçe çözümsüzlüğe doğru giden Kıbrıs meselesinin Türk askerinin Kıbrıs’a çıkarma yapmasıyla bir savaş havasına bürünmesi, Türkiye’nin bu tüm dünyaya meydan okuyan cesur tavrı, ülkede esmekte olan milliyetçi rüzgarları hızlandıracak, müzik piyasası da fırsattan istifade ardı ardına Kıbrıs ve Mehmetçik konulu plaklar yayınlayarak bundan da rant çıkarmasını bilecekti.
O hararetli günlerde herkes bir yandan genç şarkıcı Yasemin
Kumral’ın şarkısıyla “Girne’den Anadolu’ya yol” bağlarken, bir yandan da her
şeyden çok önemsenen Eurovision Şarkı Yarışması’na hazırlık yapmaktan geri
kalmayacaktı.
Yarışmaya Türkiye’nin katılmasına karar verildiği günlerde TRT yönetimi tarafından “1975 Eurovision Türk Hafif Müziği Şarkı Yarışması Yapım ve Düzenleme Kurulu” adı altında bir kurul oluşturulmuş, aylar süren hummalı çalışmalar sonucu bütün hazırlıklar tamamlanmış, bu arada ihtisas jürisinin hangi esaslarla teşkil edileceği hususu da karara bağlanmıştı. Toplam 21 kişiden oluşan jüride Türkiye Müzisyenler Sendikası, İstanbul Devlet Konservatuarı, Hafif Müzik Derneği, İzmir Eğitim Enstitüsü, Ankara Müzik İş Sendikası, Türkiye Gazeteciler Sendikası, Ankara Devlet Konservatuarı, Gazi Eğitim Enstitüsü, İstanbul Gazeteciler Cemiyeti ve İzmir Devlet Konservatuarı temsilcilerinin yanı sıra 10 TRT mensubu da bulunuyordu.
13 Eylül 1974 günü Ankara Palas Oteli’nde bir araya gelen Seçici Kurul, çalışmalarına 13-14-15 ve 16 Eylül günleri de devam etti ve ön elemeler için teslim edilen 105 eseri tek tek dinledi.
Bundan sonra ortaya çıkacak tüm spekülasyonların ilk
habercisi, jürinin kendi içinde yaşayacağı ilk anlaşmazlıklar olacaktı. Basına
da yansıyan haberlere göre yarışmaya başvuran isimler arasında Şenay da vardı
ancak Şenay’ın eşi Şerif Yüzbaşıoğlu, Müzisyenler Sendikasını temsilen jüride
bulunuyordu ve bu da jüri içinde itirazlara yol açacaktı.
Benzer bir rahatsızlık da Füsün Önal’ın yarışmacı adayı, Şanar Yurdatapan’ın da jüri üyesi olması nedeniyle ortaya çıkmıştı. Çünkü Şanar Yurdatapan ve o günlerde Füsun Önal’la evli olan Atilla Özdemiroğlu’nun ortak bir müzik yapım şirketleri vardı ve yıllardır birlikte çalışıyorlardı. Bir başka deyişle Füsun Önal, Şanar Yurdatapan’ın iş ortağının karısıydı.
Müzik camiasında herkesin yolunun birbiriyle bir şekilde kesiştiği, zaten çok da fazla seçeneğin olmadığı, herkesin bir şekilde dost, ahbap, en azından tanış olduğu o günlerde düzenlenmiş bir yarışmada bu tür sıkıntıların yaşanması ne kadar doğalsa, şüphelerin önünü almak da o kadar zordu. Nitekim daha sonra katlanarak artacak bu söylentiler, dedikodular, tartışmalar ve hatta atışmalar, Türkiye’de uzun yıllar boyunca bu yarışmanın olmazsa olmazı haline gelecekti.
17 İsim 17 Şarkı
Finale kalmaya hak kazanan 17 eser, 17 Eylül 1974 günü
açıklandı. TRT tarafından açıklanan listeye göre, Türkiye finaline katılmaya
hak kazanan şarkı, şarkıcı, söz yazarı ve besteciler şöyle sıralanıyordu:
Bir anda heyecan iki katına çıkmıştı. Herkes finale kalan
isimleri konuşuyordu şimdi.
Füsun Önal |
Füsun Önal da günün popüler şarkıcılarından biriydi. En az Şenay ve Füsun Önal kadar tanınan isimler olan Gökhan Abur, Esin Afşar ve Cahit Oben de finalistler arasındaydı. Onlara nispeten adını daha yakın tarihlerde duyuran Nilüfer ve henüz sadece birer 45’lik yayımlamış genç isimler Yeşim, Attila Atasoy, Nejat Yavaşoğulları ve Cici Kızlar da finalde yarışacaktı.
Nilüfer'in 1974 yılında Hey dergisinde yayımlanan fotoromanından. |
Yeliz'in 1974 yılında yayımlanan ilk 45'liğinin ilanı. |
Eurovision finalistlerimiz bir anda gazetelerin manşetlerine, dergilerin kapaklarına taşınmıştı. Hemen her dergi ve gazete, her finalistin ağzından bir diğerinden farklı bir söz, bir cümle alabilmek için birbiriyle yarışıyor, sonucun belirlenmesinde halk oylarının da ihtisas jürisinin oyları kadar etkili olacağı gerçeği basının oynadığı rolü büsbütün önemli kılıyordu.
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder