Seninle Üç Dakika
1979 - 3. Bölüm
“Eurovision’a
Katılmam Olanak Dışı”
TRT 31 Aralık 1978 gecesi için o günlerde epeyce
konuşulacak bir yılbaşı özel programı hazırlamıştı. ‘70’lerin başından beri
plakları yüz binler satan, ülkenin en sevilen şarkıcılarından biri olan, ancak yaptığı
müzik TRT Denetim Kurulu tarafından “yoz müzik” olarak nitelendirildiği için
şarkıları radyo ve televizyonlarda yasaklı olan Orhan Gencebay, ilk defa
televizyona çıkacak ve tam 4 şarkı birden seslendirecekti.
Gecenin bir başka sürprizi ise televizyona ilk kez bir
dansöz çıkarılacak olmasıydı. Bunun için o günlerin popüler dansözlerinden
Nesrin Topkapı, ne olur ne olmaz diyerek hazırlattığı hayli kapalı kostümle TRT
kameralarının karşısına geçmiş, çekim yapılmıştı.
Ancak bu kadar yasak delmek
TRT yetkililerine fazla gelmiş olacak ki, o geceyi ekran karşısında geçirenler,
Orhan Gencebay’ın 4 değil, 3 şarkı söylediğine, Nesrin Topkapı’nın ise
programdan tamamen çıkarıldığına şahit oldular.
Eurovision Şarkı Yarışması gündemi, 24 Şubat gecesi
yapılacak finale kilitlenmiş olsa bile, finalistler basında sık sık haber
konusu olmaya devam ediyordu. Bunlardan biri Saadet Sun’du. O yılın yarışma
şartnamesi bestecilere isterlerse süreç içerisinde şarkıcı değiştirme hakkı
tanırken, jüriye de öneri getirme serbestisi veriyordu. Ve jürinin finale
bıraktığı “Sevgilim” adlı şarkı için böyle bir önerisi olmuş, bu parça için karara
şöyle bir şerh düşülmüştü: “Eğer besteci ister ve solisti değiştirirse, parça
değer kazanır.”
Bu cümleden çıkan yorum jüri üyelerinin Saadet Sun’un şarkıcılığını
yeterince iyi bulmadıkları yönündeydi. “Sevgilim”in bestecisi Selçuk Başar’ın
solist değiştirmek gibi bir hakkı olduğu göz önünde bulundurulsa, acaba Başar, jürinin
bu uyarısını dikkate alıp, tam deyimiyle “köprüyü geçerken at değiştirmek” isteyebilir
miydi?
Nitekim o günlerde Hafta Sonu gazetesinde Ferdi Yücedağ
tarafından kaleme alınan haber de bu yöndeydi. Söylentilere göre Selçuk Başar,
“Sevgilim”i finalde seslendirmesi için Ajda Pekkan’a teklif götürmüş, ancak Pekkan
olumsuz yanıt vermişti. Başar’ın teklif götürmeyi düşündüğü bir diğer isim ise
Nükhet Duru’ydu.
İlk elemelerde yarı finale kalamayan Nükhet Duru, bütün bu
süreçte tıpkı Ajda Pekkan gibi ismi zaman zaman gündeme gelse de sessiz kalmayı
yeğlemişti. Elenen şarkısı “Çakır”ı ilk kez yılbaşı gecesi televizyon ekranında
seslendiren Duru’nun plak yapımcısı ve menajeri Ali Kocatepe ise söylentilere
cevap verirken kendi bestesi olan “Çakır”ı ön plana çıkarıyordu: “Bu arada hatırlatalım. Nükhet Duru yılbaşı gecesi elenen parçası ‘Çakır’ ile ekranlara geldi. Bunu elenen ve finale kalan parçalar arasında bir kıyaslama yapmanız için söylüyoruz.”
Kocatepe, “Finale kalan eserler içinde Nükhet’in tarzına
uygun, okuyabileceği parça yok. Bize teklif yapan eserlerin sahipleri de
elendiler. Bu yüzden Nükhet Duru Eurovision’a kesinlikle katılmıyor,” diyerek söylentilere
son noktayı koyacaktı.
Saadet Sun ise hayli üzgündü ve kendini şöyle savunuyordu:
“Kabul ediyorum. Parçayı yeterince iyi seslendiremedim. Verilen süre son derece
azdı. Tüm stüdyolar doluydu. Hatır için çok kısa süre için stüdyo bulduk ve
stüdyoya girdiğim an 39 derece ateşim vardı. Değil şarkı söylemek, konuşacak
halim bile yoktu. Eğer yerimde başka biri olsaydı kesinlikle kayıt yapılamazdı.
Ne yaptımsa tecrübem ve tekniğim sayesinde yaptım.”
Saadet Sun, fırsat bu fırsat kendisini eleştiri yağmuruna
tutanlara ise sert çıkıyordu: “Onlar sokakta gezerken ben şarkıcılık
yapıyordum. 12 yıllık şarkıcıyım. Ondan öncesinde tiyatro geçmişim var. Benim
için kötü konuşanlar, finalde söylediklerinden utanacaklar, tabii eğer utanma
duyguları henüz körelmediyse.”
12 Ocak günü Hilton Oteli Lalezâr Salonu’nda bir basın
toplantısı düzenleyen ve 1979 yılı planlarından bahseden Ajda Pekkan, basın
mensuplarının soruları üzerine “Eurovision’a katılmam olanak dışı,” diyerek aylardır
devam eden dedikoduları bir kalemde bitirecekti.
“Bana son dakikada yapılan böyle bir
teklifi kabul etmem olanaksız. Çünkü bu çok uzun çalışma isteyen bir iş. Eğer
bu görev zamanında bana verilmiş olsaydı, çok iyi bir şekilde hazırlanır,
bundan önceki festivallerde olduğu gibi, Eurovision’da da ülkeme iyi bir
sonuçla dönerdim.”
Ajda’nın daha önce katıldığı yurt dışı festivallerine vurgu
yapması ve “iyi bir sonuçla” lafını araya sıkıştırması boşuna değildi. Görevi
üstlenebileceğini, bu konuda kendine güvendiğini söylüyor ve görev kendisine
verilirse kötü bir sonuç almayacağına emin olduğunun da mesajını veriyordu. Kapıyı açık bırakıyordu yani ama
bunun 1979 yılı için olmayacağı artık kesindi.
Nükhet ve Ajda isimleri böylece kesin olarak Eurovision gündeminden düştüğüne göre, kimi ünsüz, kimi daha az ünlü mevcut 6 finalistle finale gidecektik; görünen oydu.
Nitekim şarkıların yeterince iyi olmadığından hareketle yarışmanın iptal edilebileceğine dair söylentiler de aynı günlerde açıklığa kavuştu. 23 Ocak’ta yapılan TRT Yönetim Kurulu toplantısında bir üyenin Türkiye’nin yarışmaya katılmaması ve TRT’nin finalist sanatçılara tazminat ödeyerek finali iptal etmesi konusunda sunduğu öneri görüşüldü ve kabul edilmedi. Final yapılacak ve yarışmaya kesinkes katılacaktık.
Final gecesi şarkıları canlı
olarak çalacak 48 kişilik büyük orkestra ocak ayının son haftasında Atatürk Kültür Merkezi’nde provalara
başlamıştı. Yusuf Güler’in yönettiği orkestrada Devlet Senfoni Orkestrası’dan
38 müzisyenin yanı sıra, 10 da popüler müzik piyasasından müzisyen çalacak,
şarkıların icrası sırasında orkestra şefliğini her şarkının aranjörü kendisi
yapacaktı.
Öte yandan finalistler şarkılarını final gecesi daha
dikkat çekici hale getirmek ve halk oylamasında iyi sonuç alabilmek için hazırlıklarına
devam ediyorlardı. Yarı finalde şarkılarını tek başına seslendiren Çetin Alp,
Saadet Sun ve Cantekin, final için birer vokal grubundan destek almaya karar
vermişlerdi.
Çetin Alp vokalist olarak dört genç kız almıştı yanına. Alp’in vokalistleri Meltem Yılmaz, Şebnem Özsaran ve Didem Hekimoğlu konservatuarın Türk müziği bölümünde öğrenci, Füsun Uluerer ise Türk müziği solisti Nigar Uluerer’in yeğeniydi. Çetin Alp’in seslendirdiği “Elveda”nın bestecisi Turhan Yükseler parçanın aranjörlüğü ve orkestra şefliğini de üstlenecekti.
Çetin Alp vokalist olarak dört genç kız almıştı yanına. Alp’in vokalistleri Meltem Yılmaz, Şebnem Özsaran ve Didem Hekimoğlu konservatuarın Türk müziği bölümünde öğrenci, Füsun Uluerer ise Türk müziği solisti Nigar Uluerer’in yeğeniydi. Çetin Alp’in seslendirdiği “Elveda”nın bestecisi Turhan Yükseler parçanın aranjörlüğü ve orkestra şefliğini de üstlenecekti.
Saadet Sun’un vokalistleri ise yarı finalde Nur Yoldaş’a
vokal yapan Golden Horn korosundan Ahmet Soysal, Ali Tahirgil, Gülgez Duro ve
Gönül Bahtiyar olacaktı. Vokalistlerin dördü de konservatuarda opera eğitimi
alıyordu. Saadet Sun ve vokalistlerinin seslendireceği “Sevgilim”in orkestra
şefliğini parçanın bestecisi ve aranjörü de de olan Selçuk Başar yapacaktı.
Cantekin’in vokalistleri ise o sıralarda sahne
programlarında Ajda Pekkan’a eşlik eden Kısa Dalga Vokal Grubu olacaktı. Kısa
Dalga Vokal Grubu, Bisan Yorulmaz, Gül Akbabagil ve Recep Aktuğ’un yanı sıra
bir yıl önceki finalde Serpil Barlas’ın vokal grubunda yer alan Nilüfer Kutun’dan
oluşuyordu. Cantekin’in parçası “Ayrılmak Olmasa”nın aranjörü ve orkestra şefi
Onno Tunç’tu.
Tıpkı diğer üç finalist gibi parçalarında vokal desteği
almayı düşünen Kuzenler ise üç kızdan oluşan bir vokal grubu arayışlarından
kısa sürede vazgeçmiş ve şarkılarını yine üç kişi olarak seslendirmeye karar
vermişlerdi. Kuzenler’in seslendirdiği “Çağrı” adlı parçanın aranjör ve orkestra
şefi Onno Tunç olacaktı.
Maria Rita Epik ve 21. Peron, şarkılarının büyük
orkestraya göre düzenlenmesi dışında sahne üzerinde bir değişikliğe gitmeyi
düşünmüyorlardı. Finale kaldıkları belli olunca, kendilerine Baha Boduroğlu
tarafından bir teklifi kabul etmiş ve oracıkta Arı Yapım’la bir anlaşma
imzalamışlardı. Anlaşmaya göre finalde topluluğun her şeyiyle Arı Yapım
ilgilenecek, buna karşılık yarışma sonrasında yayınlanacak Maria Rita Epik ve
21. Peron plağı Arı Yapım etiketi taşıyacaktı.
Maria Rita Epik, o günlerde
şarkının düzenlemesini yapması için Onno Tunç’la temasa geçmiş, birkaç kez
görüşmüş, ancak orkestra partisyonlarının yazılmasının getireceği maliyeti bile
karşılamayacağını görünce Baha Boduroğlu’nun birlikte çalıştığı Tuğrul
Karataş’ın düzenlemeyi yapmasına karar verilmişti. Finalde orkestrayı Emin
Fındıkoğlu yönetecekti.
Altıncı finalist İlhan İrem’in de parçasında vokalist
kullanacağı söyleniyordu ama şimdilik İrem cephesi biraz karanlıktaydı. Çünkü
İlhan İrem o günlerde askerdi.
Daha ilk elemelerde İlhan İrem’in askerlik sorunu ortaya
çıkmış, hatta jüri, bu konuyu kararına şerh düşmüştü. İrem şayet Genelkurmay
Başkanlığı’ndan kendisine izin verileceğine dair bir yazı alamazsa yarışmaya
katılamayacaktı. O da bunu öğrenir öğrenmez soluğu Şişli Askerlik Şubesi’nde
almış, günlerce uğraştıktan sonra geçici bir belge alabilmeyi başarmıştı.
Belge
geçiciydi çünkü sadece İlhan İrem’in askerlik ikmal işlemlerinin başladığını, durumunun
nüfusa kayıtlı bulunduğu Bursa Çekirge Askerlik Şubesi’ne sorulduğunu, alınacak
cevaba göre işlemin devam edeceğini ve şu an için sakıncalı bir durumunun
olmadığını açıklıyordu. Yani İlhan İrem asker kaçağı değildi ve işlemleri
sonuçlanana kadar askere alınması söz konusu değildi.
Bu belge onun yarışmaya devam edebilmesinin yolunu açmış
ve böylece finale kalmıştı kalmasına ama bu sırada da işlemler tamamlanmış ve şimdilik
bir izin ya da erteleme söz konusu olmadığı için Sivas’taki acemi birliğine
teslim olmuştu. Genelkurmay Başkanlığı gerekli onayı verirse, birliğinden
izinli gelip finale katılacaktı. Tüm hesaplar iznin verileceği yolundaydı. Hatta
parçanın aranjörü Esin Engin, İstanbul’da orkestra provalarına katılmaya
başlamıştı bile.
Ne var ki İlhan İrem’in hiç hesaba katmadığı bir detay
vardı. Askere gitmeden hemen önce, 27 Ocak’ta, bağlı bulunduğu plak şirketinin
sahibi Yavuz Asöcal’la görüşmüş, Asöcal ondan her ihtimale karşı bir belge
imzalamasını istemişti. İrem’in yeni uzunçaları piyasaya çıkmaya hazırdı ve
firma tarafından bekletiliyordu. Bekletilmesinin sebebi ise finalist şarkı “Bir
Yıldız”ın da plakta yer almasıydı. Yarışma şartnamesi gereği parçanın
yayınlanmamış olması gerekiyordu. Ancak İrem’in askere gidiyor olması ve
Genelkurmay Başkanlığı’ndan izin çıkıp çıkmayacağının belli olmaması nedeniyle
Yavuz Asöcal kendini garantiye almak istemişti.
Yavuz Asöcal |
İlhan İrem’in gerçek adı soyadıyla, İlhan Aldatmaz olarak
imzaladığı belgede şunlar yazıyordu:
“1979 Eurovision Şarkı Yarışması TRT elemelerinde finale
kalan, söz ve müziği bana ait olan ‘Bir Yıldız’ adlı parçamın ‘Sevgiliye’ adlı
uzunçalarımda yer almasına, askerlik sorunum çıktığından, yarışmaya devam
edemeyeceğimden Yavuz Plak sahibi Yavuz Asöcal’a uzunçalarıma ilave etmesine
müsaade ederim.”
Genelkurmay Başkanı Kenan Evren imzasını taşıyan 16 Şubat
1979 tarihli izin yazısı İlhan İrem’in Sivas’ta askerliğini yapmakta olduğu
birliğine ulaşır ulaşmaz izni verildi ve İrem soluğu Ankara’da aldı.
Niyeti TRT yetkilileri ile görüşüp Genelkurmay Başkanlığı’ndan izin verildiğini,
yarışmaya katılabileceğini beyan etmek ve durumunu konuşmaktı. Takvimler 19
Şubat 1979 gününü gösteriyordu. Final gecesine sadece beş gün vardı.
Ne var ki İlhan İrem’in o gün TRT’de Televizyon Daire
Başkanı Yılmaz Dağdeviren, sonra TRT Hukuk Müşaviri Tekin Gürzumar ve son bir
umutla Bülent Özveren’le yaptığı görüşmeler sonucu değiştirmeyecekti. İlhan
İrem yarışmadan diskalifiye edilmişti. Sebebi “Sevgiliye” adlı plağın piyasaya
çıkmış olması ve içinde “Bir Yıldız”ın da yer almasıydı. Askerlik sorunu son
dakikada çözülmüş ama İlhan İrem yine de yarışma dışı kalmıştı.
Haber gündeme bomba gibi düştü. İlhan İrem, Yavuz Asöcal’ı suçluyor ve o belgeyi imzalamış olsa
bile, Asöcal’ın aralarındaki sözlü anlaşmaya uyarak plağı yarışma sonuna kadar
piyasaya çıkarmaması gerektiğini söylüyordu. Yavuz Asöcal ise “Doğru değil
bunlar,” diyordu. “İlhan, büyük orkestra önünde başarılı olamayacağı yargısına
vardığı için askerliğini de bahane ederek yarışmadan çekildi ve yarışma
parçasının yayınlanmasına izin verdi.”
Hangi taraf doğruyu söylüyor olursa olsun, olan olmuştu
artık. İlhan İrem askerlik görevine devam etmek üzere Sivas’a geri dönerken, geriye
kalan 5 finalist Atatürk Kültür Merkezi’nde giderek artan bir heyecanla son
provalarını yapıyordu.
Final gecesi sonucu belirleyecek halk jürilerinin
kurulması için ilk anonslar televizyonda 21 Ocak Pazar günü yayınlanan Pazar
Stüdyosu adlı programda Elçin Temel ve Bülent Özveren tarafından yapılmıştı.
Başvurular mektupla olacak ve 17 ilin jüri üyeleri bu mektuplar arasından noter
huzurunda yapılacak çekilişle belirlenecekti.
Elçin Temel ve Bülent Özveren |
Jüri üyesi olabilmek için 16 ile 60 yaş arasında olmak ve
müzikle profesyonel olarak ilgilenmemek zorunluluğu vardı. Duyuru yapıldıktan
sonra gelen başvuruların azlığı dikkat çekecekti. TRT yetkilileri bu durumu
yarışma parçalarının halk tarafından sevilmemesine bağlıyordu.
17 ilin jüri üyelerini belirleyen kura çekilişi,
yarışmadan iki gün önce, 22 Şubat Perşembe günü İstanbul Televizyonu’nda noter
gözetiminde yapıldı ve her il için belirlenen 10 asil, 3 yedek jüri üyesinin
isimleri o gece televizyonda Bülent Özveren tarafından sunulan bir programla duyuruldu.
Oylama yöntemi ise şöyle belirlenmişti: Her jüri üyesi o gece canlı yayında
izlediği parçalara 1’den 5’e kadar puan verecek, jüri başkanları da bu puanları
toplayarak o ilin değerlendirmesini yine 1’den 5’e kadar verilen puanlarla
canlı yayında açıklayacaktı.
TV’de 7 Gün dergisi, 17 Şubat 1979 tarihli sayısında
Eurovison finalistlerine yarışmadaki favorilerini soruyordu. Her birinin
verdiği yanıttan ortaya çıkan sonuç hayli ilginçti.
Henüz döndüğü Anadolu turnesinin yorgunluğunu atamayan ve
gribe yakalanan Saadet Sun, büyük orkestra eşliğinde yapılan provalarda iğne ve
ilaç takviyesiyle ayakta duruyordu. Saadet Sun’a göre finalin favorisi Çetin
Alp’ti.
Çetin Alp finale kaldığını öğrendikten hemen sonra bir
trafik kazası geçirmiş, karlı bir günde arabasıyla İstinye yokuşunda uçurumdan
yuvarlanarak ölüm tehlikesi atlatmış, bir süre sonra ise bu defa bir başka
arabayla çarpışarak bir kaza daha yapmıştı. Yakın çevresi bu durumu finalin
favorilerinden biri olmasına bağlıyordu. Çetin Alp’e nazar değmişti. Çetin Alp’se
finalde Kuzenler topluluğuna şans tanıyordu.
Sahne hayatına 1962 yılında başlayan Cantekin, 1971
yılında evlendikten sonra asıl mesleği olan diş hekimliğine dönmüş ve müziği
askıya almıştı. Final gecesi uzun bir aradan sonra ilk kez sahnede şarkı
söyleyecekti ve bu yüzden en çok heyecan duyan finalistlerden biriydi.
Cantekin, “Seviyorum” adlı şarkıyı diğerlerine göre daha çok beğendiğini
söylüyordu.
Yarışmanın en sessiz sedasız ekibi olan Maria Rita Epik ve
21. Peron elemanları profesyonel bir müzik firmasının desteğini almış olmanın rahatlığı
içerisinde bir yandan yarışmaya hazırlanıyorlar, bir yandan da okudukları üniversitelerdeki
sınavları aksatmamak için İzmir - İstanbul arasında mekik dokuyorlardı. Maria
Rita Epik ve 21.Peron’un finalde favorisi Çetin Alp’ti.
Final gecesi son sırada sahne alacak Kuzenler topluluğu
elemanlarının ise başlarını kaşıyacak vakitleri yoktu. Hilmi ve Haluk Ersezer
kardeşler, Dünya gazetesinde mali danışman ve idare müdürü olarak
çalışırlarken, henüz öğrenci olan kuzenleri Korkut Erbuğ da Çivi
dergisi için karikatür çiziyordu. O günlerde üçlü, geceleri sahne çalışması
da yapıyor, Gala Kulüp’te Nükhet Duru’nun alt kadrosunda yer alıyorlardı.
Grup
tüm bu koşturmaca arasında yarışma provalarına zar zor yetişebiliyordu.
Kuzenler finalde en fazla şansı kendilerine veriyorlar, ses olarak Çetin Alp’i,
düzenleme olarak ise Cantekin’in parçasını beğendiklerini söylüyorlardı.
Bütün bu görüşler bir araya getirildiğinde ise
finalistlerin oy çoğunluğu Çetin Alp’in birinci olma ihtimalini gösteriyordu. Oysa
final gecesi oy verecek halk jürilerinde profesyonel müzisyen yoktu.
Bu durum acaba sonucu nasıl etkileyecekti?
“Dikkat... Bu Gece Birinin Kalbi Durabilir!”
24 Şubat 1979 gecesi ülkede herkes bir kez daha televizyon
başındaydı. Televizyonu olmayanlar, olanlara misafirliğe gitmiş, çaylar
demlenmiş, ekran karşısına geçilmiş, soluklar tutulmuştu. Birkaç gün önce
piyasaya çıkan TV’de 7 Gün dergisinin manşet attığı kadar vardı. Final
gecesiyle ilgili yapılan haberin başlığına büyük puntolarla “Dikkat! Bu gece
birinin kalbi durabilir!” yazılmıştı.
Aslında finalin yapılacağı şehir ve salon dışında önceki
yıllara nazaran değişen pek de fazla şey yoktu. Finalden bir süre sonra ortaya
çıkacak ve bu yarışmayı diğer bütün Türkiye finallerinden farklı bir yere
koyacak o sürpriz gelişme ise o gece elbette kimsenin aklının ucuna dahi
gelmeyecekti.
Canlı yayını Bülent Özveren ve Elçin Temel birlikte sunuyorlardı. Orkestra, sahnenin büyük bölümünü kaplıyor, sahne üzeri yerleşim bir önceki yıl Fransa’da yapılan finalin sahnesini akla getiriyordu. Ekipler şarkılarını orkestranın önüne gelerek seslendireceklerdi. Saatler 21:50’yi gösterirken ekranda yarışmanın sinyal müziği çalmaya başladı. Aylardır beklenen büyük final, nihayet başlıyordu.
Aslında her şeyin Avrupa finallerindekine benzer bir şekilde gerçekleştirilmesi planlanmıştı. Ne var ki teknik aksaklıklar ve organizasyon bozuklukları geceye damgasını vuracaktı. Gece Bülent Özveren ve Elçin Temel’in yarışmanın o güne dek süregelen sefahati hakkında verdiği bilgilerden sonra finalist şarkıların sırasıyla seslendirilmesiyle devam etti. Her finalist ekip sahneye çıkmadan önce sunucular tarafından yarışmacılar ve şarkı yazarları hakkında özgeçmiş bilgileri verilecek ve bir hayli uzayan bu anonslar hem salonda hem de ekran başında sabırsızlıkla bekleyen izleyicileri bir hayli sıkacaktı.
Sahneye ilk önce Saadet Sun çıktı. Final gecesi için modacı Übeyde Bozyiğit’e özel hazırlattığı kostümü, siyah simli bir şalvar tulumdan ve üzerine giydiği payetlerle işlenmiş kaftandan oluşuyordu. Anadolu motifleri taşıyan bu kostüm bir başlık ve bel kuşağıyla tamamlanmıştı.
İkinci sırada sahneye çıkan Çetin Alp ise Vakko firması
tarafından hazırlanmış bordo bir smokinle ekrana gelecekti. Alp’in vokalistleri
de beyaz pantolon, bordo bluz ve beyaz üzerine bordo şal yaka ceketleriyle
görüntüyü tamamlıyorlardı.
Basın mensupları tarafından “en cimri finalist” diye
adlandırılan Cantekin ise, gece için özel bir kostüm hazırlatmamış, sahneye
çıktığı yıllardan kalma bir takım elbise ile mikrofon karşısına geçmeyi tercih
etmişti. Ona eşlik eden vokalist kızlar siyah tuvaletler giyerken, erkek
vokalist Recep Aktuğ ise yaz aylarında yapılan ve kendi bestesiyle ikincilik
kazandığı Antalya Altın Portakal Şarkı Yarışması’nda sahnede giydiği takım
elbiseyle çıkacaktı seyirci karşısına.
21. Peron elemanlarının kostümleri pantolon, yelek, gömlek ve kravattan oluşuyordu. Ekibin solisti Maria Rita Epik ise siyah pantolonunun üzerine giydiği beyaz tuniği ve beline taktığı kemerle dikkat çekiyordu. “Seviyorum” ekibinin kostümlerini Baha Boduroğlu hazırlatmıştı.
Final gecesi dansları ve sempatik hareketleriyle göz dolduran Kuzenler, beyaz ceket, gömlek, papyon ve siyah pantolondan oluşan fraklarıyla çıktılar sahneye.
Performanslar tamamlanmıştı. Ne var ki büyük bir sorun vardı. Salondaki davetliler sadece orkestrayı duyabilmiş, solistlerin sesi hiç duyulmamıştı. Bu, salonda kurulan ses düzeniyle ilgili bir sorundu ve TRT yetkililerine göre yayına giden ses gayet iyiydi. Oysa işin aslı öyle değildi. Hemen her şarkıda aynı sorun yaşanmış, ekran başında yarışmayı izleyenler de yer yer şarkıcıların sesini duymakta zorlanmıştı. Ne var ki yapılacak bir şey yoktu. Jüriler duydukları kadarıyla oy vereceklerdi.
Beş finalist şarkının sırasıyla ekrana gelmesinden sonra yirmi dakikalık bir mini konserin banttan yayını başladı. Aynı sahnede daha önce çekimi yapılan bu konserde Emin Fındıkoğlu ve Onno Tunç Orkestrası ekrana gelecekti. Orkestra “Demet”, “Leyla” ve “Majör Majör” adlarını taşıyan üç enstrümantal parça çaldı.
Konserin ardından finalistlerin performansları bir kez daha, bu defa banttan ekrana getirildi. Yaklaşık 40 dakikalık tüm bu zaman zarfında salondan çıkıp fuayede zaman geçiren davetliler tekrar salona döndüklerinde artık gecenin en heyecanlı dakikaları başlamıştı. Sunucu Elçin Temel ve Bülent Özveren bir kez daha sahnedeydi. 17 ilden jüri başkanlarıyla tek tek telefon bağlantısı yapılacak ve her jürinin verdiği puanlar, özel olarak hazırlanan elektronik panoya anında yansıtılacaktı.
Bağlantı yapılan ilk üç şehir, Diyarbakır, Urfa ve Antalya, 5’er puanlarını Kuzenler’in şarkısına vermişti. Sonraki dört şehir, İstanbul, Bilecik, Muğla ve Ankara ise en yüksek puanlarını “Seviyorum” şarkısı için kullanmıştı. Peşi sıra Konya, Kuzenler’e, İzmir’se Maria Rita Epik ve 21. Peron’a 5’er puan verince aşağı yukarı finalistlerin akıbeti belli olmuştu. Birincilik “Seviyorum”la “Çağrı” arasında gidip geliyordu. Onları Cantekin’in parçası “Ayrılmak Olmasa” izliyordu. Çetin Alp ve Saadet Sun ise diğerlerine kıyasla epey geriden geliyordu.
Sonrasında sırasıyla Kırklareli, Çorum, Kahramanmaraş, Bolu, Erzurum’dan oylar alındı. Sıradaki il Kütahya’ya ise telefon hatlarının azizliğinden dolayı bağlanılamadı. Telefon haberleşmesinin çok sağlıklı yapılamadığı o yıllarda bu durum zaten ihtimal dahilinde olduğu için TRT yetkilileri finalden önce şöyle bir karar almışlardı: Şayet herhangi bir ille telefon bağlantısı yapılamazsa o jüri yok sayılacak, alınabilen oylar üzerinden sonuç belirlenecekti. Aslında bu pek de akılcı bir yöntem değildi çünkü sonucu doğrudan etkileyebilirdi ancak nedense kimsenin aklına daha iyi bir fikir gelmemişti. Nitekim Kütahya atlandı, Elazığ ve Kayseri ile devam edildi. Neyse ki sonrasında Kütahya ile bağlantı kurulabildi ve Kütahya jürisinin oylarıyla sonuç kesinleşti.
İşte ne olduysa o sırada oldu. Bülent Özveren şaşkınlıkla
toplam puanların yazılı olduğu elektronik panoya bakıyordu. Tıpkı 1975 yılında
olduğu gibi, yine iki birinci vardı. Hem Kuzenler hem de Maria Rita Epik ve 21.
Peron, 68’şer puanla gecenin birincisi gözüküyorlardı.
Bülent Özveren elektronik panoda yanıp yanıp sönen iki 68 puana bakarak oylamanın sonucunda yarışmadan iki birinci çıktığını tüm Türkiye’ye anons ederken hem kuliste hem sahne arkasında bir koşuşturma başlamıştı. Bir tuhaflık vardı. Yarışmayı salonda izleyenler, o dakikalarda sahnenin kameraların görüş alanı dışında kalan kısmından telaşla gelip Bülent Özveren’in eline bir kağıt tutuşturan sarışın bir kadın gördüler. O kadın Eurovision komitesi şefi Meral Savcı’ydı ve o kağıtta birincinin “Seviyorum” olduğu yazıyordu.
“Elektronik beyin”le çalışan elektrikli pano üzerindeki sonuçlarda hata vardı. “Seviyorum” gerçekte 69 puan almıştı ve 1 puan farkla yarışmanın birincisi olmuştu.
Bu durumda 68 puanla Kuzenler ikinci, 57 puanla da Cantekin üçüncüydü. Dördüncülük 33 puanla Saadet Sun’un ve beşincilik de 28 puanla Çetin Alp’in olmuştu.
Özveren’in ekran başındakilere yaptığı açıklama ile durum netleşmiş ve gece, “Seviyorum”un zaferiyle sonuçlanmıştı.
Ödül töreninden sonra Maria Rita Epik ve 21.Peron, onlara birinciliğini getiren şarkılarını bir kez daha seslendirdiler. Üniversite öğrencisi dört gencin sevinçleri gözlerinden okunuyor, heyecandan sesleri titriyordu şarkıyı ikinci kez seslendirirken. Canlı yayın bittiğinde ise Bülent Özveren salondaki davetlilerin yerlerinden kalkmamaları için anons yapıyordu. “40 milyona iyi bir ses yayını yapabilmek için mikrofonları salona iyi yansıtamadık. İşte 21. Peron sizler için bir daha söylüyor. Bu kez mikrofonlar açık. Tadına varın şampiyon şarkının…”
Maria Rita Epik ve 21. Peron bu defa sadece salondakiler için şarkıyı üçüncü kez seslendirirken, televizyonda gece haberleri başlamıştı. Haberlerden sonra İstiklal Marşı çalınacak ve ekranda “Televizyonunuzu kapatmayı unutmayınız” yazısı belirecekti. Bir Eurovision Türkiye finali daha böylece noktalanmıştı. Bundan böyle yapılacak her şey 31 Mart gecesi İsrail’de gerçekleştirilecek büyük final için olacaktı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder