"BAZEN SIĞ, BAZEN DİBİ YOK"
Hande Yener albümleri/şarkıları hakkında yazmayı seviyorum,
o belli. Neredeyse her albümünü yazmışım. Neden? Çünkü Hande asla ve kat’a
eleştiriye kızan, küsen, çemkiren biri değil ki hiç yüz yüze tanışmışlığımız da
yok bu arada. Dahası Hande asla ve kat’a yazdıklarımı dikkate alıp, sözüme
kulak asmıyor. Bildiğini okumaya, burnunun dikine gitmeye devam ediyor. Bu
kıymetli bir şey çünkü eleştiri dinleyende farkındalık yaratmayı hedefler,
üretende değil. Dinleyicinin farkındalığı ve değişimi zaten üretene dolaylı
olarak yansır. Ben şahsen yazdıklarıma göre kariyerine yön veren birinin
sorumluluğunu taşımak istemem. Kaldı ki bu 'post-truth' devrinde kimin yazdıklarının değişmez doğru olduğunu iddia edebiliriz ki? Ben edemem mesela.
Her neyse… Yeni albüm çıkınca da Hande hayranlarından
mesajlar yağmaya başladı. “Yazacak mısınız? Ne zaman yazacaksınız?” Çok
istiyorum Twitter yorumcuları gibi albümleri/şarkıları çıktığı gece masaya
yatırayım, kesip biçeyim ama olmuyor. Elim ağır benim. Ya da kulağım. Bin kere
dinleyeceğim ki haksızlık etmeyeyim. Ben elime klavyeyi alana kadar kadın yeni
albüm çıkaracak (ki çıkarır, bilirsiniz) haberim yok.
Misal bu albüm çat diye düştü gecelerden bir gece dijital
alemlere. Hayır, eskiden sosyal medyada ha babam de babam yazardı Hande: “Yeni
albüm şöyle geliyor, böyle geliyor. Aman da ne bomba şarkılar var, yer yerinden
oynayacak, müzikte devrim olacak, bıdı bıdı bıdı…” Bu defa ne yaptı? 22 Haziran
2023 günü öğleden sonra 2.52’de bir tek tweet attı: “Hazır mıyız bu gece
albüme?” Valla şahsen ben hazır değildim. Bir süre önce tekli olarak yayımlanan
“Benden Bir Tane Daha Yok”ta bahsedilenin şarkının kendisi olmasını, yani o
şarkıdan bir tane daha olmamasını, yapılmamasını umut etmekle meşguldüm. Ki Tik
Tok’larda almış yürümüş bir şarkıya dair bu düşüncem basbayağı “out of date”
olabilirdi, kimseye söylemiyordum o yüzden. Yapıyordum empati ama
besleyemiyordum sempati ne çare.
“Afrodizyak”, Hande’nin on beşinci albümü olabilir. Nasıl
saydığınıza bağlı. Ben “EP”leri, derlemeleri, “remix”leri filan saymadım. Hani
“stüdyo albümü” derler ya, o hesap saydığınızda 15 ediyor. Nasıl delirdiğini de
görmüşüz, ona neler olduğunu da… Bize teşekkür de etmiş, kendini kraliçe de
ilan etmiş. Tırnak içinde “Mükemmel” bir albüm de yapmış, yine tırnak içinde “Hepsi
Hit” şarkılardan oluştuğunu iddia ettiği iki albüm de. Şimdi biraz libidomuzu
arttırmaya niyetlenmiş, çok mu? (BKNZ: Afrodizyak kelime anlamı: Cinsel
duyguları veya isteği uyaran veya artıran madde.)
Albümün habercisi “Benden Bir Tane Daha Yok”u neden
sevmemiştim? Şöyle izah edeyim: Mesela televizyon ya da radyoların reklam
kuşaklarında bir sürü 15-20 saniyelik müzik gelip geçiyor. Bunların büyük kısmı
sözlü oluyor. Çoğu, reklam müziğine yıllarını vermiş, işinin ehli müzisyenlerin
elinden çıkıyor. Bugün de böyle, geçmişte de böyleydi. Sözgelimi duayen besteci
sıfatıyla ayrı bir yerde tuttuğumuz Onno Tunç, Melih Kibar ve Attila
Özdemiroğlu’nun sayılamayacak kadar çok reklam müziğinde imzası vardır. Reklam
müziklerini küçümseyemeyiz elbette onlara şarkı da demeyiz, şarkı diye
dinlemeyiz. Melih Kibar’ın Garanti Bankası için yaptığı “Sucu Çocuk” gibi bir
ikinci örnek yok gibidir ki o da zaten Kibar’ın sonradan yaptığı eklemelerle
enstrümantal bir beste olarak yayımlanmıştır.
Besteciler reklam müzikleri yaparken pek de sanatsal bir
kaygının peşinde değildir zaten. Orada önemli olan reklamı yapılacak üründür.
Söz de beste de ona hizmet eder. Hah işte şimdilerde de hemen hemen aynı
formülle sosyal medyaya hizmet etmesi için müzikler yapılıyor. Söz de beste de
o amaca hizmet ediyor. İçeriklere fon müziği olsun, içeriği yürütsün diye.
Genellikle kısacık oluyor bu şarkımsı şeyler, 15 saniyelik (hikâyelik)
parçalara ayrılabiliyor. Sözler de video çeken, hikâye paylaşanın takipçilerine
bir mesaj vermesi kaygısı taşıyor, o minvalde sloganlar içeriyor. Reklam
müziklerindeki gibi ortada bir ürün yok aslında. Ya da ürün bizzat içerik
üreticinin kendisi. İşte “Benden Bir Tane Daha Yok”u ilk dinlediğimde de hiç
tereddütsüz ‘bu bir içerik şarkısı’ damgasını vurmuş, bir kenara koymuştum ki
Tik Tokerlar zaten beni yanıltmadı.
Ha bu arada dünyada da bu akım almış başını gidiyor, yani
bunun bir günahı varsa o günah Hande Yener’e ait değil. Sosyal medya,
insanlığın ilk çağlardan bugünlere dek yonta yonta, incelte incelte şekil verdiği
bütün estetik değerlerini, neyin sanat neyin sanat dışı olduğuna dair yerleşik
bütün yargılarını, güzellik, doğruluk, gerçeklik algılarını belki de bir daha
geri dönülemeyecek bir biçimde değiştirdi. Eğitim görmüşle görmemiş arasındaki
uçurum kapandı, inceyle kalın, kötüyle iyi, geçiciyle kalıcı eşitlendi. Galiba
bize de buna alışmaktan başka seçenek kalmadı.
Bu yukarıdan yukarıdan ahkâm kesen cümlelerden sonra “Hop
hop hop,” demek istemezdim ama demek zorundayım çünkü albümün ilk şarkısı bu
adı taşıyor. Hafif, uçucu, toplam süresinden bile kısa bir sürede yazıldığı
izlenimi veren, çiklet tadında bir şarkı “Hop Hop”. Şarkının sözlerini Genco Ecer
yazmış, bestesinde ise Genco Ecer ve Misha’nın ortak imzası var. Misha’yı zaten
biliyoruz, yani en azından Hande takipçileri biliyor. Genco Ecer ise Hande’nin
ilk kez çalıştığı bir isim. Ecer’i şarkı yazarlığından çok şarkıcı olarak tanımıştık.
2009 yılında bir albüm, 2010 yılında dört şarkılık bir kısaçalar yapmış,
sonrasında teklilerle yoluna devam etmiş en son da 2022’de Ece Seçkin ve Anıl
Piyancı’yla birlikte “Karma” adını taşıyan bir şarkı yayımlamıştı. Başından bu
yana müziği popun seyri içerisinde hep daha modern oldu ama çok büyük bir hit
çıkardı mı, ona emin değilim.
“Hop hop hop hop” tekrarlarıyla daha ilk dinleyişte insanın
beynine kanca atan şarkı bittiğinde bir cümleye takılı kalıyorum: “Bazen sığ,
bazen dibi yok.” Bu cümle albüme dair bir ipucu veriyor olabilir mi? Şu an
sığda mıyız? Dibi olmayan derinliklerde ne zaman kulaç atarız? Bakalım,
göreceğiz.
Sırada albümün en az sevdiğim şarkısı var. “Öp Beni”nin o
ilk beş saniyesinde duyduğum sesleri hangi şarkıda duysam o şarkıyı
sevmeyeceğime emin oluyorum zaten. Ardından nasıl bir ‘sound’ nasıl bir ritim
geleceği o kadar belli ve benim o ‘sound’ ve ritimle aram o kadar kötü ki. Çok
mu ‘trendy’, çok mu güncel, kimin umurunda? Böyle şarkılardan her gün bin tane
yapılıyor artık. Şarkının sözlerini Hande Yener yazmış, beste ve düzenleme yine
Misha’nın. İki müzik ortağı aynı zamanda iki de sevgili malumunuz. “Yapış yapış
aşka karış,” onların aşk şarkısı olabilir mi? Belki de öyledir, bilemem.
Aaaa ne oldu? Su birden derinleşti galiba. “Yara”yı
dinliyorum. Sözleri Berksan, müziği Berksan, Hande Yener ve Misha imzalı bir
şarkı. Mis gibi şarkı işte. Hande gibi Hande. Oh be! Hande’yi tam da böyle
sevmiştik bir zamanlar. Üzerinden kuşlar, kremalar, kraliçeler, havaalanları, kış
kışlar filan geçmeden çok önce. “Yara”yı içim ferahlamış, aydınlanmış, sevinçle
dolmuş taşmış dinlerken, gözümün önünden bir film şeridi gibi geçiyor o günler,
o yıllar. Ne çok yormuş bizi, nasıl o tuhaf şarkıdan bu acayip şarkıya çarpmış
kafamızı gözümüzü, ağzımızı burnumuzu kırmış. “Yara”, yaralarımıza pansuman
olabilir mi? Tek başına ne kadar olabilirse işte.
E fazla açıkta kulaç atar, kaptırırsan kendini bir anda
sığda kuma toslaman çok mümkün. Sıradaki şarkı “Çatla” tam olarak o hissi
yaratıyor. “Benden Bir Tane Daha Yok”un ikiz kız kardeşi geldi elinizi öpmeye,
videolar dolusu dinleyin, hikâyeler dolusu mesajlar verin diye. Gelmişim
55’ime. Profilime kim girmiş, kim bakmış, kim çıkamamış umurumun ucu değil.
Füsun Önal’ın “Çatla patla yol saçını başını,” şarkısını çok sevmişim
çocukluğumda, aradan 40 küsur sene geçmiş. Ha “Çatla”nın attığı tekrar kancasına
takılır, “Çat çat çat çat çat çatla,” diye mırıldanır mıyım ortalık yerde,
dünyadan uzak, otizme yakın? Mümkündür, olabilir. Fakat ondan gayri Genco
Ecer’in söz ve müziğini yazdığı bu şarkı Gırgıriye’de Perran Kutman’ın lüks
otomobiliyle eski mahallesine gelip eski komşularını çatlatması kadar bile
hislendirmiyor beni.
Sırada “Vazgeçtim” var. Yine bir Genco Ecer şarkısı, Misha
düzenlemesi. Üstüne Misha bu şarkıya sesiyle de dâhil olmuş. Hayır bari “yapış
yapış aşka karış”ta düet yapsaydınız, şöyle göz göze diz dize de bir klip çeker
belki memleketin ilk ‘trap’ düğün şarkısına imza atmış olurdunuz. Bir ayrılık
şarkısına düet yapmak da nedir? İlla bir ters köşe, illa bir ‘cool’luk işte,
Hande Yener alamet-i farikası. Yalnız şarkı bayağı hoş. Hande’nin cıvıtmadan
elektronik müzik yaptığı o ilk dönemleri anımsatıyor, hatta Mete Özgencil
kokusu bile geliyor inceden.
Yok öyle nostaljik anımsamalar, iç çekmeler filan. Dön dön
dön, bugüne dön hemen. “Denge” başlasın. Şimdi sanıyorsunuz ki yazı boyunca ben
sadece klas şarkılara yükseleceğim, eğlenceli şarkılara da burun kıvıracağım,
böylece ne kadar yüksek bir müzik zevkim olduğunu da göstermiş olacağım. Şu ana
dek öyle yaptım ya. Ama yanıldınız. “Denge” tam benim kalemim bir şarkı, çok
sevdim. Zamanında “Sana kırmızı çok yakışıyor” diye zıp zıp zıplamışlığım, “Alt
Dudak”la sokak dansı yapmışlığım, ellerimi havaya kaldırıp “Bana yanlış
yerlerinden atmaaaa,” diye avaz avaz bağırmışlığım çok. Koyarım bu şarkıyı da o
‘playlist’e, hiç de gocunmam, dinler, eğlenirim. Şarkının sözlerini Hande
yazmış, bestesi Misha’nın. (Albümde bir şarkı hariç bütün düzenlemeler
Misha’nın zaten, tekrar tekrar yazmayayım.) “Denge”, afro havası, Latin
nefeslileri ve “Hop Hop” tan ve “Çatla”dan bile çok kanca atan zırtapoz
sözleriyle albümün sığ tarafının en parlak işi bence.
“Sus” geliyor sonra. Bu şarkı özelinde değil belki ama en
çok bu şarkı yüzünden şunu yazmak isterim: Tamam kimseden artık yaylı grupları,
elektrosu ayrı, akustiği, bası ayrı gitarlar, nefesliler, renk sazlarıyla soslanmış
karmaşık armoniler filan beklemiyoruz (yani en azından bu tür müzikte
beklemiyoruz) ama bir şarkının altı bu kadar da boş olmaz ki be canım. Şarkı
boyunca hiç değişmeyen ritim, iki akor, birkaç elektronik ses, sample, oldu
sana şarkı. Ha pardon tabii bir de kanca. Bu şarkının kancası da “sus sus sus”
tekrarları. Söz ve müziği yine Genco Ecer’e ait, (tırnak içinde) “düzenleme”
ise Negro tarafından yapılmış. Hani niye bu şarkıyı Misha düzenlememiş de Negro
düzenlemiş, diğer düzenlemelere kıyasla nasıl bir fark yaratmış, nasıl bir kuş
kondurmuş diye sorsanız bir cevap veremem.
Yine aynı tatsızlıkta bir başka şarkı da peşi sıra gelen
“Havale”. Tek numarası “havale havale” tekrarları ki onları da “havale havale”
değil, “havaye havaye” şeklinde söylemiş Hande. Galiba birini Allah’a havale
etmenin yöreselliği, alaturkalığı onun da içine sinmemiş şarkıyı söylerken.
Zamanında Bodrum’a gitmenin havası yanında İstanbul’da yaşamanın vasatlığını da
“Yiiiiiistanbul’da da yaşadık,” diyerek bertaraf etmişti ya, onun gibi bir şey.
“Belki”nin sözleri Hande’ye, bestesi Misha’ya ait. Söz ve
melodik yapı olarak yine Hande’nin elektronik dönemini hatırlatan bir şarkı.
Hani Erol Temizel düzenlemiş olsa “Hipnoz” albümüne filan girerdi rahat ama
tabii bu afro haliyle pek mümkün değil.
Geçenlerde Hande Yener’le radyo programım için bir telefon
bağlantısı yaptık. O röportajda dayanamadım, sordum: “Tamam günü yakalıyorsun
her zaman ama sen aynı zamanda iyi bir şarkıcısın ya, o tarafına vurgu yapan
özel bir albüm filan yapmayı düşünmüyor musun? Caz olur senfonik bir albüm
olur, ‘rock’ olur, ne bileyim ben.” Hande ne cevap verse beğenirsiniz?
“Kariyerimi bitirmek istediğim zaman yaparım.” Bunu gülerek söyledi tabii,
memlekette o tür şeyleri kimsenin dinlenmediğinden dem vurdu mealen. Bu yazıyı
yazmak için albümü bir kez daha dinlerken o sözleri geldi aklıma. “Oluruna
Bıraktım” her ne kadar güncel bir ‘sound’un içinden geçiyor ve hiç o hissi
vermiyor gibi görünse de pekâlâ pop-caz kalıplarına sokulabilecek bir şarkı
mesela. Bazen vasat görünen, “bundan bir şey olmaz” dedirten bir şarkıya öyle
bir düzenleme yapılır ki şarkı uçar, şarkıcıyı da uçurur. Hande’nin kimi kez
bizim de net bir şekilde gördüğümüz ama çoğu zaman kendisinin büyük harflerle anlatarak
altını çizdiği yenilikçi ve cesur tavrı böyle şeyleri de kaldırır sanki.
Bak nasıl da tam yerine denk geldi, “Yoksa” başladı. Bence
albümün tartışmasız en iyi şarkısı. Tamam kabul, şarkının doğrudan ben ve benim
yaş skalamdakilerine dokunan bir “vibe”ı var. O tırmanan melodisi, kreşendosu,
gitar solosu ve Hande’nin 2002-2004 albümlerinde içimize işlemiş ses renginin
aradan bunca yıl hiç geçmemiş gibi yerli yerinden tınlaması. Üstelik “Yoksa”
söz ve müziği Hande Yener’e ait bir şarkı. Yıllardır şarkı yazmak için eline
kalem almayan Hande, bu şarkıyla başlamış yeniden yazmaya. Yıllar sonra yazdığı
ilk şarkının “Yoksa” olması kaderin bir cilvesi sanki. İçindeki ses “İşte gerçek
Hande bu aslında,” demiş ama “Hop Hop”ların “Çatla”ların, “Yapış Yapış”ların
(evet ben o şarkının adını böyle koydum) gürültüsünde gümbürtüye gitmiş gibi.
Ha diyeceksiniz ki Hande tutsa, bu şarkıyla albümü tanıtmaya
çıksaydı ne olurdu? Söyleyeyim: Malum kuşak anında kulağını tıkardı çünkü onlar
bir dönemin şarkılarına ayılıp bayılır, durduk yere trendlere sokarken bugün
aynı ruhla yapılmış yeni şarkıları duyunca nedendir bilinmez artlarına bakmadan
kaçıyorlar, bu da acı mı tatlı mı bilemediğim bir gerçek.
Az önce bahsettiğim röportajdan bir alıntı daha yapacağım
şimdi. Şöyle dedi Hande: “Ben o ticari şarkıları insanlar ‘beach’lerde,
arabada, tatile çıkarken eğlensinler diye yapıyorum. Çünkü gidecek bu sefer
abidik gubidik tipleri dinleyecekler, onu da istemiyorum. İnan ki o yüzden
koyuyorum o şarkıları da albüme, ‘Çatla’yı filan. Sezen Aksu da yapardı böyle
şeyler hatırlarsan. Komik şarkılar da koyardı albümüne, mizahi, eğlenceli ama
dibine kadar böyle buram buram sanat olan şarkıları da koyardı. Bir albümde
hepsini bulabilmelisin. Albümün amacı o bence zaten.”
Evet, tabii ama misal komik şarkı diyebileceğimiz “Seni
Yerler”in müthiş düzenlemesi, vokal kompozisyonu, “Onu Alma Beni Al”ın Anadolu
türkülerinden ilham almış söz dizimi, hikâyesi, “Âdem Olan Anlar”, “Homini
Pufidi Tumba”, “Oh Oh” ve “Ayar” gibi şarkılarda saklı veya açık toplumsal
eleştiri ve taşlamalar bir yana, “Denge”, “Hop Hop”, “Çatla” gibi şarkıların
hem sözleri hem besteleri hem de düzenlemelerindeki sade suya tiritlik bir
yana. Derinlik çalışmıyor artık, onun hepimiz farkındayız. Sezen bile 2 dakika
58 saniyelik bir şarkıda 12 kere “kıra döke”, 12 kere de “yan yan derdine”
diyebiliyor. Maksat tüy gibi hafif olsun, ağırlık yapmasın. Zamanında
uydurulmuş “Türkçe sözlü hafif müzik” tabiri karşılığını yeni yeni mi buluyor
ne?
Neyse, hafifleyelim o zaman. Sırada “Değmez” var. Söz ve
müziği Tepki tarafından yazılmış bir şarkı. Yine hafif, uçucu, esintili, ritmik,
eğlenceli bir şarkı. “Denge”nin yanına konulabilir, tam da Hande’nin istediği
gibi dinleyeni eğlendirebilir, “bırak bırak bırak” kancasıyla da akıllarda
kalabilir.
Ben ve benim gibi düşünenlerin memnun kalacağı iki şarkı
daha var sırada. Tabii bu şarkılar sona atılmış ama biz zaten kaset dinleyerek
büyümüşüz, o sabır bizde var, sonuna kadar dinler, seveceğimizi arar, bulur,
çıkartırız. “Beni Öyle Sev”in sözleri Berksan’a, bestesi Misha’ya ait. Ağır
tempolu, etkili ama dram kesmeyen bir aşk şarkısı “Beni Öyle Sev”. Söz ve
müziği Genco Ecer’e ait “Hoşça Kal” (yaa öğreten adamlık yapmak istemiyorum ama
bu iki kelime ayrı yazılıyor, söylemeden geçemeyeceğim) Ajda vibe’ında, şık bir
disko parçası.
Ve albüm “Benden Bir Tane Daha Yok”la sona eriyor. Saroz
Körfezi’nin denizi de böyledir. İki adım atarsınız boyunuzu geçer, yüzmeye
başlarsınız, bir anda sığlaşır, kolunuz bacağınız dipteki kuma değer. Denilir
ki Çanakkale Savaşı sonrası denizin dibi temizlenmiş, o yüzden de yer yer sığ,
yer yer derin kalmış. Rivayet işte. Hande de 2000 yılından bu yana, 23 yıldır
müzik dünyasında savaş veriyor sonuçta. Onun müziği de yer yer sığ, yer yer
derin kalabilir. Kaldı ki sürekli sığda denize girmek can sıkar, sürekli
derinlerde yüzmekse yorar, değil mi ama?
Tamam farkındayım, bu “derinlik-sığlık” metaforunu çok fazla
kullandım yazı boyunca ama ne yapayım Hande de öyle yapıyor, şarkılarında aynı
kelimeleri, aynı cümleleri defalarca kullanıyor ki akılda kalsın. Denge de
denge de denge yani başka bir şey değil.
Sonuç itibariyle şunu söylemem lazım: Kariyerinizi nasıl
yöneteceğiniz sizin bileceğiniz iştir. 30-40 yıla yedi-sekiz albüm sığdırır,
çizginizi yukarı aşağı kaydırmadan, saygın ama az görünür, az konuşulur ve
kemik dinleyiciyle, sevenlerle birlikte yürürsünüz. Bu bir tercihtir. 23 yıla
15 albüm, sayısız tekli sığdırmak, inişli çıkışlı bir grafik çizme riskini göze
almak pahasına çok konuşulmak, çok görünmek, sürekli değişen dinleyici
kitlelerini tavlamaya çalışmak da bir başka tercihtir. Dinleyici bugün “sakın
değişme, hep seni sevdiğimiz gibi kal” derken, yarın “değiş artık, sürekli
aynısın, sıkıldık senden” diyebilir ki popüler müziğin zemini kaygan,
dinleyicisinin tabiatı oynak, talepkâr hatta histeriktir bazen. Peki hem
değişip hem değişmemek mümkün değil midir sahiden? İkisinin ortası yok mudur?
Oradan da üçüncü bir tercih çıkarılamaz mı mesela? Bence Hande bir gün oraya
gelecek. Benim hâlâ umudum var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder