‘80'lerde TRT
stüdyolarının zombi gibi oturan seyircileri karşısında fingir fingir şarkı
söyleyebilen Nurhan Damcıoğlu bir devrimcidir.
Yukarıdaki cümleyi 10 Nisan 2016’da Twitter’a yazmışım. Artık o gün ne izlediysem, hiç hatırlamıyorum. Geçtiğimiz günlerde Nurhan Damcıoğlu bu “tweet”imi kalpli ıslık emojisiyle yanıtlayıverdi apansız. Meğer üç yıllık bir aradan sonra tekrar Twitter kullanmaya başlamış o gün. Sonra baktım, o her zamanki enerjisi ve neşesiyle her yazana cevap veriyor, şarkılarını paylaşıyor bir yandan, pek hoşuma gitti. Çok severim çünkü ben Nurhan Damcıoğlu’nu.
Uzun yıllardır tanıdığımız, sevdiğimiz ve hep tanıdığımız,
sevdiğimiz gibi kalmasını istediğimiz yıldızlar vardır. Haksızlıktır bu. Kim
aynı kalabiliyor ki hayat akıp giderken… Gelin görün bazıları sahiden de
tanıdığımız gibi kalmayı başarırlar bir şekilde. Onlar özeldir, ayrıcalıklıdır.
Nurhan Damcıoğlu da onlardan biri işte. Adeta dünyaya bir armağan olarak
gönderilmiş bir coşku topu, bir güzellik.
O Nurhan Damcıoğlu ki Türkiye’de kanto denilince ilk akla
gelen isimdir. Amelyaları, Peruzları, Şamran Hanımları kimse anımsamaz çünkü
onlar Direklerarası’nda, Şehzabaşı’nda, 19. yüzyılın ikinci yarısının
İstanbul’unda kalmıştır. Onların o vakitler söylediği kantoları uzun yıllar
sonra araştırıp bulan, yeniden söyleyip gündeme getiren ve bugünlere ulaşmasını
sağlayansa Nurhan Damcıoğlu’dur.
Peki kanto nedir? İtalyanca’da şarkı, ezgi, melodi anlamına
gelen bu kelimenin Türkçe’de bir müzik türü tanımına nasıl dönüştüğünü
bilmiyoruz ama Türkçe’de kanto denilince akla neşeli, eğlenceli, hoppa ve
teatral şarkılar geliyor; onu biliyoruz. Ayrıca bir dönem ülkede çok popüler
olan operet şarkılarının bazıları da kantodan sayılmıştır ki bu da anlaşılabilir
bir şey zira operet şarkıları ile kantoların yapısal olarak birbirine yakın
olduğu bir gerçek.
Nurhan Damcıoğlu Ankara’da doğar, bale eğitimi alarak, Radyo
Çocuk Kulübü Korosu’nda şarkı söyleyerek daha küçücük yaşında sanat yolculuğuna
başlar. 8 yaşında Ankara Devlet Tiyatrosu Çocuk Bölümüne girer. Orta okuldan
sonra eğitimini bırakarak tamamen tiyatroya yönelir. Hem tiyatro hem operada
irili ufaklı roller oynar.
Ailenin 8 çocuğundan biridir Nurhan. Haliyle de kolay bir
çocukluk değildir onunki. Maddi sıkıntıları olan bir ailedir, baba Mustafa Bey
işi gereği çoğunlukla şehir dışındadır, anne Hafize Hanım ise önceleri Çocuk
Esirgeme Kurumu’nda, sonraları Devlet Operası’nda terzilik yapar. 8 kardeşin
her biri yaşları elverdiğince çalışıp katkı sağlar aileye. Kimi tiyatroda, kimi
radyoda, kimi kitap, kimi gazoz ve gazete satarak… Zaman içerisinde hepsi iş
güç sahibi olduklarında tiyatroya devam eden bir tek Nurhan olur.
8 kardeş bir arada |
Ankara Devlet Tiyatrosu oyunlara çıkarken, İstanbul’da ilk kez
1963 yılında Arena Tiyatrosu’nun “Boing Boing” adlı oyununda rol alır. Bir
anlamda misafir sanatçıdır.
Ankara Devlet Tiyatrosu Müdürü Cüneyt Gökçer
tarafından Eskişehir’e, o yıllarda yeni açılan Şehir Tiyatrosu kadrosuna da
misafir sanatçı olarak gönderilmiştir. “Boing Boing” deki başarısı ona 1964
yılında Arena Tiyatrosu’nun “Karolin Kayboldu” adlı bir başka oyunda daha rol
verilmesini sağlar. Eskişehir’de önce “Aceleci Kalp”, sonra “Sultan Gelin” adlı
oyunlarda oynar.
Sonrasında artık tamamen İstanbul’a yerleşir. Geçimini
tiyatrodan sağlamakta, küçük kardeşlerini okutmakta, ailesine para
göndermektedir.
Mücap Ofluoğlu’nun idaresindeki Arena Tiyatrosu’nun yanı
sıra Muammer Karaca, Gülriz Sururi – Engin Cezzar, Nisa Serezli - Ayfer Feray tiyatrolarında
çeşitli oyunlarda sahneye çıkar.
“Muhalif Odacı”, “Zilli Zarife”, “Kaktüs
Çiçeği”, “Diplomatik Bagaj”, “Rafadan” ve “Öteki Adam”, bu dönemde rol aldığı
oyunlardan bazılarıdır.
“Boing Boing” oyunu sayesinde tanışıp dost olduğu Çolpan ve
Sadri Alışık çifti, onun İstanbul’a yerleşmeye karar vermesinde önemli rol
oynar ve yerleştikten sonra da tutunabilmesi için büyük destek verirler.
Sinemayla da bu sayede tanışır. Hem filmlerde seslendirme yapar hem de bu
dönemde dört filmde rol alır: "Yankesicinin Aşkı", "Kolejli Kızlar", "Boyacı" ve "Siyahlı Kadın". Ufak rollerdir bunlar ama zaten Damcıoğlu da sinemaya pek
ısınamaz.
1968 yılında tiyatrosunda oynadığı Mücap Ofluoğlu’nun
desteğiyle gelen bir teklifi değerlendirip kantocu olarak sahneye çıkmaya karar
verir Nurhan Damcıoğlu. İlk kez Toto Karaca’nın bir oyunda seslendirdiği
“Fındık Kurdu” kantosunu duymuş ve kantoya gönül vermiştir. Tango bestecisi
Fehmi Ege ona arşivini açar ve yıllardır söylenmemiş, arşivlerde kalmış nice
kantoya böylece ulaşır, sahneye hazırlanır.
İlk olarak dönemin meşhur gece kulübü Kulüp 12’de Muzaffer
Akgün’ün alt kadrosunda kanto söyler ve bir anda dikkatleri üzerine çeker. 1969
Mart ayında Kulüp BB’de bu defa programın as yıldızıdır ve gazete ilanlarında
“yılın showcusu” olarak lanse edilmektedir.
O günlerde tiyatro oyunculuğu ile
kantoculuğu bir arada sürdürmekte ise de bir süre sonra tiyatroyu tamamen
bırakır. Yeni açılan Fuaye Kulüp’teki programı ile yıldızı iyiden iyiye
parlayacak ve ‘70’lere bu sükseyle girecektir.
Kanto kuşağının yaşayan son temsilcilerinden öğrenebileceği
bütün kantoları öğrenmiş, repertuvarına katmıştır. Ancak kanto söylemek sadece
şarkı söylemekten ibaret bir iş değildir; bir parça dans becerisi de gerektirir.
O da Nurhan Damcıoğlu’nda fazlasıyla vardır. Kendine özgü dans figürleriyle izleyenleri
adeta büyüler.
Böylece gösteri dünyasında, eğlence hayatında kendine benzersiz
bir kulvar açar. Dönemin büyük gazinolarında çalışmaya başlaması için çok fazla
zaman geçmesine gerek kalmayacaktır.
1971 yılında ilk plağını yapar. Onun imza kantolarından biri
olacak “Yangın Var” ve “Ufacıksın”ın yer aldığı bu plak Sahibinin Sesi
etiketiyle yayımlanır.
Ardından aynı firma hesabına iki kanto plağı daha
yayımlanır: Tam beş kantonun birden, “Ebegümeci”, “Kabağı da Boynuma Takarım”,
“Fındıkkurdu”, “Dondurma” ve “Süs Saltanat”ın yer aldığı 45’lik ve ardından
“Külhan / Daktilo Daktilo” 45’liği…
Bu plaklar Nurhan Damcıoğlu’nun “ay ay ay”larla,
“amaaaan”larla, “Allaaaaaah’larla süslü şahsına münhasır şarkıcılık biçiminin,
sesindeki taşkın enerjinin geniş kitlelere ulaşmasını sağlar. Zamanla
taklitleri çıksa da hiçbiri kalıcı olamayacaktır. Kendi kanto stilini yaratan
Nurhan Damcıoğlu uzun yıllar boyunca kulvarında neredeyse tek isim olmayı
sürdürür.
1972 yılının aralık ayında orta oyununun duayeni İsmail
Dümbüllü ve Direklerarası’nın son temsilcileri Niko ve Anjel’le birlikte
çıktığı televizyon programı hem adının daha fazla duyulmasını sağlar hem de
geleneğin ustalarının bu genç kantocuya el verdiğini göstermesi açısından onun için
bir dönüm noktası olur.
İsmail Dümbüllü ve Nurhan Damcıoğlu |
Televizyonun yaygınlaşmasıyla birlikte Nurhan
Damcıoğlu, özellikle ramazan aylarında, eski eğlencelerin anlatıldığı programların
vazgeçilmezi haline gelir. Zira kanto, Direklerarası geleneğinde biraz da
ramazan eğlencesi olarak yer etmiştir hafızalarda.
Bu noktada Direklerarası’nı bilmeyenler için şöyle kısa bir
açıklama yapmakta fayda var: Bugün Yenikapı – Hacıosman metrosunun Vezneciler
durağından çıktığınızda önünüzde boylu boyunca uzanan caddenin bir ucu
Beyazıt’a gider, bir ucu Şehzadebaşı’na. İşte o Şehzadebaşı’nda doğru uzanan
kısım bir dönem Direklerarası olarak bilinen meşhur caddedir.
Hani nasıl bugün
Moda, bir zaman önce İstiklal Caddesi filan şehrin eğlence merkezi olmuşsa, o
zamanlarda da yan yana dizili sütunlu yapılar nedeniyle Direklerarası diye
anılan o caddededir bütün tiyatrolar, kumpanyalar… Hatta şehrin ilk sinema
salonu da orada açılmıştır. İşte kantonun doğduğu ve büyüdüğü yer de Direklerarası’dır.
Dönelim tekrar Nurhan Damcıoğlu’na…
1972 yılında bir kez daha sinema perdesinde boy gösterir.
Artık meşhur bir kantocu olduğu için “Tuzsuz Deli Bekir” adlı bu filmde sadece
rol yapmakla kalmaz, kanto da söyler. 1974 yılında rol aldığı “Sayılı Kabadayılar”
filminde de öyle.
‘70’lerin başında Sahibinin Sesi firması hesabına yapılmış 3
kanto 45’liğinin sonrasında transfer olduğu Boncuk Plak’tan önce yine kanto
söylediği bir 45’lik yayımlanır: “Elmalı / Dünyaya Geldim Gülmek İçin”.
1973
yılında aynı firmadan çıkan ikinci 45’liğinde ise ilk kez aranjman söyler. Plakta
yer alan “Şeytan Diyor ki” ve “Aşkın En Güzeli” adlı şarkıların Türkçe sözleri
Fikret Şeneş tarafından yazılmıştır.
Hey dergisinde yayımlanan plak eleştirisi
bu 45’lik için şu ifadeler kullanılır:
“Kantodan kalan bazı telaffuz
hataları dışında Nurhan Damcıoğlu başarılı. Aynı başarı sözler ve aranjmanda da
kendini gösteriyor. İlk kez kanto dışında bir denemeye giren Nurhan Damcıoğlu
için gerçekten başarılı bir çıkış.”
1974 yılında Yavuz Plak hesabına yapacağı iki 45’liğin biri
kanto, biri aranjman türünde olacaktır. Kanto plağı epey enteresandır. Kıbrıs
Barış Harekatı’nın milli duygularımızı coşturduğu o günlerde Damcıoğlu da o
coşkuya kantolarıyla katılmak istemiş, “Kabağı da Boynuma Takarım” ve “Koşa
Koşa” kantoları Ülkü Aker’in yeniden yazdığı sözlerle “Zafer Kantosu” ve
“Yunan’ın Haline Vay” adlı iki hamasi kantoya dönüşüvermiştir.
Kantoların birisi “Yuları da boynuna takarız,
Yunan’ı da böyle kovarız” cümlesiyle başlar, diğeri “Koşa koşa coşa coşa girdik
dostlar vay vay aman aman işte Kıbrıs’a” diye… Kanto kanto olalı böylesi bir
siyasi misyon üstlenmemiştir herhalde. Bu da ilk ve son olur zaten.
Aynı yıl Yavuz Plak’tan çıkan ikinci 45’likte ise sözlerini
Ülkü Aker’in yazdığı iki aranjman şarkı vardır: “Belki Bugün Belki Yarın” ve
“Diyemem Diyemem”.
Nurhan Damcıoğlu 1975 yılında bu defa Gönül Plak’a transfer
olur o firmadan da önce bir kanto 45’liği olan “Bahçelerde Gezelim / Koşa
Koşa”, ardından da aranjman şarkılardan oluşan üç 45’lik yayımlanır: “Öyle mi
Böyle mi? / Yandım Dostlar”, “Yanlış Kapı Çaldın / Fakir Kızı” ve “İçtikçe
İçiyorum / Az mı Çektim Ben Senden”. Bu plaklardaki parçaların tamamının
sözleri Ülkü Aker tarafından yazılmıştır.
Ne var ki aranjman denemeleri kantolar kadar ilgi görmez.
Onun o coşkun ve taşkın şarkıcılığı karşılığını en çok kantoda bulur çünkü. Ben
kendi adıma Damcıoğlu’nun aranjman plakları içinde en çok “Öyle mi Böyle mi? / Yandım
Dostlar” 45’liğini severim ki o şarkılar da kanto havasına çok yakın olduğu
için sanki diğer aranjman şarkılarından daha çok yakışmıştır ona.
Bu arada sahnelerde de fırtına gibi esmekte, gazinodan
gazinoya koşmakta, yılın neredeyse her günü çalışmaktadır. Zeki Müren’den Gönül
Yazar’a, Sevim Tuna’dan Behiye Aksoy’a, dönemin hemen hemen tüm assolistlerinin
kadrolarında sahneye çıkar, kadroların aranılan ve istenilen isimlerinden biri
olarak anılır.
1976’da ilk 33’lüğü “Kantolar”, Balet Plak hesabına
yayımlanır. “Ben Kalender Meşrebim”, “Katina”, “Dingala”, “Çadırımın Üstüne”,
“Karşıyakalı” gibi birbirinden eğlenceli kantolar ve kanto havasına uygun
şarkılarla çok şenlikli bir albümdür bu.
1977’de yılında ise bu defa Türküola Plak etiketiyle
“Direklerarası’nda 12 Koca” albümü yayımlanır. “Ali Baba”, “Kanamam”,
“Arabacı”, “Naciye” ama en çok da “Tavuk”la, Damcıoğlu sevenlerini bir kez daha
ziyadesiyle memnun eder.
Siyah beyaz televizyonda eğlence programlarının vazgeçilmez
isimlerinden biri olan Nurhan Damcıoğlu, zaman zaman solo programlar da yapar.
1978 yılında ise "Kadın ve Balık" adlı bir televizyon filminde ilk kez kantocu
kimliğinden farklı bir biçimde çıkar izleyici karşısına.
O güne dek Yeşilçam’da sadece beş filmde rol almış, sinema
perdesinde fazla görünmemiştir. 1981 yılında Sait Faik’in aynı adlı eserinden
uyarlanan "Kayıp Aranıyor" adlı dört bölümlük dizide başrolü Orçun Sonat ile
paylaşarak bir kez daha ekranda oyuncu olarak ekrana gelir.
1980 yılında günün modası disko ritmine göre aranje edilmiş kantolardan
oluşan “Disko Kanto” albümü piyasaya çıkar ama sadece Almanya’da.
Bağlı olduğu
plak firması Türküola, zaten Almanya bağlantılı bir firmadır ve tıpkı Barış
Manço’nun aynı yıl piyasaya çıkan “Disko Manço” albümü gibi “Disko Kanto”yu da
sadece Almanya’da yayımlamıştır. 1986 yılında yayımlanan “Zilli” adlı albüm de
aynı akıbete uğrayacaktır.
“Disko Kanto”nun Almanya baskısı plakları bir
şekilde Türkiye’ye girmiştir ama “Zilli” plağında aynı şey olmaz. Neyse ki 1991
yılında Özer Plak, Türküola lisansı ile “Zilli” albümünü kaset olarak piyasaya
sürecektir.
‘80’lerin ilk yarısında ‘70’lere nispetle televizyonda çok
daha az boy göstermeye başlamıştır. Bayramdan bayrama eğlence programlarına
çağrılır ve o dönemde hiç solo program teklifi gelmez. Çünkü dönemin Denetleme
Kurulu, kantoların sözlerini müstehcen ve uygunsuz bulmaktadır. Yıllarca
ekranda söylediği kantolar artık yasaklıdır.
Bir süre Almanya’da yaşar, orada sahneye çıkar,
Türkiye döndüğünde ise ekranda bu kez oyuncu olarak boy gösterir. 1984 yılında
Ferhan Şensoy’un televizyon için hazırladığı Köşe Dönücü adlı mini dizide rol
alır.
Nurhan Damcıoğlu ve Ferhan Şensoy |
Peşi sıra da yine Ferhan Şensoy’la başrolü paylaştığı Hayrola Karyola
adlı oyunla 14 yıl aradan sonra tiyatro sahnesine geri döner.
1987 yılında son kez bir sinema filminde rol alır. O yıl
Hürriyet gazetesinde fotoroman olarak da yayımlanan “Babamız Eğleniyor” adlı bu
film Damcıoğlu’nun zaten başından beri arasının iyi olmadığı sinemaya vedası
olur.
TRT’deki kanto yasağı zamanla ortadan kalkar. 1988 yılında "Bıldırcın
Yemi" adlı bir televizyon filminde rol alan Damcıoğlu, sonrasında tekrar
kantolarıyla eğlence programlarında boy göstermeye başlayacaktır.
1989 yılında
Kandemir Konduk’un yazdığı "Yarı Şaka Yarı Ciddi" adlı güldürü programında oyuncu
olarak yer alan Nurhan Damcıoğlu 1992 yılında uzunca bir aradan sonra tekrar
müzik marketlerde raflara çıkacak bir albüme imza atar.
Raks Müzik etiketiyle
yayımlanan bu albümde günün pop müzik modasına ayak uydurmuş, dahası kantoya
“rap”i karıştırmıştır. “Albümün kapağında boşuna “Rapkanto” yazmıyordur.
Daha bizim “diss” nedir öğrenmemize seneler vardır mesela,
Nurhan Damcıoğlu hem gazino dünyasına hem de onu taklit etmeye çalışanlara
“diss” atar “Nurhaniye” adlı “rapkanto”da:
“Giderek yayıldık sağa sola
Aldılar beni kadrolara
Solistler üstte, ötekiler altta
Dolaştık senelerde sağda solda
Kopyalarım çıktı mini mini
Yapayım derken incindi belleri”
Şarkı sözlerinin bir kısmını o günlerde evli olduğu tiyatro
oyuncusu Atilla Olgaç yazar, besteleri ve düzenlemeleri Aykut Gürel yapar.
Bildik Damcıoğlu kantoları da güncel ritim ve düzenlemelerle çıkar bu albümde
karşımıza.
Tabii pop müzik kendi yeni kuşağını yaratmaktadır artık ve
kantolar, içine “rap” katılmış haliyle bile bu yeni kuşağın ilgisini pek
çekmez. Oysa Damcıoğlu o gençlerin her birine taş çıkaracak kadar enerjiktir
hâlâ. Nerede görsek ağzımız açık izlemeye devam ederiz. Özel televizyonların
yaygınlaşmasıyla birlikte ramazan eğlence programları hazırlanırken
televizyoncular Damcıoğlu’nu kendi ekranlarında çıkarmak için adeta yarışa
girerler. Biraz da kızar bu duruma: “Ben Ramazan pidesi miyim?” der hatta bütün
muzipliğiyle sitem ederek.
‘90’lı yıllarda "Mahallenin Muhtarları" ve "Baba Evi" gibi dönemin
çok popüler iki televizyon dizisinde boy gösterir. Ne var ki dizindeki
rahatsızlık nedeniyle zor günler geçirdiği bir dönem başlar. Üç yıl kadar
sahneye çıkamaz bu yüzden ve 1996 yılında geçirdiği bir dizi ameliyat sonrası yaşadığı
moral bozukluğuyla artık jübilesini yapmak istediğini açıklar. Dans etmeden
kanto söyleyecek değildir ya. Kantonun ve dansın onu bırakmaya hiç niyetli
olmadıklarını ise zaman gösterecektir şüphesiz.
O yıllarda müzikte yaşanan kaset furyasında Nurhan Damcıoğlu
da müzik yapımcılarının tuhaflıklarından nasibini alıverir. 1997 yılında Armoni
Müzik etiketiyle “Kantolar” adlı bir kaset yayımlanır. Bu kasetin kapağında
Nurhan Damcıoğlu ve Şener Şen’in adları ve ayrı ayrı fotoğrafları vardır. Hatırlıyorum,
ben bile tufaya düşüp almıştım o kaseti, “Aaa bu ne acaba, yeni bir şey mi?”
diye. Dinleyince de şaşkınlığa uğramıştım.
İşin gerçeğini bilmiyorum ama muhtemelen olay şöyle gelişir:
Yayım tarihi tam olarak bilinmese de ’60 sonları ’70 başlarında Aras Plak
etiketiyle piyasaya çıkmış “Kantolar” adında bir plak var. Bu plakta sahiden de
bazı kantolarda Şener Şen’in de sesi var. Henüz sinemaya geçmemiş ve tanınmamış
bir tiyatro oyuncusu olarak Şener Şen’in bir plak için birkaç kanto söylemiş
olması makul ve mantıklı. Zira kanto zaten teatral bir şey ama plağın asıl
solisti Suzan Bizimer. O bir şarkıcı ama kantocu değil. Zaten plak Şehzadebaşı
Saz Heyeti’nin plağı. Solistler bir nevi misafir sanatçı.
Üzerinden 25 yıla yakın zaman geçmişken bu plak bir şekilde
birilerinin aklına gelir (ya da yayın hakkı devralınır, bilemiyorum) ve yeniden
yayımlanmasına karar verilir (tabii kaset formatında çünkü günün modası kaset.)
Ve fakat kadın solistin kim olduğu tespit edilemez ya da bilinir de özellikle
kullanılmaz. Çünkü neden? Çünkü kanto denince akla sadece Nurhan Damcıoğlu
gelir. Bir cahillik mi, bir ticari hinlik mi artık bilinmez… Kaset, Nurhan
Damcıoğlu ve Şener Şen’in söylediği kantolardan oluşan bir albümmüş gibi
sürülür piyasaya. Tabii ne Damcıoğlu’nun ne de Şen’in bundan haberi vardır.
Bu albüm 1996 yılında “Kantolar” adıyla ve Sera Müzik
etiketiyle CD olarak da yayımlanır. Bu defa Şehzadebaşı Saz Heyeti’nin çaldığı,
Suzan Bizimer ve Şener Şen’in söylediği kantoların sekiz tanesine ilaveten iki
de gerçekten Nurhan Damcıoğlu’nun söylediği kanto konulmuştur. Gönül Plak’tan
yayımlanmış “Bahçelerde Gezelim / Koşa Koşa” 45’liğinde yer alan kantolardır
bunlar. (Şimdilerde aynı albümü Nurhan Damcıoğlu’nun bir fotoğrafıyla
oluşturulmuş bir kapakla ve Uluçınar Müzik etiketiyle dijital platformlarda bulmak
mümkün.)
Nurhan Damcıoğlu 2004 yılında Sadri Alışık Tiyatrosu’nda
“Amerikan Hala” adı oyunda rol alarak bir kez daha tiyatro sahnesine döner. Aynı
yıl Avrupa Yakası dizisinin ilk sezonunda Azimet Yenge rolüyle yer alır. 2005
yılında ise başrollerinde Candan Erçetin ve Beyazıt Öztürk’ün yer aldığı
Yıldızların Altında adlı müzikalde önemli rollerden birini oynamaktadır.
Oynadığı
rol ve müzikalin genel konsepti icabı bu defa alaturka şarkılar söyler
Damcıoğlu ama onu özleyenleri kendine has şarkıcılık biçimi ve dansından da
mahrum bırakmaz. Öyle ki “Nasıl Geçti Habersiz” gibi hüzünlü bir şarkıyı
söylerken bile yerinde duramaz, “Hani o saçlarına taç yaptığım çiçekler”
dedikten hemen sonra “ay ay ay” dememek için kendini zor tutuyor gibidir.
Müzikal çok uzun soluklu olmaz ama Damcıoğlu adı bir kez
daha gündemdedir. Aynı yıl içerisinde Bonus Card reklamlarında kanto söyleyerek
görünür, enerjisiyle herkesi kendine bir kez daha hayran bırakır.
Yıllar sonra sahnelere geri dönüşünü 2008 yılında bir de
yeni albümle taçlandırır Damcıoğlu. “İki Tık Tık Bir Şık Şık” adı verilen ve
TMF etiketiyle yayımlanan bu albümde Damcıoğlu, yıllardır onun sesinden tanıyıp
sevdiğimiz bildik kantoları, 2000’lı yılların pop müzik anlayışıyla Özkan
Turgay tarafından yapılmış düzenlemelerle seslendirir.
Aynı yıl Nurhan Damcıoğlu sevenleri bir sürpriz daha
beklemektedir. Türküola Plak, Damcıoğlu’nun eski kayıtlarından oluşan çift
diskli bir albüm yayımlar.
Adı yine “Kantolar”dır ama içinde hem “Disko Kanto”
hem de “Zilli” albümlerinin tamamı ve de daha önce yayımlanmamış parçalar
vardır. Damcıoğlu’nun ‘70’lerde televizyon programları için yaptığı bazı
kayıtlardır bunlar: “Lüküs Hayat”, “Nurhan Geldi Sahneye”, “Traş Etme”, “Koşa
Koşa” kantosunun farklı bir versiyonu…
Nurhan Damcıoğlu ve Burhan Damcıoğlu |
Ve tüm bunlardan daha enteresanı,
kardeşi Burhan Damcıoğlu ile birlikte kaydettiği tek şarkı olan “Dur Desem de”
adlı aranjman parçanın ilk kez bir albümle dinleyiciye ulaşmasıdır. Albümün kapak
tasarımı bir faciadır, ses kalitesi de yer yer sorunludur ama Damcıoğlu
sevenler için bulunmaz bir hazine olur bu albüm.
2009 yılında ise Mucize Nağmeler adlı televizyonda
programında söylediği şarkılardan biri, Erol Büyükburç ile birlikte seslendirdiği
“Bir Başka Sevgiliyi” adlı şarkı, programla aynı adı taşıyan albümde yer alır.
Damcıoğlu’nun şu ana dek yayımlanmış son kaydı da bu olur.
Erol Büyükburç ve Nurhan Damcıoğlu |
İzmir’e yerleştikten
sonra daha sakin bir hayatı tercih eden Nurhan Damcıoğlu, ara ara yine özel
gecelerde, konserlerde ve televizyon programlarında izleyici karşısına çıkar.
Çocukluğu imkansızlıklarla geçmiş, hiç oyuncağı olmamış,
radyo stüdyolarında, tiyatro kulislerinde, sahnede büyümüş, şöhret olduktan
sonra da yıllarca nefes almadan çalışmıştır. İlk evliliği mutsuzlukla bitmekle
kalmaz, ona bir dolu ekonomik sorun da getirir. Birden fazla kez ciddi trafik
kazaları geçirir, dizindeki sakatlıkla savaşır. Uzun yıllar sonra aslında 8
değil, 9 kardeş olduklarını ve kardeşlerinden birinin bir aileye bebekken
evlatlık verildiğini öğrenir.
Bir film senaryosundan fazlası gibidir hayat hikayesi. Tüm
bunlara karşın hep neşeli, hep cıvıl cıvıl, şen şakrak görünür, hayata tutunur
ve onu izleyenleri / dinleyenleri her defasında mutlu eder. Yaş aldıkça
eksilmez enerjisi; yeni projeler peşinde koşmaya devam eder. Nitekim 2019
yılında Oda TV’den Özlem Özdemir’e verdiği video röportajında yeni bir müzikal
şov hazırlığı içinde olduğunu açıklar.
1 Mayıs Nurhan Damcıoğlu’nun doğum günüydü. İyi ki bu dünyaya
gelmiş, iyi ki bize neşe ve mutluluk vermiş. Tesadüf bu ya bir taraftan da
Ramazan ayındayız. O zaman söylesin Nurhan Damcıoğlu o şen sesiyle: “Damcıoğlu Nurhan ben geldim, sizlere neşe
getirdim, kantoculuktur hünerim, şarkı da söyler, raks ederim!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder