Süper Star Eurovision'da

Seninle Üç Dakika

1980 - 1. Bölüm


Eurovision Türkiye’de Yapılabilir


1978 yılında aldığı birincilikten sonra 1979 finalinin de galibi olan İsrail, aynı yılın yaz aylarında Avrupa Yayın Birliği’ne organizasyonu ikinci kez daha üstlenmek istemediğini bildirdi. 



Bunun üzerine 1980 finaline ev sahipliği yapacak bir ülke arayışına giren Avrupa Yayın Birliği, üye ülkelere birer teleks mesajı gönderdi. İstekli ülkelerin 31 Ağustos tarihine kadar başvuruda bulunmaları gerekiyordu. 



Bu haber Türkiye’de büyük yankı buldu. Yarışmada birinci olmak suretiyle organizasyonu üstlenmek Türkiye için kısa vadede hayal gibi görünüyordu. Oysa şimdi elimize kırk yılda bir yakalanacak bir fırsat geçmişti. Üstelik istekli ülkeler arasında yapılacak seçimde, organizasyonu daha önce üstlenmemiş ülkelere öncelik tanınacağı için Türkiye’nin bu konuda şanslı olduğu da söylenmekteydi.


Eurovision Şarkı Yarışması büyük finaline ev sahipliği yapma fikri, aynı günlerde TRT koridorlarını da hareketlendirecek, tartışmalar devletin üst kademelerine kadar sirayet edecekti. Televizyon Daire Başkanı Yılmaz Dağdeviren, TRT’nin pekâlâ Avrupa finalini düzenleyebilecek yeterliliğe sahip olduğu düşüncesindeydi. 



Oysa TRT Genel Müdürü Cengiz Taşer’in bu konuda ciddi endişeleri vardı. Taşer’e göre elimizde mevcut araç, gereç ve kadroyla bu işi yüzümüze gözümüze bulaştırmamız işten bile değildi.


Avrupa Yayın Birliği’ne başvuruda bulunulması için TRT Yönetim Kurulu’nun kararı gerekiyordu. Oysa Yönetim Kurulu’nun yapılacak en erken toplantısı 17 Eylül tarihinde idi. Bu tarihte Avrupa Yayın Birliği’nin verdiği mühlet zaten doluyordu. Nitekim TRT Genel Müdürlüğü, Avrupa Yayın Birliği’nden 17 Eylül’e kadar ek süre talebinde bulundu.


Avrupa Yayın Birliği bu talebi kabul etti ve başvuru süresini uzatıldı. TRT içinde Genel Müdür'le aynı fikirde olanlar da vardı, bu yarışma organizasyonunun altından rahatlıkla kalkabileceğimizi, bunun Türkiye’nin tanıtımı için çok büyük bir fırsat olduğunu ve kaçırılmaması gerektiği fikrini savunanlar da.


Nitekim tezat fikirlerin yansıması önce Turizm Tanıtma Bakanlığı’na, ardından Dışişleri Bakanlığı’na, derken dönemin Kültür Bakanı olan Ahmet Taner Kışlalı’ya kadar uzanacaktı. Tartışmalardan Başbakan Bülent Ecevit’in de haberdar olması için çok uzun bir süre geçmedi. 



Başbakanın emriyle durum bir kez daha masaya yatırıldı ve nihayet 17 Eylül günü yapılan TRT Yönetim Kurulu toplantısında nihai karar verildi. Cengiz Taşer’in toplantıda sıraladığı olumsuz şartlar karşısında Yönetim Kurulu üyeleri de ikna olacak ve 1980 Eurovision Şarkı Yarışması’na sadece yarışmacı olarak katılmak, organizasyonu üstlenmemek kararı kurul tarafından oybirliğiyle alınacaktı.



Söylenenlere göre bu kararın alınmasında Dışişleri Bakanlığının etkisi olmuştu. Zira Televizyon Daire Başkanlığı ve Turizm ve Tanıtma Bakanlığı ve Kültür Bakanlığının ortak isteği yarışmayı üstlenmek için Avrupa Yayın Birliği’ne başvuruda bulunmak iken, yapılan ortak toplantıda Dışişleri Bakanlığı bu öneriyi şiddetle reddetmiş ve yarışmanın Türkiye’de yapılmasının dış politikamız açısından sakıncalı olacağı konusunda görüş bildirmişti. 



Dışişleri Bakanlığının bu itirazının arkasında da yine İsrail meselesinin olduğu, Türkiye’de yapılacak yarışmaya İsrail’in katılmasının “Arap dostlarımızı” kızdıracağı endişesinin açıkça dile getirilmese de fısıltılarla konuşulduğu söyleniyordu.



Türkiye’nin yarışmayı düzenleme fırsatını göz göre göre kaçırdığını düşünenler ve bu işi üstlenmememizin çok daha hayırlı olduğunu düşünenler tartışmaya devam ededursun, Avrupa Yayın Birliği, ekim ayında yarışmayı düzenleyecek ülkeyi açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Açıklamaya göre Avrupa Yayın Birliği’nin bu konu üye ülkelere gönderdiği teleks mesajına ilk cevap veren Hollanda, 1980 yılı Eurovision Şarkı Yarışması’nı düzenlemekle görevlendirilmişti bile.

 “Ajda ve Nükhet Beraber Gitsin!”

Ekim ayı sonunda Avrupa Yayın Birliği’nin Cenevre’de yapılan yıllık toplantısında yarışmaya dair detaylar da netleşti. Toplantıya TRT adına katılan Televizyon Daire Başkan Yardımcısı Tarcan Gönenç’in verdiği bilgiye göre yarışma 19 Nisan 1980 gecesi La Hey’de yapılacaktı, Türkiye, yarışmaya katılacak ülkeler arasında yer alıyordu ve yarışmaya katılacak eseri 22 Mart tarihine kadar Avrupa Yayın Birliği’ne bildirmemiz gerekiyordu.  


Peki şimdi ne olacaktı? TRT yönetimi bu kez nasıl bir Türkiye elemesi yapacaktı?

TRT koridorlarından sızan dedikodulara göre önceki yıllardaki elemelerde ağzı epeyce yanan yönetim bu defa farklı bir eleme yöntemi ile seçim yapmayı düşünüyordu. Bu kez önce şarkı, sonra şarkıcı seçilecekti. TV’de 7 Gün dergisinin 29 Ekim 1979 tarihli sayısında Güneş Tecelli, bu konuda duyduklarını şöyle kaleme alacaktı:


“TRT bir beste yarışması açıp besteyi seçecek ve bunu üç veya dört tane batı müziği sanatçısına okutacakmış. Sonra bu dört sanatçı halkın karşısına çıkacakmış ve en çok oy alan Hollanda’ya gidecekmiş. Bunlar şimdilik ‘miş’li haberler…”


Dedikodu çarkları yine dönmeye başlamıştı. O günlerde gazetelerde çıkan bir haber gündeme bomba gibi düştü. 1980’de Türkiye’yi Ajda Pekkan ve Modern Folk Üçlüsü’nün temsil edeceği söyleniyordu. Ne var ki haberin doğru olmadığı kısa sürede ortaya çıktı. Yarışmanın Türkiye ayağında sürecin nasıl işleyeceği henüz belli olmamıştı. Nitekim bu konuda TRT içinde yapılan toplantı sonrasında kamuoyuna ilk açıklama kasım ayında yapıldı.   


Türkiye finali iki aşamada yapılacak ve her bu iki aşama için iki farklı jüri teşkil edilecekti. Öncelikle Eurovision Şarkı Yarışması’nda Türkiye’yi temsil edecek şarkıcı seçilecekti. Şarkıcının tespitinden sonra ikinci jüri de görevlendirilecek bestecileri seçecekti. Seçilen besteciler seçilen şarkıcıya uygun şarkılar hazırlayacaklar ve yapılacak Türkiye finaliyle bu şarkılar arasından bir tanesinin ülkeyi temsil etmesine karar verilecekti.

TRT yönetimi, bu defa şaibeye meydan vermemek için, görevlendirilecek şarkıcının seçimini yapacak kurulu, çeşitli çevrelerden oldukça geniş bir yelpazede teşkil edecekti. Belli başlı basın kuruluşlarının temsilcileri, Kültür ve Turizm Bakanlıklarından yetkiler, Ankara, İstanbul, İzmir Devlet Tiyatrolarından ve Devlet Operasından temsilciler, müzisyen ve gazeteci sendikalarından elemanlar ve konservatuar temsilcilerinden müteşekkil Seçici Kurul üyelerinin, kimsenin söz söylemesine fırsat vermeden, temsil ettikleri kesimlerin adına oy kullanmaları ve böylece en adil seçimi gerçekleştirmeleri planlanmıştı.

Besteci seçimini yapacak jüri ise Nejat Kenderli, Gürer Aykal, Süheyl Denizci ve Timur Selçuk’tan oluşacaktı. Bu jüri, beş asil, beş de yedek besteci seçmekle yükümlüydü.

Detaylar netleşince her zaman olduğu gibi yine her kafadan bir ses çıkmaya başlamıştı. En çok sorulan soru da şarkıcı ve besteci seçimlerinin neye göre, kime göre yapılacağı idi. O günlerde müzik camiasından yükselen farklı sesler, gazete ve dergilere şöyle yansıyacaktı:

Cem Karaca: “Beni seçerlerse severek ve kıvançla kabul ederim görevi, ancak şarkının sözlerinin topluma iyi ve güzeli verici olmasını şart koşarım.”


Melike Demirağ: “Bugüne kadar gördüğümüz kadarı ile seçici kurullara ahbap dost işleri karışıyor. Beş kişinin beğenisi ile koca bir ülkeyi temsil edecek kişiyi seçmek yanlıştır.”


Özdemir Erdoğan: “Şarkıcı olarak teklif edilse bile tek başıma değil, bir ekip ile birlikte gitmek isterim. Üstelik böyle yarışmalarda erkeklerin pek şansının olmadığını da unutmamak gerek.”


Zerrin Özer: “Bu yıl olmasa bile gelecekteki yıllarda Türkiye’yi Eurovision’da en iyi biçimde temsil edeceğime inanıyorum. 1980 kuşağı gençlerinin popüler müziğimizde devrim yapacağını iddia ediyorum.”


Sezen Aksu: “Uluslararası yarışmada kendime güvenmiyorum ve Ajda’yı öneriyorum.”


Seyyal Taner: “Gidecek şarkıcının önce kendisine inancı olmalı, Batı’nın kurallarını bilip, doğunun mistik kavramlarını kullanmalı.”


Barış Manço: “Bu yıl yarışmaya ben gitmeliyim. Çünkü televizyon tekniği, Batı’daki müzik piyasası konusunda bilgimiz var. Eh, herhalde mikrofon tutmayı da biliyoruz. Yorumculuğumuza da kimsenin diyecek bir şeyi de yok. Çarpıcılık ise, tipimiz de çarpıcı. Yani kısaca ben gidersem Hollanda’ya, ödül bile getiririm. Bundan önce Eurovision’a katılanlar gibi saçmalamayız.”


Ali Kocatepe: “Geniş tabanlı bir jürinin kurulması olumlu. Ancak besteciler neye göre seçilecek? Hangi ölçüler içinde?”

Nükhet Duru: “Seçici kurul beni göndermeye karar verirse seve seve giderim Türkiye’yi temsil etmeye. Ancak geçtiğimiz yıllardaki gibi yarışmalara katılmam, çünkü bu tip çabalar sıhhatli olmuyor.”


Erol Evgin: “Böylesine uluslararası bir yarışmada ulusal espri kazanmış bir sanatçının başarılı olacağına inanıyorum.”


Ali Rıza Binboğa: “Besteciler neye göre seçilecek? Halkın dilindeki eserleri yaratanlar mı, yoksa TRT’ye yakın isimler mi?”


Ajda Pekkan: “Bu kadar yılki yenilgiden sonra akılları başlarına geldi galiba ve beni seçmeye karar verdiler. Eğer bana resmen başvururlarsa tabii seve seve kabul ederim.”


Tüm bu farklı düşünceler bir yana, en ilginç öneri besteci Cenk Taşkan’dan gelecek ve Taşkan, Türkiye’yi temsil etmek üzere Ajda Pekkan ve Nükhet Duru’nun birlikte görevlendirilmesini önerecek, hatta bu ikilinin Nilüfer de dahil edilerek üçlü haline getirilmesinin bile mümkün olabileceğini söyleyecekti.


Söylenenler ve ortaya atılan öneriler jürilerin kararlarını ne derece etkileyecekti? Şimdi herkes merakla seçimleri bekliyordu.



“Bülent Bey, Biz Katılmıyoruz”

30 Kasım 1979 Cuma günü, görevlendirilecek şarkıcıyı seçmekle yükümlü Seçici Kurul, TRT İstanbul Radyosu’nun Mesut Cemil Stüdyosu’nda toplandı. Toplam 28 kişiden oluşan kurul, 4 üyenin eksikliğiyle 24 kişi olarak stüdyoda yerini almıştı.


Bestecilere seçmekle görevli olan Beste Ismarlama ve Eleme Jürisi de Seçici Kurul’a dâhil edilmişti. Bu arada kurulda da değişiklikler olmuş ve ilk belirlenen isimlerden Nejat Kenderli’nin yerine Zekai Apaydın, Timur Selçuk’un yerine ise Ergüder Yoldaş gelmişti.


Toplantıya TRT Genel Müdürlüğü Baş Hukuk Müşaviri sıfatıyla Tekin Gürzumar başkanlık ediyordu. Mine Ongun, Bülent Özveren ve Bülent Varol da TRT temsilcileri olarak Seçici Kurul’da yer alıyordu.


Toplantı sabah saat 10:00’da başladı. Kısa bir tanışmanın ardından her bir üye kendisine verilen 10 dakika boyunca yarışmayla ve seçim usulüyle ilgili görüşlerini dile getirdi. Bütün konuşmalar TRT yetkilileri tarafından banda alınıyordu. Bu bant daha sonra yazıya dökülerek TRT Yönetim Kurulu’na sunulacak ve bu ve bundan sonra yapılacak yarışmada, bu toplantıda dile getirilen hususlar göz önünde bulundurulacaktı. Nitekim toplantı sırasında en çok zikredilen husus, şarkıcının değil, şarkının önce seçilmesi yolunda olacak ve TRT, bir sonraki yıl, Eurovision Şarkı Yarışması şartnamesini bu minvalde hazırlayacaktı.


Bülent Özveren

Seçim için oldukça enteresan bir yöntem belirlenmişti. Seçici Kurul’daki her üç üye bir ismi aday olarak önerme hakkına sahipti. Böylece toplam dokuz isim tespit edildi ve yeşil çuha örtülerle kaplanmış L şeklindeki toplantı masasının tam karşısında hazır edilmiş kara tahtaya Bülent Özveren tarafından tebeşirle yazıldı. Yazılan isimler şunlardı: Ajda Pekkan, Nükhet Duru, Barış Manço, Neco, Modern Folk Üçlüsü, Ayla Algan, Tanju Okan, Sezen Aksu ve İbo.


Adaylar, aşağı yukarı beklenen isimlerdi. O güne dek yurt içinde olduğu kadar yurt dışında da başarılı işlere imza atmış Ajda Pekkan, Neco, Tanju Okan ve Ayla Algan’ın listede olması kadar, o günlerde ülkede çok popüler olan Sezen Aksu, Nükhet Duru ve Modern Folk Üçlüsü’nün adlarının geçmesi de sürpriz değildi.


Listedeki belki de tek sürpriz isim İbo’ydu. “Benim Balonlarım Vardı” şarkısı ile gecikmiş bir şöhret yakalayan İbo (İbrahim Sesigüzel), Norveç’te yaşıyordu ve bir yıl önce Eurovision’a Norveç adına katılacağını açıklayarak adından söz ettirmişti. Her ne kadar bu açıklamanın doğru olmadığı sonradan anlaşılsa da güçlü sesi ve sempatik görüntüsünün yanı sıra yurtdışı bağlantıları sebebiyle de olsa gerek, İbo, Seçici Kurul’un aday listesine girmeyi başarmıştı. 


Kapalı zarf usulüyle yapılan oylama, bir ikinci oylamaya gerek kalmaksızın kesin bir sonuçla nihayetlendi. Oy tasnifi sonunda ortaya çıkan tablo çok netti. Ajda Pekkan 24 kişilik jürinin 18’inden oy alarak birinci seçilmiş, geriye kalan üç oy Modern Folk Üçlüsü’ne, iki oy Nükhet Duru’ya ve bir oy da Tanju Okan’a gitmişti.


Kararı veren kurulda yer alan Bülent Özveren, yıllar sonra bu seçimi şöyle yorumlayacaktı: 

“Avrupa’nın bazı ülkelerinde, yarışma için görevlendirilecek sanatçıyı ülkenin resmi televizyonun yetkilileri seçiyordu. Bunu biz de yapabilirdik ama eğer böyle yapsaydık bizde dedikodu olurdu. Seçici Kurul oluşturma fikri böyle ortaya çıktı. Ancak bu bir nevi kamuflajdı. Sağır sultan bile biliyordu ki böyle bir seçme yapılırsa, çıkacak karar yüzde doksan dokuz Ajda Pekkan olacaktı.”


Nitekim öyle de oldu. 1980 yılı Eurovision Şarkı Yarışması’nda Türkiye’yi Ajda Pekkan temsil edecekti.


Bülent Özveren kararın tebliği için, o yıllarda Ajda Pekkan’ın menajerliğini yapmakta olan Egemen Bostancı’nın Taksim’deki ofisine gittiğinde, kendisini bekleyen sürprizden tamamıyla habersizdi. Egemen Bostancı’nın Seçici Kurul kararını duyunca verdiği cevap kesin ve net oldu: “Bülent Bey, biz katılmıyoruz! Ajda Pekkan görevden affını istiyor.”



Kuşkusuz bu cevap, o anda verilmiş bir karar değildi. Öyle ki Egemen Bostancı, doğacak olası tepkilere karşı Ajda Pekkan’ın ağzından yazılmış basın bildirisini çoktan hazırlamıştı bile. Bildiride Pekkan’ın görevi reddetme nedeni şu cümlelerle izah ediliyordu:

“Üzerime göre dikilmeyen bir elbiseyi giymem isteniyor. Elime bir çıkın veriliyor, içinde ne olduğu belli değil. Eurovision’da söyleyeceğim şarkıyı bilmeden, ses rengime, tarzıma gidip gitmeyeceğini anlamadan nasıl peşinen kabul edebilirim bu görevi? Ya seçilecek beste bana uygun değilse? Ya beğenmezsem, nasıl geri dönebilirim? Bu neye benziyor biliyor musunuz, evde oturuyorsunuz, kapınız çalınıyor, gelen gazinocu, hemen yarın sahneye çık diyor, olacak iş değil... Hem sonra ben profesyonel bir sanatçıyım, amatörlere açık bir yarışmada yarışamam.”


Ne var ki bu hayli sert ve kesin açıklama, basına dağıtılmadan yırtılıp atılacak, ret kararını Bülent Özveren’in hemen oracıkta telefonla TRT yönetimine bildirmesiyle, yoğun bir telefon trafiği başlayacak ve ne olacaksa olacak, üç buçuk saat gibi kısa bir süre sonra Ajda Pekkan, menajeri Egemen Bostancı’yla birlikte İstanbul Radyosu’nda TRT’yle sözleşme imzalarken görüntülenecekti. 



Bu ani karar değişikliğinde neyin ve kimlerin etkili olduğunu biz hiç bilemeyecektik, ancak Ajda’nın basın bildirisinde yer alan kimi tereddütlerin zaman içerisinde gerçeğe dönüşeceğini hep birlikte görecektik.


Süper Star Eurovision’da

‘60’lı yılların başından beri müzik piyasasının içinde olan ve bu sürenin önemli bir bölümünü isminin başında “Süper Star” unvanını taşıyarak geçiren Ajda Pekkan, kariyerinin en büyük riskini aldığının şüphesiz ki farkındaydı. Ancak ülkede Ajda dışında hemen herkes, onun bir şekilde ikna edilmesinden son derece memnundu.


Zaten başından beri Batılı görüntüsü ve şarkılarıyla Batı’ya özentimizin bir simgesi haline gelmiş Ajda Pekkan, bu imajının üzerine inşa ettiği Fransa macerası, Enrico Masias’la Olympia sahnesine çıkışı, yaptığı Fransızca, Yunanca, İspanyolca, Almanca hatta Japonca plaklar, Apollonia ve Tokyo festivallerinde kazandığı başarılarla da bizi batıya karşı temsil edebilecek yegâne şarkıcı olmayı hak ediyordu gözümüzde. 



Dahası o günlerde ülkede de şöhretinin zirvesindeydi Ajda. Mayıs ayında piyasaya çıkan “Süper Star 2” adlı 33’lüğü çok tutulmuş, şarkıları çok sevilmiş, en çok da “Bambaşka Biri” kısa sürede büyük bir “hit”e dönüşmüştü. 



Öyle ki ağustos ayında Ajda Pekkan’ın bu albüm şarkılarını seslendireceği televizyon konseri, ilan edildiği gece bir yanlışlık sonucu yayınlanmayınca kıyametler kopmuş, ülkede günlerce bu olay konuşulmuş, neyse ki konser bir hafta sonra yayınlanınca ortalık durulmuştu.


Ajda’ya ve onun mutlak gözüyle baktığımız başarısına o derece inanıyorduk ki, seçilecek şarkının ne olacağı, nasıl olacağı bile o derece önemli değildi artık.


Ajda Pekkan, TRT yönetimiyle sözleşme imzalamak üzere masaya oturduğunda saatler 18:00’ı gösteriyordu. Bestecilerin seçimi ise ertesi gün, yine İstanbul Radyosu binasında yapılacaktı.


Takvimler 1 Aralık Cumartesi gününü gösteriyordu. Beste Ismarlama ve Eleme Jürisi toplantı saatinde bir eksikle bir araya gelmişti. Jüri üyelerinden Gürer Aykal, Ankara’da bulunduğundan, seçimlerini telefonla bildirecekti. Toplantı, Ajda Pekkan’ın 20 dakika gecikmeli olarak radyo binasına gelmesiyle başladı ve yaklaşık iki saat sürdü. Toplantı sonucunda dışarıda beklemekte olan basın mensuplarına ilk açıklamayı jüri üyelerinden Zekai Apaydın yaptı.


Şartname gereği jüri beş asil, beş de yedek bestecinin yer aldığı iki ayrı liste oluşturmuştu. Yedek listede Selçuk Başar, Doğan Canku, Özdemir Erdoğan, Selmi Andak ve Esin Engin’in isimleri vardı. Asil liste ise Melih Kibar, Turhan Yükseler, Atilla Özdemiroğlu, Şerif Yüzbaşıoğlu ve Cenk Taşkan’dan oluşuyordu.


Böylece Ajda Pekkan’a şarkı hazırlayacak besteciler de belli olmuş, daha önce hiç denenmemiş bambaşka bir yola resmen girilmişti. Bu yıl her şey önceki yıllardan farklı olacaktı. Neler olacağını ilerleyen günlerde hep birlikte görecektik.  

DEVAM EDECEK

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder