Seninle Üç Dakika
1981 - 2. Bölüm
Neco “Bigudi” Takıyor
27 Ekim 1980 Pazartesi günü, şarkıcılar hangi şarkıları seslendirmek istediklerini
TRT yönetimine bildirdiler. Aynı gün Eurovision Düzenleme Kurulu’ndan İzzet Öz,
bestecileri de yanına alarak bir basın toplantısı yaptı ve hangi şarkıcının
hangi şarkıları seçtiğini kamuoyuna açıkladı. Geçen sürede kimi şarkıcılar karar değiştirmiş, verilen firelerden sonra 24 isimden geriye sadece 14 isim kalmıştı.
Bu
safhada, birçok şarkıcının çok beğendiği ve finalde şansını yüksek gördüğü
“Bigudi” adlı şarkı tartışmalara neden olacaktı. Şarkı, konusu itibariyle ancak
bir kadının seslendirebileceği bir şarkıydı ve bu durum erkek şarkıcıların
finalist şarkılar arasından seçebilecekleri alternatif sayısının beşe inmesine
sebep oluyordu.
Bu konuda ilk tepki gösteren Neco olmuş ve şarkıyı seslendirmek
istediğini bildirirken, sözlerin bir erkeğin de söyleyebileceği şekilde
değiştirilmesi için başvuruda bulunmuştu. Neco’nun kafasında bigudilerle verdiği
pozlar o günlerde gazete sayfalarını süsledi. “Eğer seslendirmek üzere beni
seçerlerse, şarkıyı böyle mi söyleyeyim yani,” diye soruyordu Neco.
Nitekim 27
Ekim günü bir araya gelen tüm besteciler, “Bigudi”nin sözlerinin, içeriği değiştirilmeksizin
“erkekleştirilmesinin” uygun olacağını düşündüklerini ve bu konuda kendilerinin
muvafakat verdiklerini beyan eden bir dilekçeye imza attılar.
Artık
yarış, bir nevi şarkıcıların yarışıydı. Kronometreye basılmıştı. Şimdi
şarkıcıların önünde seçtikleri şarkıları kaydetmek için 20 Aralık’a kadar zaman
vardı. Heyecanlı, gerilimli ve şüphesiz bol spekülasyonlu, dedikodulu geçecek
beş uzun hafta.
“Kimin Gideceğini Ancak
Tanrı Bilir.”
Kasım
ayında Kıbrıs Rum Kesimi’nin 1981 yılı Eurovision Şarkı Yarışmasına katılma
kararı aldığı haberi duyuldu. O günlerde Kıbrıs Türk ve Rum kesimleri bir federe
devlet oluşturuyordu ve Avrupa Yayın Birliği’ne üye olan taraf sadece Kıbrıs
Rum Kesimi idi. Ancak uluslararası platformlarda Rum Kesimi’nden hep Kıbrıs
diye bahsediliyor, adadaki Türk nüfus adeta yok sayılıyordu. Türkiye, böylesi
bir yarışmada bu durumu göz göre göre kabul edecek miydi? Gazetelerde yarışmadan
çekilebileceğimize dair haberler çıkmaya başlamıştı. TRT yönetimi kara kara
düşünüyordu. Acaba Dışişleri Bakanlığı ve üst düzey bürokratlar, hepsinden
önemlisi ihtilalden sonra ülke yönetimini devralan askerler bu işe ne diyecekti?
Başından beri yarışmanın politik olduğundan dem vuran ve aldığı kötü dereceleri
hep buna yoran Türkiye, 1979 yılında yine politik bir gerekçeyle yarışmadan
çekilmişti. Peki şimdi ne olacaktı?
Şarkıcılar
tüm bunlardan habersizlermişçesine hummalı bir şekilde çalışmalarına devam
ediyorlardı. Vazgeçenler, karar değiştirenler, hâlâ kararsız olanlarla evlere
şenlik bir hazırlık süreci yaşanıyor, basına da bol bol malzeme çıkıyordu
haliyle. En çok haber konusu yapılan elbette Nükhet Duru’ydu. Nilüfer ve Ajda
Pekkan sıralarını savdığına göre Türkiye’yi bu defa Nükhet Duru’nun temsil
etmesi gerektiğine inananlar çoğunluktaydı. O günlerde Nükhet Duru yarışma
şarkısının kaydını yaptıktan sonra Paris’e gideceğini açıklıyordu basına.
Şarkısını görüntüsüyle bir bütün olarak sunabilmek için Batı’daki son
gelişmeleri yakından takip etmesi gerektiğini söylüyordu. “Eurovision beni
yormayacak değil ama bu çırpınışımın kendim için değil, Türkiye adına olduğunu
da beni seven hayranlarıma duyurmak isterim,” demesi boşuna değildi. Her ne
kadar sözlerini “Eurovision’a kimin gideceğini ancak Tanrı bilir,” diye bitirse
de İrlanda’ya gidecek ekipte kendisinin de olma ihtimalinin çok ama pek çok
yüksek olduğunun herkes kadar o da farkındaydı.
En az
Nükhet Duru kadar iddialı olmaktan çekinmeyen bir başka isim de Neco’ydu.
“Bigudi” savaşından galip çıkmış, söz yazarı Ayşe Irmak Manioğlu tarafından şarkıya
bir erkeğin de söyleyebileceği şekilde, yeni bir söz daha yazılmıştı.
Öte
yandan Neco, “Bigudi” şarkısını seslendirerek rakip olduğu Füsun Önal’la “Nerede
O Eski Tangolar” adlı şarkı için ittifak kurmuş, şarkıyı birlikte
söyleyeceklerini açıklamıştı. Ancak kısa süre sonra bu ortaklık da bozulacak ve
her iki şarkıcı da şarkıyı solo olarak seslendireceklerini açıklayacaklardı.
Özellikle bu şarkıyla Neco çok iddialıydı. Şayet şarkıyı seslendirme görevi
kendisine verilirse, izleyici karşısına Valentino görüntüsüyle çıkacağını ve
müthiş bir şov sunacağını anlatıyordu gazetecilere.
Finalist
şarkılar, 7 Aralık 1980 günü, televizyonun “Öğleden Sonra” kuşak programının
içerisinde ilk kez yayınlandı. Çiçek, böcek ve envai çeşit doğa manzarası
eşliğinde, söyleyen şarkıcıların görüntüleri olmaksızın ekrana getirilen bu
kayıtlar, şarkıların ilk elemeyi geçen versiyonlarıydı.
20
Aralık’a sayılı günler kala, şarkıların ve şarkıcıların arasındaki trafik de yavaş
yavaş durulmaya başlamıştı. TRT yönetimine sunulan ilk dilekçelerden bu yana
bir hayli değişiklik olmuştu listede. Bir süre sonra Şenay ve Çetin Alp de
yarışmadan çekildiklerini açıklamışlardı.
İlk başta beş talibi olan “Dönme
Dolap”a daha sonra her nedense talipli çıkmamış ve şarkı zaten bestecisi Ali
Kocatepe’nin de başından beri istediği gibi Modern Folk Üçlüsü’ne kalmıştı. Ali
Kocatepe, ekibe bir de o günlerde menajerliğini yaptığı Zerrin Özer’i dahil etmiş,
bu haberi bir basın toplantısıyla açıklamıştı.
Daha en başta jüri tarafından
seçilen isimler arasında olmasına rağmen yarışmaya katılmayacağını beyan eden
Zerrin Özer, böylece menajeri marifetiyle bir anda kendini yarışmanın en
iddialı ekiplerinden birinin içinde bulacaktı. Finalde yarışacağı kesinleşen
tek ekipti Modern Folk Üçlüsü ve Zerrin Özer. Jüri ister istemez onları
seçecekti çünkü son duruma göre şarkıya başka talipli çıkmamıştı.
Kesinleşen
listede jüri önüne çıkacak ekipler ve isimler şöyleydi:
Şartname
gereği yarışma şarkılarının ilk versiyonlarına seslerini verenler, jürinin
karşısına çıkmaya baştan hak kazanmış sayılıyorlardı. Dolayısıyla seçilen şarkıcılar
listesinde adları yer almamasına rağmen Seden Kutlubay (Gürel), Ayşegül Aldinç
ve Zeynep Tuğsuz da yarışmacılar arasına dahil edilmişlerdi. Daha en başında yarışmadan
çekilen Sezen Aksu ise listede yer almıyordu.
Jüri,
tüm yarışma şarkılarını toplam 22 farklı versiyonla dinleyecekti. Nitekim
dinledi de. Büyük jürinin İstanbul Radyosunda bir araya geldiği gün, takvimler
20 Aralık Cumartesi gününü gösteriyordu. Bantlar sırayla çalındı, salondaki
herkes kulak kesildi ve hemen sonrasında heyecanlı oylama başladı.
Bozuk Bantın Esrarı
“Dönme
Dolap”, tek bir versiyonu olması nedeniyle oylama dışıydı. Jüri, diğer beş
şarkının alternatif yorumları arasından karar verecekti. Her şarkının farklı
versiyonlarından en az 28 oy alan birinci ilan edilecek, şayet oy sayısı
yetersiz kalırsa ikinci tura geçilecek, ikinci turda da en az 22 oy şartı
aranacaktı. Büyük jürinin üç turda tamamladığı oylama sonucu açıkladığında, ortaya çıkan tablo sürprizlerle doluydu.
Zaten
başından beri iddiasız bir şarkı olan “Dostluk”, henüz fazla tanınmayan bir
şarkıcı olan ve o güne dek yaptığı birkaç plakla adını duyurmaya çalışan
Kayahan tarafından seslendirilecekti. Kayahan, 39 oyla finale kalmıştı.
Yine
bir başka amatör şarkıcı, adını ilk kez 1979 yılında Kelebek gazetesinin düzenlediği
Altın Mikrofon Yarışması’yla duyurmuş ve bir 45’lik plak yapmış olan Coşkun
Demir, finalde “Miras” adlı şarkıyı seslendirmeye hak kazanmıştı. Coşkun Demir’in
jüriden aldığı oy sayısı 29 idi.
Füsun
Önal, herkesin beklediği üzere “Bigudi”yle final şansını yakalamış, o da ikinci
turda 33 oy alarak finalistler arasına girmişti.
“Nerede
O Eski Tangolar” adlı şarkıyı seslendirme hakkı Neco’nun aldığı 18 oya karşılık
21 oyla İbo’nun oluyor ve bu sonuç herkesi şaşkınlığa uğratıyordu.
Asıl
sürprizse “İstanbul İstanbul” şarkısında saklıydı. Parçayı seslendirmek üzere
Nükhet Duru değil, Ayşegül Aldinç seçilmişti. Üstelik 32’ye 8 oy gibi çok açık
bir farkla jüri tercihini Ayşegül Aldinç’ten yana kullanmıştı.
Bu haber
müzik çevrelerinde bomba etkisi yaratacaktı. Nasıl olur da finalist olmasına,
hatta Türkiye’yi temsil etmesine neredeyse kesin gözüyle bakılan Nükhet Duru,
bu kadar büyük bir farkla yarışma şansını amatör bir şarkıcıya kaptırabilirdi?
Doğrusu herkesin aklı epeyce karışmıştı. Anlaşılan peşin favori gösterilmiş
olmak, tıpkı 1978 yılında olduğu gibi, Nükhet Duru’ya bir kez daha yaramamıştı.
Belki de işin içinde başka işler vardı. Nitekim sonuçların açıklanmasının hemen
ertesinde çıkacak söylentiler, kısa zamanda suçlamalara dönüşecek ve ortalık
adamakıllı karışacaktı.
Nükhet
Duru ve Neco, sonuçların açıklandığı gece Ankara’daydılar. Arı Sineması’nda
sahnelenen “Nükhet Duru Şov” adlı gösterinin perde arasında haber kendilerine
ulaşacak ve her ikisinden de yorum almak üzere orada bekleyen basın
mensuplarına, gösteriden iki saat sonra şarkıcıların bir basın toplantısı
düzenleyeceği duyurulacaktı.
Toplantıda ilk konuşan Nükhet Duru oldu: “Üzüldüm
ama aklandım. Büyük jüri, 24 şarkıcıyla birlikte beni de seçtiği günden beri
sürekli ‘Artık yarışmanın bir anlamı kalmadı. Nasılsa Nükhet gidecek. Boşuna
yarışma yapıyorlar,’ şeklinde söylentiler dolaşmaya başlamıştı. Böylece
halkımın gözünde görevimi yapmış ve aklanmış oldum. Jürinin kararına
saygılıyım. Yalnız benim yarışma bandımın son derece kötü kaydedildiği ve
sesimin bile duyulmadığını söylediler. İstanbul’a döner dönmez ilk işim bandımı
dinlemek olacak.”
İşte
asıl haber buydu. Sonuçların açıklanmasının üzerinden birkaç saat geçmeden jet
hızıyla Nükhet Duru’ya ulaşan ve onun da ilk ağızda basına açıklamaktan
kaçınmadığı bu haber doğruydu. Jürinin şarkıları dinlediği esnada Nükhet Duru’nun
bandında problem çıkmış, bant birkaç defa başa alınmış, ancak sesteki boğukluk giderilememişti.
İddialara göre o esnada bir jüri üyesi bandın anlaşılamadığını ve yeniden
dinlenmesi gerektiğini söyleyecek ama bu teklifi kabul görmeyecekti.
Peki
bant nasıl bozulmuştu? Stüdyodan temiz çıkan ve TRT’ye teslim edilen bant durup
dururken bozulabilir miydi? Yoksa biri ya da birileri tarafından kasıtlı olarak
mı bozulmuştu? Öyle bile olsa, bandın bozuk olması eleme sebebi olabilir miydi?
Bu haber, gün geçtikçe ortaya çıkacak ayrıntılarla günler boyu konuşulacak ama
yine de kimse işin içinden çıkamayacaktı.
Tıpkı
Nükhet Duru gibi, favoriler arasında gösterilmesine rağmen elenen Neco da kırgın,
hatta kızgındı ve şöyle söylüyordu: “Sonu ‘vizyon’la biten bütün yarışmalarda
görüntü ve ses bütünlüğü vardır. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, bunu Türkiye’de
başarabilecek iki kişi var: Bunlardan biri benim, Öteki ise Nükhet Duru. Bu
yönü ile oylama yanlış. Seçimi halk yapmalıydı.”
29
Aralık 1980 günü piyasaya çıkan Hey dergisinin başyazısında Doğan Şener, eleme
günü yaşananları “Vay Nükhet Duru’nun başına gelenlere!” başlığı altında, şu
cümlelerle kaleme alacaktı: “Stüdyolarda stereo olarak hazırlanan bantlar,
İstanbul Radyosunun ‘ampex’lerinde mono olarak dinleniyor. Teknik düzen olarak
radyo adına utanç verici bir şey. Detay yok, tiz yok, bas yok, ‘midrange’
dediğimiz orta sesler yok. Üstelik iyi ya da kötü tüm şarkıcıların sesleri
duyulduğu halde Nükhet Duru’nun seslendirdiği ve Mazhar-Fuat-Özkan üçlüsünün
vokal yaptığı ‘İstanbul İstanbul’ kısık sesle çalınıyor ve sisler arasından
geçip giden bir gemi gibi hiçbir şey anlaşılamadan bitiyor... Böylece
Türkiye’nin en iyi yorumcularından biri, radyoevindeki kumanda odasına mı,
yoksa bandın hazırlandığı stüdyoya mı ait olduğu belli olmayan bir azizliğe
kurban gidiyor.”
Nükhet
Duru’nun elenmesi, sırlarla dolu hikâyesiyle gündeme damgasını vurmuştu. Bozuk
bandın esrarı kolay kolay çözülecek gibi değildi. Üstelik o günlerde ortaya
başka iddialar da atılacaktı. Söylenenlere göre Ayşegül Aldinç bir süredir jüri
üyelerinden biriyle aşk yaşamakta idi.
Nükhet Duru’nun ise yine o günlerde ülkedeki
büyük bir basın kuruluşunun sahibiyle aşk yaşadığı biliniyordu. Basının Nükhet
Duru’yu adeta koruma altına alan ve Ayşegül Aldinç’i seçildiğinden dolayı neredeyse
suçlayan tavrında bu aşk hikayelerinin ne kadar payı olduğunu ise elbette kimse
kestiremiyordu. Sözün özü, yine dedikodunun bini bir paraydı.
Gerçek “Şarlo” Elendi!
“İstanbul
İstanbul”un bestecisi Cenk Taşkan’ın işin peşini bırakmaya niyeti yoktu. TRT’ye
gönderilen bandın bir kopyasının elinde olduğunu ve hiçbir bozukluk
bulunmadığını söylerken, jüriye dinletilen bandın nasıl bozulduğunu anlamadığını
söylüyor ve gazetecilere bandın elindeki kopyasıyla pozlar veriyordu.
Bu
arada Nükhet Duru da üstü kapalı göndermeler yapmaktan geri kalmıyordu. Gazetecilere
anlattığı Şarlo hikâyesi boşa değildi: “Şarlo’nun yaşamının son demlerinde bir
yarışma düzenlenir. Adına da ‘Şarlo’yu en iyi taklit edenler yarışması’ denir.
Fakat Şarlo, kişilerin koşullanmasını ortaya çıkarmak için bir muziplik
düşünür. Şarlo kılığına giren ve boyanan diğer yarışmacılarla birlikte
yarışmaya kendisi de katılır. Çıkarlar jürinin önüne ve sunarlar taklitlerini.
Sonuç mu? Gerçek Şarlo altıncı seçilir!”
Aynı
günlerde bir başka karışıklık da “Dönme Dolap” cephesinde yaşanmaktaydı.
Söylenenlere göre Zerrin Özer, sonradan dâhil olduğu ekipte vokalist konumunda
kalmaktan son derece rahatsızdı. Şarkıcının iddiasına göre, şarkının ve ekibin
lanse edilişinde kendi ismi hep geri plandaydı ve bu durumda kariyerinin henüz
çok başında olsa da isim yapmış bir solist olarak söz konusu ekipte bulunmanın
onun için bir manası yoktu. Bu yüzden Ali Kocatepe’yle arasında sürtüşme
çıktığı haberleri yansıyordu basına.
Madalyonun diğer yüzündeyse tam aksi yönde
bir haber vardı: Dedikodulara göre Zerrin Özer’in Ali Kocatepe’nin emrivakisiyle
gruba dâhil olmasından Modern Folk Üçlüsü hiç de memnun değildi ve hatta bu
durum, üçlünün arasına kara kedi girmesine bile neden olmuştu.
“Nerede
O Eski Tangolar” ekibinden gelen haberler de iç açıcı değildi. Şarkının
bestecisi Olcayto Ahmet Tuğsuz ve jürinin yorumcu olarak seçtiği İbo arasında
soğuk rüzgarlar esiyordu. Tuğsuz, İbo’ya eşlik edecek vokalistleri değiştirmek
istiyordu. Düşündüğü isimler arasında Tuğsuz’un kuzeni Zeynep’in de olması
İbo’yu çileden çıkarmıştı. İbo, Tuğsuz’un vokalistleri değiştirmeye yetkisi
olmadığını iddia ediyor, şarkıcı seçimi esnasında elenen Zeynep Tuğsuz’un
yarışmaya tekrar dahil olması için böyle bir fikir öne sürüldüğünü söyleyerek
besteciyi itham ediyordu.
Olcayto Ahmet Tuğsuz, o günlerde yaşananları yıllar
sonra şu cümlelerle anlatacaktı: “Ben zor bir adamım. İbo da öyleydi. Hatta bir
gün bir şeyler duydum. İbo yine bir şeyler söylemiş. O kadar sinirlendim ki
fırlayıp evine gittim. Basına sürekli olumsuz bir şeyler söylüyordu. Oysa gelip
bana söylese aramızda konuşacağız. Bunlar bize puan kaybettiriyordu. Bir anda
anlaşamayan besteci ve şarkıcı olmuştuk. Nitekim bir yerden sonra ben de pes
ettim.”
“İstanbul
İstanbul” cephesinde Cenk Taşkan’ın Danıştay’a başvurma kararından, şarkısını
yarışmadan çekme düşüncesine kadar türlü türlü haberler ortada dolaşmaya devam
ediyordu.
Oysa bunların hiçbiri gerçeğe dönüşmeyecek, Nükhet Duru'nun ikna etmesiyle Cenk Taşkan, kararı kabullenerek yarışmaya devam etme kararı alacaktı. Buna karşın Nükhet Duru’nun demeç üzerine demeç
verdiği o günlerde, yine çok belli ki Ayşegül Aldinç’i kastederek getirdiği
yorum da enteresandı: “50 kişilik bir orkestrayla yurt dışına çıkacak amatör
bir arkadaşın durumunu düşünün. Ne yapabilir? Heyecandan ölebilir. Ben 35
lirayla sahneye çıktığım zaman zangır zangır titrerdim.”
Bu
arada yarışmaya Kıbrıs Rum Kesimi’nin de katılacak olmasından doğan rahatsızlık
Dışişleri Bakanlığı’ndan bir yetkilinin basına yaptığı açıklama sonrasında
gündem dışı kalmıştı. Kıbrıs’ın tüm uluslararası ilişkilerde adının Kıbrıs
olarak geçtiği belirtiliyor ve her ne kadar yarışmada temsil edilen taraf
Kıbrıs Rum Kesimi olsa da adının Kıbrıs diye lanse edilmesinin yarışmadan
çekilmemiz için bir sebep olamayacağı ifade ediliyordu. Zaten ortalık bu kadar
şenlik kıyametken kimsenin işin politik cephesiyle ilgilenecek hali de yoktu.
“Ayrı Dünyaların İnsanıyız”
Büyük
jürinin seçtiği şarkıcıların görüntülü kayıtları o hafta içinde TRT Ankara
Televizyonu Orkut Stüdyosu’nda yapıldı. Tüm finalistlerin belirlenen sırayla
kamera karşısına geçtiği çekimler, yarışma için özel hazırlanmış olmasına
rağmen sıradan eğlence programlarındakinden pek de farklı olmayan dekorun
önünde gerçekleştirildi.
Çekimlerden
gazetelere yansıyan karelerdeki en ilginç detay, artık yarışmayla ilgisi kalmamış
olmasına rağmen Nükhet Duru’nun da çekimlerin yapıldığı gün orada olmasıydı.
O
günlerde hâlâ devam etmekte olan müzikal gösterisi nedeniyle Ankara’da bulunan
Nükhet Duru, nedendir bilinmez, çekim günü finalistleri ziyarete gelmiş ve tüm
yarışmacılarla gazetecilere poz verilmişti.
Vermişti vermesine ama herkes için
en şaşırtıcı olanı hiç kuşkusuz Nükhet Duru ve Ayşegül Aldinç’in aynı karede
gülerek ve birbirlerine sarılarak göründükleri samimi pozdu.
Üstelik Nükhet
Duru, Ayşegül Aldinç’e “Aman heyecana kapılıp her şeyi mahvetme,” diyerek
destek ve moral de vermişti. Basın, bu davranışı “Bravo Nükhet Duru’ya, bravo
sportmence yarışabilene!” cümleleriyle gazete sayfalarına taşıyacak, Nükhet
Duru’nun bu ani manevra değişikliğinin ardındaki sebep ise hiçbir zaman
anlaşılamayacaktı.
Ayşegül
Aldinç’se çekimlerden sonra basın mensuplarının sorularına şöyle cevap
veriyordu: “Şarkının okunmasını önce bana teklif etti Cenk Taşkan. Bundan
Nükhet Duru’nun da haberi vardı, üstelik o da istiyordu. Ben hiç ümitli
değildim. Sadece bir anı olarak elimde kalması için kendi gayretlerimle
stüdyoya girdim... Şu anda amatörüm. Konuya yaklaşımım amatörcedir. İşte bu
nedenle, kimse benden çekinmesin. Aynı ortamda müzik yapmayacağız. Ayrı
dünyaların insanıyız. Eğer o düşüncede olsaydım, şimdiye kadar çoktan müzik
piyasasında çıkar ve rahatça şöhret olurdum... Bu nedenle kimse tedirgin
olmasın, korkmasın.”
Finalist
şarkıları yeni yorumcularıyla halka tanıtan çekimler, 28 Aralık Pazar gecesi, o
günlerde televizyonun en çok izlenen dizisi olan “Dallas”tan hemen sonra yayına
girdi. İlk sırada Kayahan geldi ekrana. Yanında vokalist olarak dört genç kız
vardı: Şenay Algaç, Melek Köseoğlu, Mücella Bilgin ve Merih Atalay.
İkinci
sırada İbo vardı. İbo da Rüya Ersavcı, Hülya-Esra Çetinel kardeşler ve Lale
Argun’dan oluşan dört kişilik vokal grubuyla gelmişti ekrana.
Ayşegül
Aldinç şarkısını seslendirirken
vokalde deneyimli bir isim, Bora Ayanoğlu eşlik ediyordu ona.
Elemelere
gönderilen bantta Ayanoğlu’nun yanı sıra Coşkun Demir ve Arto Tunç da Aldinç’e
vokal yapmıştı ancak çekim günü Tunç’un şehir dışında bulunması, Coşkun
Demir’in ise bir başka şarkıyla finalist olması nedeniyle çekimde Aldinç’e
sadece Bora Ayanoğlu eşlik etmişti.
Coşkun
Demir ve Füsun Önal’ın vokalistleri aynıydı. O günlerde ünlü
şarkıcıların sahne ve plak çalışmalarında yanlarından ayırmadıkları
Jeyan-Nükhet-Sumru üçlüsü, her iki şarkının çekimlerinde de aynı kostümlerle çıktılar kamera karşısına.
Zerrin
Özer ve Modern Folk Üçlüsü, daha önce söylendiğinin aksine, bir vokal grubu desteği almadan çıkmışlardı kamera karşısına.
Çekimler, jürinin de dinlemiş olduğu bantlardaki kayıtların üzerine “playback”
yapılarak gerçekleştirilmişti. Büyük orkestranın ve şarkıcıların orkestra
eşlikli icra çalışmaları bundan sonra başlayacaktı. Şimdilik sadece bilgi
edinmiştik şarkılar hakkında. Yarışmanın bundan sonrasının çok daha heyecanlı
geçeceği aşikardı.
Şarkıların
ekrana geldiği gecenin sabahında, daha finalist şarkıları ve şarkıcıları
beğenip beğenmediğimizi, kimi daha şanslı bulduğumuzu filan konuşmaya fırsat
kalmadan, gazete manşetlerine çıkan haber, Eurovision gündemine yeni bir bomba
düşürüyordu.
Gece, biz ekranda Modern Folk Üçlüsü ve Zerrin Özer’in seslendirdiği “Dönme Dolap”
şarkısını izlerken Zerrin çoktan kararını vermişti. Haberin başlığı dört
kelimeydi: “Zerrin özer Eurovision’dan Çekildi!”
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder