Seninle Üç Dakika
1981 - 1. Bölüm
Küçük Jüri, Büyük
Jüri, Halk Jürisi
7 Nisan 1980’de Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, yedi yıllık
görev süresini doldurarak köşkten ayrılacak, yerine Cumhuriyet Senatosu başkanı
İhsan Sabri Çağlayangil vekalet etmeye başlayacaktı.
Önce Sivas’ta, ardından
Çorum ve Fatsa’da başlayan olaylar güçlükle yatıştırılabilecek, çıkan
çatışmalarda hayatını kaybedenlerin sayısı basına çelişkili ifadelerle
yansıyacaktı. Ülkenin bütünü kadar mecliste de karışıklık hüküm sürüyor, yeni
Cumhurbaşkanının seçimi konusunda bir türlü mutabakat sağlanamıyor, belirsizlik
giderek artıyordu. 19 Temmuz günü eski başbakanlardan Nihat Erim, uğradığı
silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti.
Aynı günlerde henüz cinsiyet
değiştirme ameliyatı olmamış Bülent Ersoy’un tanga mayosuyla Bostancı sahilinde
gazetecilere yakalanması manşetlere taşınacak ve bu haber haftalarca gündem
konusu olacaktı.
TRT’nin
1981 Eurovision Şarkı Yarışması’na katılma kararı 13 Haziran 1980 günü
açıklanmıştı. Türkiye finali için start
1980 yılı temmuz ayının son haftasında verildi. TRT Yönetim Kurulu yarışma
şartnamesini ve bütçeyi onaylamıştı.
Şartnameye göre yarışma yine dileyen
herkese açıktı; bestecilere sipariş verme usulünden vazgeçilmişti. Bu defa üç
aşamalı bir eleme yapılacaktı. Öncelikle gönderilen bütün eserler TRT’nin
çeşitli ünitelerinin temsilcileri ile televizyon ve radyo prodüktörlerinden
oluşan küçük jüri tarafından değerlendirilecek ve bu jüri en az 15, en çok 30
şarkıyı seçerek büyük jüriye sunacaktı. Büyük jüri, adından da anlaşılacağı
üzere oldukça geniş bir çevreden seçilmiş üyelerle oluşturulacaktı. Ankara,
İzmir ve İstanbul Devlet Konservatuarlarından çeşitli basın organlarına, Devlet
Opera ve Balesi Genel Müdürlüğünden hafif müzik sendikalarına dek farklı
gruplardan temsilcilerin yer alacağı bu kalabalık jüri, önüne sunulan eserlerin
sayısını en az beş, en çok 10’a indirecekti. Finalde ise Türkiye’yi temsil
edecek şarkı, 17 ilde oluşturulacak halk jürilerinin oylaması sonucu
belirlenecekti. Yarışmaya katılmak için verilen son tarih ise 10 Ekim’di.
İhtilalin Gölgesinde
Eurovision
11
Eylül 1980 gecesi, TRT spikeri Mesut Mertcan radyoda 23.00 haberlerini
okuduktan sonra evine dönmüş, yemek yemekteydi. Telefonu çaldı. Arayan, Televizyon
Daire Başkanı Muammer Yaşar Bostancı’ydı. Acilen bir toplantı yapmaları
gerektiğini söylüyordu Bostancı. Kısa bir süre sonra bir askeri araba Mesut
Mertcan’ı evinin önünden aldı ve doğruca Genelkurmay Başkanlığı’na götürdü. TRT
Genel Müdürü Doğan Kasaroğlu da oradaydı. Saatler sabaha karşı 04.00’ı
gösterirken tüm Türkiye, ordunun ülke yönetimine el koyduğu haberini Mesut
Mertcan’ın radyodan okuduğu Milli Güvenlik Konseyi bildirisinden öğrenecekti.
Eurovision
Şarkı Yarışması elemelerine katılmak için bestecilere verilen süre 10 Ekim Cuma
akşamı saat 17.00’da dolduğunda yapılan ilk açıklama, Eser Teslim Alma Kurulu’ndan
geldi. Yarışma için TRT’ye tam 84 eser teslim edilmişti. Bu sayı, önceki
yıllara göre neredeyse yarı yarıya düşüktü. Üstelik eser teslim süresinin
bitişinden bir gün önceye kadar sadece 12 şarkı teslim edilmiş, geri kalan
bütün eserler son gün TRT’ye ulaştırılmıştı. Anlaşılan o can sıkıcı ihtilal
günlerinde kimse yarışmaya katılmak için pek de can atmıyordu.
Tabii
bunda önceki yıllarda alınmış kötü derecelerinde etkisi vardı mutlaka. Süper Star
Ajda Pekkan’ın bile başarısız olduğu yarışmada bundan daha fazla ne yapılabileceği
konuşuluyor, kimse daha parlak bir fikir bulamıyordu. Üstüne üstlük tam da o
günlerde Avrupa ülkelerinde gündeme gelen Türkiye’ye vize uygulaması
karamsarlığı daha da arttıracaktı.
Nitekim
yarışmaya artık kendisinin gitmesi gerektiğini ısrarla savunan ve bu inançla
tam sekiz şarkı hazırlayarak elemelere göndermeyi planlayan Barış Manço, vize
uygulamalarını protesto etmek için yarışmaya katılmayacağını o günlerde
açıklayacak ve: “Avrupa bizi istemiyor. Ulusal gururumuz söz konusudur. Bu
nedenle bu yarışmaya katılmamamız gerektiğini savunuyorum,” diyerek tepkisini
dile getirecekti. Görünen oydu ki, bu defa baştan ümitsizdik. Yine de tüm
bunlara rağmen kendimizi bir kez daha kaptırıp, yarışmayı her şeyden çok
önemseyeceğimiz günlerin eli kulağındaydı.
Eserlerin
tesliminden beş gün sonra, 20 kişiden oluşan ve Bülent Özveren ve Bülent
Varol’un yanı sıra Ümit Tunçağ, Yavuz Aydar, Nejat Çetinok gibi deneyimli TRT yapımcılarının
da içinde olduğu küçük jüri toplanacak ve büyük jüriye sunmak üzere seçeceği 15
şarkıyı belirleyecekti. Bu süreç son derece hızlı ilerledi ve seçilen şarkı ve
şarkıcıların kimler olduğu konusunda en ufak bir tahmin yürütmeye zaman kalmadı.
Büyük jüri, küçük jürinin seçtiği 15 şarkıyı dinlemek üzere toplandığında,
takvimler 18 Ekim’i gösteriyordu.
İstanbul
Radyosu’nda bir araya gelen tüm büyük jüri üyeleri için o gün zor bir gün
olacaktı. Jüri Başkanı TRT Baş Hukuk Müşaviri Ahmet İşeri, sırayla dinlenecek
her şarkıdan önce şarkının rumuzunu ve numarasını anons ediyor, üyelerden Nejat
Çetinok şarkının sözlerini yüksek sesle okuyor, daha sonra şarkının
dinlenmesine geçiliyordu. Oylamada her jüri üyesi önündeki formda dinlediği
şarkının rumuzunun karşısına artı veya eksi işareti koyacak, böylece şarkıyı
beğenip beğenmediğini ifade edecekti. Daha sonra bu artı ve eksiler toplandı ve
çoğunluk oylarıyla yarı finale kalması kesinleşen altı şarkı belirlendi. Bu
şarkılar ve jüriden aldıkları puanlar şöyleydi:
Sabah
09.00’da başlayan toplantıya öğle yemeği arası verildiğinde saatler 12.30’u gösteriyordu
ancak jürinin işi burada bitmemişti. Yarışma şartnamesine göre jüri, yarı
finale bıraktığı altı şarkıyı seslendirmesi için uygun gördüğü şarkıcılara
öneri götürecekti. Yani şarkıların elemelere gönderilirken kimler tarafından
seslendirdiği bu defa önemli değildi. Yemekten sonra tekrar toplanan jüri, önce
finale bıraktığı altı şarkıyı yeniden dinledi, ardından da şarkıcı isimlerini
belirlemek için yapılacak oylamaya geçildi.
Yapılan
önerilerle, salonda bulunan kara tahtaya kadınlı erkekli kırk şarkıcının adı
yazıldı. Tıpkı bir sene önce Ajda Pekkan’ın Türkiye’yi temsil etmek üzere
seçilmesi sırasında yapılmış oylamaya benzer bir yöntem uygulandı ve seçilecek
şarkıcıların en az 20 üyeden oy alması şartı arandı. İlk oylama sonucu barajı
aşabilen çok az sayıda isim olunca, barajın altında kalan isimler için ikinci
bir oylamayla yapıldı ve böylece şarkıları seslendirmesi için teklif
götürülecek 24 şarkıcının adı belirlendi.
Seçilen
isimlerin hemen hepsi o günlerin popüler isimleriydi. Ajda Pekkan, Nükhet Duru,
Sezen Aksu, Zerrin Özer, Seyyal Taner, Şenay, Füsun Önal, Nur Yoldaş, Bilgen
Bengü ve Nükhet Ruacan seçilen kadın şarkıcılardı. Erkek şarkıcılarda ise şu
isimler vardı: Çetin Alp, Esin Engin, Ersan Erdura, Erol Evgin, Özdemir
Erdoğan, Coşkun Demir, Mazhar-Fuat-Özkan, Atilla Atasoy, İbo, Modern Folk
Üçlüsü, Neco, Engin Evin. Görülmekteydi ki bu seçimin pek de ayakları yere
basan kriterleri yoktu. Sanki daha çok kişisel tercihler etkin olmuştu
isimlerin belirlenmesinde. Yine de sayının bu denli fazla olması yüreklere su
serpecek gibiydi. En doğru şarkıyı en doğru şarkıcıyla denkleştirme ihtimali
çok fazlaydı ve bu yöntem sayesinde sonuç beklenenden de umut verici
olabilirdi.
|
Büyük jüri toplu halde. |
Büyük
jüri, aynı gün içerisindeki üçüncü seçimini de halk oylamasının
gerçekleştirileceği illeri belirlemek için yaptı. İstanbul, İzmir ve Ankara
asil şehirlerdi. Geriye kalan 14 şehir için, her coğrafi bölgeden iki şehir
belirlenmek üzere bölge bölge kuralar kura çekildi ve böylece oylamaya
katılacak iller belirlenmiş oldu. Bu iller şöyle sıralanıyordu: Bursa,
Balıkesir, Aydın, Muğla, Antalya, Kahramanmaraş, Kayseri, Sivas, Giresun,
Gümüşhane, Erzincan, Bitlis, Gaziantep ve Mardin.
Yarışmanın
Türkiye ayağında ikinci etap da tamamlanmıştı. İsimleri önerilen şarkıcılar,
yarı finale kalan altı eseri dinlemek ve seslendirecekleri şarkıları seçmek
üzere 23 Ekim Çarşamba günü İstanbul Radyosu Mesut Cemil Stüdyosu'nda bir araya
geleceklerdi. Önceki yıllara kıyasla o güne dek son derece sessiz ve sakin
devam eden yarışma, bundan sonraki seyrinde yine en az eskisi kadar heyecanlı
ve hareketli günlere gebeydi. Bunun ilk ipuçları, jüri tarafından şarkıcılara
yapılan davetin hemen ertesinde ortaya çıkacaktı.
“Nükhet Duru’ya İyi Şanslar!”
Nitekim
birkaç gün içinde yine hem seçilen şarkılardan hem de seçilme yönteminden
memnun olmayanların sesleri yükselmeye başlayacaktı. Önce jürinin belirlediği
isimler arasında yer alan kimi şarkıcılar, yarışmaya katılmayı düşünmediklerini
açıkladılar. Ajda Pekkan henüz bir önceki yarışmanın hezimetini üzerinden
atabilmiş değildi. O günlerde yurtdışında ikamet ediyor olmasına rağmen gelen
haberlere göre yine doğrudan doğruya kendisine görev verilirse katılmayı kabul
edebileceğinin sinyallerini veriyordu. Erol Evgin, yıllardır Melih Kibar ve
Çiğdem Talu’yla birlikte çalıştığını ve kendisi için hazırlanmamış bir şarkıyı
seslendirmesinin uygun olmayacağını beyan ederek yarışmadan affını isteyecek,
Seyyal Taner ve Nükhet Ruacan mazeret beyan etmeksizin yarışmaya
katılmayacaklarını bildireceklerdi.
Sezen
Aksu, finale kalan iki Ali Kocatepe bestesini de seslendirmiş olduğu halde,
yarışmaya katılmayı düşünmemesinin sebebini basın mensuplarına şöyle
anlatıyordu: “Ruh ve sağlık açısından hazırlıklı olmadığım için bu seneki
yarışmaya katılmam olanaksız. Bir gece kulübünde bir ayı aşkın süre ile tek
başıma yaptığım şov beni fizikman zayıf düşürdü. Arkasından gelen mide spazmı,
İzmir Fuarı’nda sesimin kısılması, talihsiz olaylar zinciriydi. Bir serçe
bunlara ne kadar dayanabilirse, ben de o kadar dayanabildim.”
Sezen
Aksu’nun bu acıklı mazeretinin aksine Özdemir Erdoğan sözünü daha açık ve net
söylüyor, Nükhet Duru’nun yarışmadan peşinen galip çıkacağını savunuyor ve
“Benim yapacağım tek şey Nükhet Duru’ya iyi şanslar dilemek olacak,”
diyordu.
23
Ekim 1980 günü saat 16:00’da İstanbul Radyosu Mesut Cemil Stüdyosu’nda Eurovision
Düzenleme Kurulu, şarkıcılar, besteciler ve söz yazarları bir araya geldi.
Şarkıları
şarkıcılara dinletmekle görevlendirilen Nejat Çetinok ve İzzet Öz, toplantının
başında önce bir yoklama aldılar. İşleri nedeniyle gelemeyenlerin bir kısmı
gelenleri kendi adına vekil tayin etmiş, bazıları ise gelmedikleri halde
vekalet de vermemişti. Yoklamanın ardından şarkıların dinlenmesine geçildi.
Toplantı
esnasında stüdyoda ses düzeninin yeterince iyi olmaması herkesi hayal
kırıklığına uğratacak, şarkıların beklendiği kadar iyi olmaması da keyifleri kaçıracaktı.
Üstelik şarkıların dinlenmesinden sonra yapılan açıklama büsbütün can
sıkıcıydı. Her şarkıcının en fazla iki şarkı seçme ve seslendirme hakkı vardı.
Şarkıcılar
altı şarkının bulunduğu bantları TRT’den imza karşılığı teslim alırken bantları
kopyalamayacaklarına dair de taahhüt verdiler. Bandını teslim alan evini yolunu
tuttu tutmasına ama herkesin kafası bir hayli karışmıştı doğrusu.
TV’de
7 Gün dergisi 27 Ekim 1980 tarihli sayısında, finale kalan altı şarkının
sözlerini yayımlamış ve haberde şarkılar hakkında kısa yorumlara da yer
vermişti. Böylece o gün davetli olan şarkıcılar dışında henüz kimsenin
dinlemediği şarkılar hakkında ilk kez detaylı bilgi sahibi oluyorduk.
“Miras”:
“Miras” Doğu etkisinde bir parça. Uzun havalarımızı, mayalarımızı andıran
arabesk motiflerin bulunduğu “Miras”ı belki Türk müziğini seveler beğenecekler
ama “Miras” Türkiye’de yapılan bir yarışmaya katılmıyor ki… Eurovision’a
katılacak.
“Nerede
O Eski Tangolar”: Tango ritminin içine “rock” ritmini yerleştirerek nefis bir parça
yaratmış Ahmet Tuğsuz. Ritmik bir oyunu var. Avrupai bir parça sayılabilir.
“İstanbul
İstanbul”: Güzel bir parça. Özellikle vokalli bölümler çok hareketli. Bu
parçanın televizyon filmi gerçekten Avrupalıyı büyüleyebilir. Eğer iyi hazırlanırsa…
“Bigudi”:
Nefis bir giriş… Zıpkın gibi, Avrupai, bir müzikal havası taşıyor. Mutlaka ilk
üçe girecektir.
“Dönme
Dolap”: Akılda kalıcı bir melodi. Ritim hızlı ama Barı değil, Doğu kokuyor. Biraz
da arabesk. Bizden izler var içinde. Girişi orijinal ama Eurovision’da ne
yapabilir?
“Dostluk”:
Avrupai ama vasat bir beste.
Şimdi
en çok merak edilen, kimin hangi şarkıyı seslendireceği ve kimlerin jüri
tarafından finale bırakılacağı idi. Bu yöntemin belki de en riskli tarafı,
şarkıyı seslendirmek üzere jüri tarafından görevlendirilecek şarkıcının
besteciyle anlaşamaması ihtimaliydi. Üstelik şarkıcıların hangi eserleri
seslendireceklerini bildirmek için sadece dört günleri vardı. Listeler belli
olduktan sonra esas çalışmalar başlayacak ve görünen o ki, kızılca kıyamet de
ondan sonra kopacaktı.
müthiş bilgiler,o günleri tekrar yaşadım.elinize sağlık...
YanıtlaSil