Finalin ertesi haftasında Ajda ve kurmayları teker teker Paris’e uçtular.
Önce Ajda’nın terzisi Hayri, son moda kreasyonları incelemek ve final gecesi
için “görülmemiş bir Eurovision kostümü hazırlamak” maksadıyla Paris’e hareket
etti, ardından Ajda’nın ve şarkının yurt dışı tanıtımlarını üstlenmiş bulunan
Betül Mardin soluğu Paris’te aldı. Nino Varon, plak şirketi bağlantıları,
Atilla Özdemiroğlu ise parçanın düzenlemesinin çalışmaları için Türkiye’den
ayrılıp, oradan telefonla Ajda’yı gelişmelerden haberdar ederlerken, son olarak
da yarışmadan sonra bir süre dinlenmeye çekilen ve bu arada Turizm ve Tanıtma
Bakanlığı’nın organize ettiği Turizm Sezonu Açılışı gecesinde bir konser veren
Ajda Pekkan, ekibe katılmak üzere Paris’e gitti.
Aynı günlerde, bugüne dek “yoz müzik” olduğu iddiasıyla şarkıları
TRT denetiminden geçmeyen ünlü arabeskçiler, kendi türlerine yakın buldukları
“Pet’r Oil”in Türkiye’yi temsil etmek üzere seçilmesi karşısında TRT’ye kazan
kaldıracaklar, artık televizyonun kapılarının kendilerine açılması gerektiğini
iddia edecekler, hatta bu konuyla ilgili olarak gerekirse Danıştay’a gidebilecekleri
tehdidini savurmaktan da geri kalmayacaklardı.
Yıllar önce Ajda’yı Fransa’da meşhur edebilmek için epeyce çaba
sarf eden, çeşitli dillerde doldurduğu plakları pazarlayan Philips firması,
Eurovision serüveni boyunca da Ajda’dan yardımını esirgemiyordu. “Pet’r Oil” in
yeni versiyonu Türkçe, İngilizce ve Fransızca olarak Philips’in Paris
stüdyoları, Studio Des Dames’ da kaydedildi.
Şarkı, Fransız Müzisyenler
Sendikası’nın görevlendirdiği elemanlardan oluşan 40 kişilik orkestra
tarafından çalındı, ses kaydını ise daha önce Johnny Hallyday, Paul Mauriat ve
Nana Mouskouri gibi ünlü şarkıcı ve orkestraların kayıtlarını yapmış olan ses
teknisyeni Henri Lousteau yaptı. “Loving On Petrol” adını taşıyan İngilizce
sözler J.C.Ellis adlı bir söz yazarı tarafından yazılmış, “Le Roi Du Petrol” başlıklı
Fransızca sözler ise, aynı zamanda Fransa ve Kanada’da tanınmış bir şarkıcı ve
besteci olan Patrick Loubie tarafından kaleme alınmıştı.
Şarkının düzenlemesi de epeyce değişmiş, daha Batılı bir hale
gelmişti. Bu durum hem Ajda’yı memnun etmiş hem de plak şirketini
umutlandırmıştı. Hazırlanacak 45’lik tüm Avrupa’da piyasaya sürülecek, şarkının
tanıtımı için ne gerekiyorsa yapılacaktı.
Ajda
Damda
Ajda’nın en az şarkının yeni versiyonu kadar güvendiği bir diğer
kozu ise kuşkusuz o günlerde çekilen tanıtım filmi olacaktı. Tanıtım filmi
esprisi ilk kez bu kadar ciddiye alınıyor, filmde Ajda’nın güzelliği kadar
İstanbul’un tarihi ve doğal güzellikleri de şarkının oryantal içeriğine uygun
bir kurguyla gözler önüne serilmeye çalışılıyordu.
Henüz klip sektöründen bihaber televizyon yayıncılığımız için bir
devrim sayılabilecek bu renkli çekim, iki gün boyunca Dolmabahçe ve Topkapı sarayları,
Rumeli Hisarı, Yeşilköy ve İstanbul Televizyonu Kuruçeşme Stüdyoları’nın Boğaz
manzaralı platolarında gerçekleştirildi. Klip için hiçbir masraftan ve emekten
kaçınılmamıştı. Öyle ki Ajda Pekkan, Boğaz’ın ve Topkapı Sarayı’nın panoramik
görüntüsünü alabilmek maksadıyla sarayın damına çıkarılacak, Devlet Balesi
koreografı Oytun Turfanda’nın özenle hazırladığı koreografi eşliğinde şarkısını
damda bile icra edecekti.
Ekipte bir de değişiklik olmuş, Türkiye finalinde ekibe sonradan
dahil olan Aldoğan Şimşekyay ayrılmış, yerine Lale Özdemiroğlu alınmıştı. O
günlerde Grup Doğuş’un bir elemanı olan, yarışmanın başında grubuyla katılması
söz konusu iken daha sonra “iyi görüntü vermedikleri” gerekçesiyle tek başına
gruba dahil edilen Şimşekyay, şarkı Türkiye finalinde birinci olduktan sonra
kadrodan çıkarılması karşısında “Kullanıldım,” diye beyanat verecek, ancak Ajda
Pekkan’la kaçırdığı Eurovision’a gitme şansını, tam 12 yıl sonra,1992 yılında
bu kez Aylin Vatankoş’la yakalayacaktı.
Aslında bir balerin olan ve şarkı söylemekle ilgisi olmayan Lale
Özdemiroğlu (Mansur) ise, çok belli ki şarkının görsel unsurunu desteklemek
için hem vokalist hem de dansçı olarak ekibe alınmıştı. Şarkının söz yazarı
Şanar Yurdatapan’ın kız kardeşi ve besteci Atilla Özdemiroğlu’nun o günlerdeki
eşi olan Lale Özdemiroğlu, zaten başından beri ekibin içindeydi.
Ajda Pekkan’ın tanıtım filminde giydiği kostüm, siklamen rengi,
şalvar pantolonlu bir tulumdu. Bu kıyafet kısa sürede büyük bir moda yaratacak
ve ülkede bütün kadınlar şalvar pantolon giymeye başlayacaktı. Kostümün
belindeki mor kuşak ve Ajda’nın boynuna taktığı beşibiryerdelerle oryantalin altı
iyiden iyiye çizilmiş, siyah uzun peruk ve sallantılı küpelerle de Avrupai bir
“Süper Star”dan bir “Türk Lokumu” çıkarılmıştı.
Tanıtım filminin en esprili yanı ise şarkının anlattıklarını
vurgulamak niyetiyle düşünülmüş mizansendi. Son model bir Mercedes otomobil,
belli ki benzini olmadığı için, koşulmuş iki at tarafından çekiliyor, Ajda Pekkan
atların dizginleri elinde olduğu halde önden giderken, vokalist kızlar da
arabayı arkadan itiyorlardı.
Türkiye’nin özellikle 1979 yılında had safhada
yaşadığı petrol darboğazını vurgulayan mizansenin son karesinde ise ekranda boş
benzin pompasını kameraya doğru uzatan bir el beliriyordu.
Klibin Avrupa
televizyonlarında yayınlanmasından sonra, bu grotesk esprinin Mercedes
markasıyla gurur duyan Almanları kızdırdığı yazılıp çizilecek, ancak bu
söylentinin gerçekliği hiçbir zaman teyit edilemeyecekti.
Yayın yasağının kalkmasıyla beraber tanıtım filmi, televizyonlarda
defalarca ama defalarca yayınlandı. Aynı günlerde “Petrol”ün 45’lik plağı Türkiye’de,
arka yüzünde İngilizce versiyonu olduğu halde piyasaya sunuldu.
45’liklerin yavaş yavaş raflardan kalkmaya başladığı günlerdi. Zerrin
Özer’in kıyametler koparan “Gönül”ü bile, 45’lik satışlarının hızla düşmesini
geciktirememiş, bu durum da zaten korsan plaklar ve bant kayıt stüdyolarıyla
başı fena halde dertte olan plak prodüktörlerini artık sadece 33’lük plak ve
yasal kaset basmaya yönlendirmişti. Bir dönemin çok satan 45’liklerine imza
atmış Ajda Pekkan bile uzun süredir 45’lik plak yapmıyorken, “Petrol”ün gördüğü
olağanüstü ilgi, plağın satışını daha başından garantilemişti.
Plak piyasaya sürüldüğünde
Philips firmasının verdiği tam sayfa ilanlarda “Sadece 1980 Eurovision Şarkı
Yarışması birincisi değil. Bu bir plak olayıdır!” cümleleri yer alıyordu.
Nitekim beklenen oldu ve “Petrol”, bir şubat günü televizyonda dinlediğimiz ve
sevdiğimiz versiyonundan çok daha başka, bambaşka haliyle plak olarak karşımıza
çıktığında, görülmemiş satış rakamlarına ulaştı.
Şarkının yeni hali gerçekten bambaşka idi. Türkiye finali
versiyonunda yer alan konuşma kısmı tamamen çıkarılmıştı. Nakarat
bölümlerinden önce uzun bir “ooooof” çeken vokalist kızların yerine ise o yıllarda
“uzay efekti” denilen elektronik bir ses konmuştu. Şarkının bu kaydında
vokalist kullanılmamış, stüdyo teknolojisinden istifadeyle vokaller de bizzat Ajda
Pekkan tarafından yapılmıştı.
Televizyonun yeni ve iddialı dizisi Dallas’ın ikinci bölümü TRT’nin
tek kanallı siyah beyaz ekranında 13 Nisan Pazar günü yayınlandı. Dizinin hemen
arkasındansa 1980 Eurovision Şarkı Yarışması’na katılan 19 ülkenin tanıtım
filmleri sırasıyla ekrana getirildi. Böylece ilk kez bu denli iddialı olduğumuz
yarışmada, kimlerle ve nasıl şarkılarla mücadele edeceğimiz ortaya çıkıyordu.
Rakiplerimiz belli olmuştu.
“İlk
Beşe Girmemiz Kesin!”
14 Nisan Pazartesi günü Ajda Pekkan, TRT İstanbul Kuruçeşme
Stüdyoları’nda rakiplerinin tanıtım filmlerini izleyecek ve gözünde gözlükleri,
elinde kalemiyle bir akademisyen ciddiyeti içerisinde, izlediği şarkılar
hakkında notlar alacaktı.
Bu heyecanlı dakikaların sonunda gazetecilerin önüne çıktığında
ise baş parmağını fotoğraf makinelerine doğru uzatarak “bu iş tamam” işareti
yapacak, onunla da yetinmeyip ilk beşe gireceğini ifade eden bir hareketle
elini açarak beş parmağını bize gösterecekti.
O gün Ajda’yla yapılan röportaj, takip eden salı günü televizyonda
yayınlandı. Bülent Özveren’in sunduğu “Stüdyo-1” adlı programda, Ajda Pekkan
“Birinciliği garanti edemem ama ilk beşe girmemiz kesin,” diyordu.
Ona göre en
ciddi rakibi “Birkaç plağını dinlemiştim, yıldız olmaya aday,” diye
nitelendirdiği Anna Vissi’nin “Autostop” adlı şarkıyla temsil ettiği
Yunanistan’dı.
Pekkan ayrıca Hollanda, İtalya ve İsviçre’nin parçalarını da
beğenmişti. Ne var ki Ajda’nın favorileriyle yarışmanın sonucu arasında hayli
fark olacak, en büyük yanılma payı ise “Petrol”e denk gelecekti.
Ajda ve kurmay heyeti artık hazırdı. TRT’nin bu konuda ödenek ayıramamasından
dolayı Ajda, ekibindeki bazı elemanları, masraflarını cebinden karşılamak
suretiyle Hollanda’ya götürecekti. Kimler miydi bunlar? Yarışma gecesi, öncesi
ve sonrasında giyilecek tüm kostümleri hazırlayan terzisi Hayri Akduman ve
Ajda’nın saç tuvaletini emanet ettiği kuaförü Veysel Öz.
O ana kadar TRT, bu
yarışma için 1 milyon 750 bin lirayı gözden çıkarırken, Ajda Pekkan çoktan 2
milyon 500 bin lira harcamıştı bile. Muhtemel zafer için hiçbir fedakarlıktan kaçınılmıyordu.
Harcanan paranın ve emeğin sonucunun alınmasına ise artık sadece birkaç gün
vardı.
Kültürel ve sportif alanda dünya çapında başarılara attığımız
imzaların sayısı henüz parmakla gösterilecek kadar azdı. Cumhuriyetin ilanından
bu yana Batıya öykünüyor ve Avrupa’ya kendimizi kabul ettirmeye çalışıyorduk.
Ne var ki bu çabamızı sadece, o yıllarda ortalama popüler müziğin bile
gerisinde seyretmekte olan bir yarışmada dereceye girmeye indirgemiş gibiydik. Avrupalı
olduğumuzu sadece bu yarışmada puan alarak ispat etme gayretimiz kuşkusuz bugün
anlaşılması güç bir iyi niyet içeriyordu. O iyi niyet ve hevesle alkış kıyamet
Hollanda’ya gönderdiğimiz “Süper Star”ımızsaadeta bir savaşçıydı bizim için.
19 Nisan 1980 gecesi, Türkiye’de
sokakların boşalması, ülkede yaşayan herkesin televizyon başında soluklarını
tutması boşuna değildi.
Lale
ve Petrol
Hollanda’nın Lahey şehrinde yer alan Congresgebouw Kongre Merkezi’nin
Prince Willem Alexander Salonu’ndan yapılacak canlı yayın başladığında
Türkiye’de saatler 22.00’yi gösteriyordu.
45 kişilik Metropole Orkestrası
açılış müziğini çalmaya başladığı esnada ekranda uzaydan gelen taşların
parçalanmasıyla oluşan 25 yazısı belirdi. Bu, Eurovision Şarkı Yarışmasının 25’inci
yılını sembolize ediyordu.
Daha sonra sahnede Hollandalı sinema ve tiyatro aktristi Marious
Fluitsma göründü. Yarışmanın 25’inci yılı, daha önce görülmemiş iki yeni
uygulamaya şahit olacaktı. Birincisi, her ülkenin şarkısını kendi sunucusu ile
kendi dilinde anons etmesi, diğer ise daha önce en yüksekten en düşüğe doğru
yapılan ülke puanlamalarının o gece en düşükten en yükseğe doğru yapılacak
olması idi. Bu çoklu sunucu esprisi, sadece 1980 yılına mahsus bir farklılık
olarak kalıp bir daha hiç denenmeyecekken, puanlamaya getirilen yeni sistem,
bundan sonraki yıllar boyunca da bu şekilde uygulanacaktı.
Yayını televizyon ekranından tüm ülkeye ulaştıran ses, yine Bülent
Özveren’di. Radyodan ise TRT radyo spikeri Şebnem Savaşçı anlatıyordu.
Bir
diğer deneyimli TRT sunucusu Başak Doğru, TRT Ankara Stüdyoları’nda Türk
jürisinin oylarını Hollanda’ya bildirmek üzere hazırdı.
Ajda Pekkan’ı sahnede anons edecek sunucunun da Şebnem Savaşçı
olmasına karar verilmişti. Şebnem Savaşçı üstlendiği bu tarihi görevi, yıllar
sonra şöyle anlatacaktı: “Ben Hollanda’ya, yarışmayı radyodan anlatmak için
gittim. Gitmeden önce, o gece sahnede sunuculuk yapacağımı bana kimse söylemedi.
Bunu oraya gidince öğrendim ve hatta giyeceğim kostümü de Hollanda’dan satın
aldım. O gece anons yapmak benim için gerçekten zor oldu. Çünkü bir yandan
radyodan anlatma görevim devam ediyordu. Sıra bana gelince radyo dinleyicilerine
durumu anlatarak mikrofon başından ayrıldım ve ülke yayın kuruluşları için
ayrılmış kabinlerin bulunduğu bölümden sahneye doğru bütün salonu kat ederek
gittim. Ayağımda hiç alışık olmadığım topuklu ayakkabılar, üzerimde uzun bir
tuvaletle salonu bir uçtan bir uca geçtim. Çok heyecanlıydım tabii. Televizyonda
bu kadar çok insanın izlediği bir canlı yayında sunuculuk yapmak alışık olduğum
bir şey değildi. Dizlerim titreyerek anonsumu yaptıktan sonra aynı yolu geri
kat ederek kabine döndüm ve yarışmayı Türkiye’deki radyo dinleyicileri için
anlatmaya devam ettim.”
O gece ilk sırada yarışan Avusturya ekibinin şarkısını
seslendirmesinden hemen sonra sahnede topuklarına kadar uzanan siyah elbisesi
ve kırmızı ceketiyle Şebnem Savaşçı belirdi. Savaşçı’nın Türkçe olarak “Yüzyıllar
önce Hollanda’ya laleyi getiren Türkler, şimdi de ‘Petrol’ü getiriyorlar,”
dediği dakikalarda, Türkiye’de ekran başındaki herkesin göğsü çoktan kabarmıştı
bile.
Ajda Pekkan ve ekibi sahne üzerinde olanca şıklıklarıyla boy
gösterdiklerindeyse kalbimiz ha durdu ha duracaktı.
Şarkının oryantal havasına uygun kıyafetler, Ajda’nın lila rengi
kostümünü tamamlayan siyah peruğu, vokalistlerin antik heykelleri anımsatan
beyaz kostümlerle sahne üzerinde duruşları ve bir köşede elinde darbukası
olduğu halde sahnedeki basamaklara bağdaş kurarak oturmuş Arto Tunç’un o çok
otantik görüntüsü gerçekten göz alıcıydı. Türk ekibi için hiçbir şeyin yolunda
gitmediği provalar esnasında bile yabancı basın Ajda’nın güzelliğini konu
etmiş, Avrupalı kulakların pek de duymaya alışık olmadığı ritimler içeren
“Petrol” değilse bile şarkıcımız, adından epeyce söz ettirmişti.
Yarışma boyunca her gün yayınlanan “Festival Daily News” gazetesinin
17 Nisan tarihli sayısında, baş sayfada yer bulan esprili şiirde Ajda’dan şöyle
bahsediliyordu: “Provalar yolunda gidiyorken, şimdilik favori William Tell, ya
da Madam Butterfly ve Ajda bize iç çektirdi.” Bunun anlamı aşağı yukarı şuydu
ki, Ajda bir şekilde dikkat çekmişti. Ama aynı gazetede günlük olarak
yayınlanan tahminlerde, Türkiye’nin adı başından bu yana hiç ilk sıralarda
geçmemişti. Yine de herkes biliyordu ki ne olursa yarışma gecesi olur ve bazen hiç
umulmayan bir ülke puanları alıp götürebilirdi. En azından bizim buna umudumuz
vardı.
Büyük orkestra için fazla oryantal ezgiler taşıyan “Petrol”, provalar
sırasında da bu yüzden bekleneni vermemişti. Plak haline getirileceği günlerde
yeni düzenlemesiyle daha Avrupai bir havaya bürünen şarkı, orkestra şefimiz
Atilla Özdemiroğlu’nun hazırladığı orkestra partisyonlarıyla tekrar Türkiye
finalindeki o oryantal havasına bürünmüştü. Yarışma şartnamesinde bu konuda
serbesti olmasına rağmen, her nedense kimsenin aklına “playback” kullanmak
gelmemişti. Orkestranın uyum problemi, yarışma gecesi de gayet belirgin olarak
ekranlara yansıdı. O çok güvendiğimiz şarkı, beklediğimiz etkiyi yaratmamış gibiydi.
Ajda gibi bir profesyonelin performans sırasındaki tedirgin yüzü ve huzursuz
bakışları boşuna değildi. Vokalistlerin seslerinin cılız kalması da cabasıydı.
Ajda, sahneyi sıradaki Yunanistan ekibine devrederken, ekran
başındaki bizler için de uzun bir bekleyiş başlıyordu. Daha geride 17 şarkı
vardı.
“Beste
Yapmak Omlet Yapmaya Benzemez!”
Şarkıların birer birer ekrana gelmesinden sonra, “interval act” denilen
puanlama öncesi bölüm başladı. Bu bölümde Dutch Rhythm Steel & Show Band
topluluğu sahne alacak ve ekran başında heyecanla bekleyen herkese, kısa süreli
de olsa bir soluk aldıracaktı. Peşi sıra puanlama başladığında ise heyecan artık
doruktaydı.
Puanlamalarını bildiren ilk ülke olan Avusturya jürisinden
Türkiye’ye gelen üç puan, sevinçten havalara uçurmuştu bizi. Bu hiç de küçümsenmeyecek
üç puanın artarak devam edeceğini umduk bir an da olsa. Sonrasında Fas 12,
İtalya da sekiz puanla Türkiye’yi sevindirecekti. Peki ya diğerleri?..
Puanlama boyunca görüp göreceğimiz tüm puanın bu üç ülkenin
verdikleriyle sınırlı kalacağını elbette bilmiyorduk. Gece, İrlanda’yı temsilen
yarışmaya katılan Johnny Logan’ın birinciliğiyle sona erdiğinde ise ağzımızı
bıçak açmıyordu. En çok bu defa ümitlenmiş ve bu yüzden en büyük bozgunu bu
defa yaşamıştık. Ajda Pekkan ve “Petrol”, 23 puanla ancak 15’inci olabilmişti.
Daha sonra Türkiye’de epeyce tanınıp sevilecek, hatta Burçin Orhon’la
evlenerek “milli enişte”miz olacak Johnny Logan’la ilk kez o gece böylece tanışıyorduk.
“What’s Another Year” adını taşıyan son derece duygusal şarkısıyla Johnny
Logan, uzun bir süre sonra ilk kez bu yarışmada romantizmin zaferini ilan
ediyordu.
İkincilik, yine tipik bir Eurovision şarkısı ve iddialı bir şarkıcıyla
yarışmada şansını deneyen Almanya’nın olmuştu: “Theater” ve Katja Ebstein.
Üçüncülük ise yarışma öncesi bahislerde pek de şans tanınmayan sıradan
şarkısıyla İngiltere’nin olacaktı. “Love Enough For Two” adlı bu şarkı, Prima
Donna adını taşıyan topluluk tarafından seslendiriliyordu.
Ajda Pekkan, kim bilir belki kendisinin bile o kadar da inanmadığı,
ama ülkece peşinde sürüklendiğimiz histerinin etkisiyle sarf ediverdiği iddialı
cümleler sarf ederek ayrıldığı İstanbul’a yarışmadan bir hafta sonra yorgun ve
mutsuz geri döndü. Güçlü durmaya çalışıyordu. Daha hava alanında iken kendisini
karşılamaya gelen gazeteci ordusuna “İkinci kez denemeye hazırım,” diye beyanat
verecekti.
“Ben kendimi tecrübeli sanırdım, meğer çok tecrübesizmişim. İşe çok
geç başladık, her şey çok kısa zaman sığdırıldı. Oysa beste yapmak omlet
yapmaya benzemez. Çok kısa süre içinde çok iyi beste çıkarılamaz,” derken kimi
ya da kimleri suçladığı tartışılırdı belki ama işin doğrusunu yıllar sonra, yaşananları
zamanın süzgecinden geçirip, o günlerde hissettiklerine dışarıdan bakabildikten
sonra şu cümlelerle dile getirecekti: “Benim için zaten baştan bitmişti her
şey. İstemediğim halde gittim, istemediğim şarkıyı söyledim. İstemediğim şeyleri
bana yaptırdıkları için de olmadı tabii.”
Nitekim ülkede “Yine nerede hata yaptık?” tartışmaları ayyuka
çıkarken, hemen bir sonraki yıl için kulisler yapılmaya, dedikodu çarkları
çalışmaya başlarken, Ajda Pekkan sessiz sedasız Amerika’ya gidecek ve uzunca
bir müddet müziğe küserek inzivaya çekilecekti.
Ülkede terör ve şiddet olayları gün geçtikçe artıyor, huzursuzluk
ve korku gittikçe büyüyordu. Aylar boyu oyalandığımız Eurovision Şarkı
Yarışması da bize beklediğimiz sevinci yaşatamamıştı. Gazetelerde sayfalar
dolusu cinayet, ölüm, bombalama, eylem, grev, lokavt haberleri, meydanlarda
mitingler, sokak aralarında çatışmalar almış başını gidiyordu.
Gerçeklerle
yeniden yüz yüzeydik artık. Bir Eurovision masalı daha hüsranla noktalanmış, ama
her masal gibi bir sonrakine de kapısını aralık bırakmıştı. Bir sonraki masalı
yaşamamıza ise henüz biraz daha zaman ve o zaman aralığında da bizi bekleyen bir
ihtilal vardı.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder