"ALO? HER GECE GEZENLERLE Mİ GÖRÜŞÜYORUM?"
Şarkı bu cümleyle başladığı için cümledeki “bile” kelimesinin sebebini bilemiyoruz. Kızımız herkesi zalim kendini alim zannetmesinin yanı sıra birtakım şeyleri daha hissediyor olmalı. Serdar onlara hiç girmiyor ama herkesi zalim kendini alim hissetmesini normal bulduğunu söyleyerek başlıyor şarkıya. Muhtemelen kız durup durup “Ay kendimi çok âlim hissediyorum ama herkesi de çok zalim hissediyorum,” diyor ya da demese bile öyle davranıyor olmalı ki Serdar lafa buradan giriyor. Bununla kalmıyor, bir sonraki cümlede bu durumu neden normal bulduğunu da açıklıyor.
“Çünkü dışarıda senin gibiler için özel idman yapıyorlar.”
Demek ki olay “içeride” geçiyor. Kız içeride kendini alim
herkesi zalim hissederken dışarıda birileri bu konuda yetkinlik, alışkanlık
kazanmak için düzenli olarak talim (idman) yapıyor. Tuhaf mı? Neden olsun? Siz
hiç kendini alim herkesi zalim zannedenler için dışarı çıkıp özel idman
yapmadınız mı? Yapmamış olabilirsiniz, haklısınız. Zaten bu sıradan bir idman
da değil, “özel idman” sonuçta.
Bu cümlelerle kıza dair yeni veriler düşüyor önümüze.
Öncelikle “deli huylu” olduğunu öğreniyoruz. Sonrasında hırçın olduğunu.
Hırçınlığının sebebi deli huyu, suyu olabilir mi, bunu sorguluyor Serdar.
Buraya kadar kısmen anlıyoruz. Peki “kalbin can çekişi” ne ola ki? Ortada bir
kalp var ve “can çekişmek” tabirinden anladığımız kadarıyla ölmek, bitmek,
tükenmek üzere ama bahis konusu kalp kimin kalbi orası belli değil. Çünkü
“kalbinin” ya da “kalbimin” demiyor. Yani kendi kalbinden mi kızın kalbinden mi
bahsediyor bilemiyoruz. Kızın deli huyu ve hırçınlığı yüzünden Serdar’ın ölmek,
bitmek, tükenmek üzere olduğu şeklinde yorumlamak daha makul.
“Oturuşu, dokunuşu, kendini savuruşu yüzyıllar boyu aynı.”
Şu ana kadar kıza birebir hitap eden Serdar birden bize
dönüp kızı bize şikâyet etmeye başlıyor. İşin içine “yüzyıllar” kelimesi
girince ortaya iki ihtimal çıkıyor. Birisi Serdar’la kızın arasında geniş
zamanlara yayılan mitolojik bir aşk var ve yüzyıllardır devam ediyor. Diğer
ihtimalse cümleyi şöyle yorumlamak: “Bu kadın milleti hiç değişmiyor.
Yüzyıllardır hep aynı şekilde oturuyor, dokunuyor ve kendini savuruyor.” Bir
erkek serzenişi olarak mantıklı olabilir. Olabilir olmasına da kadınların
oturuşunu niye dert ediyoruz biz erkekler olarak? Nasıl oturuyorlar olabilir ki
biz bundan serzeniş çıkarıyoruz? Ya kendini savuruşları? Bu yaşıma dek saçını
savuran, ne bileyim eteğini savuran filan çok gördüm ama hiç kendini savuran
bir insan görmediğim için bu cümleye bir açıklık getiremiyorum.
“Sürmedi ilelebet, her şeye muhalefet olmana bir sebep var mı?”
Serdar bizi bıraktı ve tekrar kıza saydırmaya başladı. “Her
şeye muhalefet olmana bir sebep var mı?” çok açık ve anlaşılır ama ilelebet
yani sonsuza dek sürmeyen ne, orası muamma. Kız her şeye muhalefet ettiği için
bir şeyler ilelebet sürmemiş gibi anlıyorum. Aşklarından bahsediyor sanırım.
Zaten kızın deli huylu ve hırçın olduğunu öğrenmiştik. Her şeye muhalefet
olmasının sebebi de bu olabilir. Çözüyoruz kızı yavaş yavaş.
“Bunu külahıma, bir de günahıma girip anlatacak o yürek belki de vardır ama denemen lazım.”
Çetrefilli bir cümleyle karşı karşıyayız. Parça parça
çözümleyelim. Serdar “Bunu külahıma anlat,” demeye getiriyor ki bu da
“söylediklerin hiç inandırıcı değil, sana inanmıyorum,” manasına geliyor. Fakat
anladığımız kadarıyla Serdar’ın bakış açısında birinin külahına bir şey
anlatması için önce yürek sahibi olması lazım. Tam karşılığı değil ama şöyle
yorumlayabiliriz: “Nerede sende beni kandıracak yürek?” Yani mesele kızın
kandırması değil, kandıracak yüreğinin olmaması. Oraya takılmış Serdar. Ancak
külahı bir kenara koyarsak “günahıma gir de anlat” tamamen yeni, daha önce hiç
duymadığımız bir tabir. Bu tabir aynı cümlenin içinde geçtiği için de kızın
Serdar’ın bir de günahına girip anlatacak yüreği de yokmuş diyebiliriz. Ve
fakat bu kadar net kestirip atmıyor Serdar ve “belki de vardır ama denemen
lazım,” diyor. Off beynim yandı, sonraki cümleye geçeyim en iyisi.
“Ama sen korkaksın hiç bulaşma, yaklaşmazsın gerçek aşklara.”
Yani külahıma anlatmayı da günahıma girip anlatmayı da
deneyemezsin zaten çünkü korkaksın, o yüzden hiç bulaşma. Bunları yapabilsen
belki gerçek aşklara yaklaşabilirdin ama yaklaşamazsın, hatta yaklaşmazsın.
Bakın iki kelime arasındaki bir eksik “a” harfi çok şey değiştiriyor.
“Yaklaşmazsın” dediğine göre aslında gerçek aşklara yaklaşabilir, buna
yeterliliği var ama tercih etmiyor gibi anlayabiliriz.
“Demiş ki benden uzak olsun.”
Serdar yine kızı bırakıp bize döndü, bize anlatıyor, kızı
şikâyet ediyor.
“Peki niye her gün ağlıyorsun?”
Hoop tekrar kıza hitap etmeye başladı. Sahi kız neden her
gün ağlıyormuş, biz de merak ettik. Cevap Serdar’dan yine kıza hitaben geliyor:
“Sebebini sen her gece gezenlere aç bir sor.”
“Aç bir sor,” dediğine göre telefonla sormasını salık
veriyor. Şöyle bir telefon konuşması canlanıyor gözümüzde:
“Alo? Her gece gezenlerle mi görüşüyorum?”
“Evet buyurun, biziz.”
“Ben niye her gün ağlıyorum?”
“Çünkü siz Serdar için “benden uzak olsun” demişsiniz ama
Serdar zaten sizden uzaklaştı, her gece bizimle geziyor. O mekân senin bu mekân
benim fink atıyoruz. Siz de Serdar’ın mekânlardan attığı postları görüp ağlıyor
olabilirsiniz.”
“Aaa evet, mantıklı. Çok teşekkürler.”
Şarkının söz analizini böylece tamamladığımıza göre şimdi
gelelim besteye. Şarkı aslında bir Eurovision şarkısından adapte edilmiş, yani
eski tabirle bir aranjman. Orijinal versiyonu 2005 yılı Eurovision Şarkı
Yarışması’nda İspanya adına yarışan Son De Sol grubu tarafından seslendirilen
“Brujeria” adlı şarkı. Türkiye’yi Gülseren’in “Rimi Rimi Ley”le temsil ettiği o
yarışmada İspanya “Brujeria”yla sadece 28 puan alarak 24 ülke arasında 21.
olmuş. Düşünün ki “Rimi Rimi Ley” bile 13. olmuştu.
40'lı yaşlarımızın başında insanlarız, yani pek yaş almış insanlar sayılmayız. Uzun zamandır eşimle birlikte amatör şarkı sözleri yazıyoruz. Dolayısıyla bu keyfimizi kendi çapımızda bir kantara koymak için mümkün olduğunca yeni çıkan şarkıları tür ayırt etmeksizin dinliyor ve söz analizlerini yapıyoruz. Sözlerini okumadan dinlediğimiz birçok şarkıda "burada ne dedi?" sorusu vazgeçilmezimiz oldu. Son yıllarda baskın elektronik ritimlerin arasına cılız bir vokal sesi serpiştirilmiş, ne söylediği anlaşılamayan, kafiyeli ama manasız sözlerden oluşmuş derme çatma manzaralarla çok fazla karşılaşıyoruz. Büyük ve köşe başları çoktan tutulmuş bir sektör tamam ama bu sektörün babayiğitleri kazanacakları para dışında hiç mi bir şeylere özen göstermez oldu? Sektörün popüler şarkıcıları için şarkı sözü seçenler her kim ise kurdukları imparatorluklarının içinde umursamadan al gülüm ver gülüm mü yapıyorlar? Ülkedeki her şey gibi şarkılarımız da mı değersizleştirip yok edilecek? Şarkı üretimini bir dışarıya kapalı zümrelere mi mahkum edilecek? Ya biz çok karamsarız ya da bir şeyler gerçekten karşı konulamaz biçimde can sıkıcı olmaya başladı. Her iki şekilde de yazık!
YanıtlaSil