Emir Can İğrek Röportajı

"KALBİMİ ETKİLEYEN HER ŞEYİN ŞARKISINI YAZABİLİRİM" 


(Milliyet Sanat dergisi Temmuz 2023 sayısında ve Milliyet gazetesi 20 Temmuz 2023 tarihli sayısında yayımlanmıştır.)

Kendi kuşağının en çok konser veren isimlerinden biri Emir Can İğrek. Hemen her gün İstanbul dışı konserlerinin olduğu bir takvimde röportaj için uygun zaman bulmakta bir hayli zorlandık. Üstüne üstlük turnede şehirden şehire gezerken hastalandı ve ilaç takviyesiyle sahneye çıkabildi. Ne var ki bu durumdan hiç şikayetçi değil, aksine memnun. Nitekim “Eskiden konserlerde gitar elimde durarak şarkı söylüyordum ama hareketli parçaların sayısı arttıkça konserler daha hareketli geçmeye başladı. Sanırım sporcu gibi yaşamam gerekiyor artık çünkü konserler ciddi bir efor gerektiriyor. Konser yapmayı da çok seviyorum, sayısını azaltmayı da hiç istemiyorum. Çok eğleniyorum çünkü,” diyerek ikinci bir soru sormamam gerek kalmadan özetledi durumu.


Yavuz Hakan Tok: Peki şarkı yazmak mı, şarkıyı stüdyoda kaydetmek mi yoksa sahneye çıkıp şarkı söylemek mi daha eğlenceli?   

Emir Can İğrek: Aslında üçünü de ayrı ayrı seviyorum. Evde tek başına şarkı yazmak da çok eğlenceli. Stüdyoda ne çıkacağını bilmeden şarkının üzerinde oynamak da çok hoşuma gidiyor ama o şarkıların karşılığını aldığımız, insanlardaki izdüşümünü görebildiğimiz yer konserler.


Y.H.Tok: Sizin bir konserinizi izlediğimde eski kuşaktan bir starın konserinde gibi hissettim kendimi. Hayranlardan yükselen çığlıklar, her bir şarkıya canla başla eşlik etmeler, konserden sonra kulisin kapısına dayanmalar… Artık star geleneği pek kalmadı sanıyorduk ama siz ve hayranlarınız arasında o ritüeller yaşıyor gibi.  

E.C.İğrek: Sosyal medyayla ve müziğin dijitalleşmesiyle beraber ‘one hit wonder’ dediğimiz, bir tek hit şarkıyla çıkan isimler ya da şarkının çok popüler olduğu ama söyleyeninin çok fazla kariyer yapmadığı bir döneme gelindi. Bende durum biraz farklı galiba. Aslında net bir tespit yapamayacağım, ben de gözlemliyorum durumu sadece. Neden bazıları bir hitle tanınıyor, ben neden yedi-sekiz yıldır düzenli olarak konser yapabiliyorum. Bu çok hoşuma gidiyor bir yandan. Galiba bu hite bağlı bir sanatçı olmamanın bir sonucu. Ben de şarkılarımın hit olmasını isterim tabii ama ya hit olmazsa endişesiyle hareket etmedim hiç. Yazdıklarımı ve yazacaklarımı merak eden bir kitle var ve bu da bana müthiş bir özgürlük alanı sağlıyor.


Y.H.Tok: İlk albümünüz “Ağır Roman” 2018 yılında yayınlanmıştı. O zamandan beri teklilerle devam ederken geçtiğimiz günlerde ikinci albümünüz “Parti İptal”le çıktınız karşımıza. Albümde bu isimde bir şarkı yok. Nereden geliyor “Parti İptal” ismi?

E.C.İğrek: İlk albümüme daha içe dönük bir isim koymuştum. Hem “Ağır Roman” filmini çok seviyordum hem de dokuz sekizlik ağır roman usulünden, ritminden de çok etkileniyordum. Hem köklerimi, Tekirdağ’ı çağrıştıran bir şey olsun hem de filme gönderme olsun diye o ismi seçmiştim. Bu sefer dışa dönük, insanlara albümün ruh halini açıklayacak bir isim koymak istedim. Albüme hareketli giriyoruz, basın ve ritmin ön planda olduğu şarkılar var ama “Ali Cabbar” gibi, “Can Dostum” gibi ağır parçalar da var. Albüm “Çağır”la başlıyor. Bir parti var gibi ama albümü dinledikçe o partinin devam etmediğini görüyorsunuz. Parti iptal yani.


Y.H.Tok: 
Nasıl oluştu bu albüm?

E.C.İğrek: “Zelzele Hanım” 2015’te yazmaya başladığım bir şarkıydı. Onun dışındakilerin hepsi 2019 sonrasında yazdığım şarkılar. Bu süre içinde Bir Yandan” gibi, “Kumar” gibi tekli olarak yayınlamayı düşünmediğim şarkıları hep bir kenara koymuştum. Çok genç yaşta kaybettiğimiz Onur Can Özcan için bir şarkı yazmayı çok istemiştim ama ona layık olabilecek bir şarkı bir türlü yazamamıştım. Sonra bir gün o şarkı çıktı. “Ali Cabbar” gibi dokuz-sekizlik bir türkü de yazabilince… Yazabilince diyorum çünkü bir çaba ve sonuç ya şarkı yazmak, içine sinen şarkıyı yazabilmek bir çabanın sonucu. Baktım beş-altı şarkı birikmiş. Gerisi geldi ve albüm çıktı ortaya.


Y.H.Tok: Bu albümde ve öncesinde de yazdığınız şarkılarda da hep bir hikâye anlatıyorsunuz. Nasıl çıkıyor bu hikâyeler?

E.C.İğrek: Kendi hayatımdan, yaşadıklarımdan, duygularımdan yola çıkarak yazdığım şarkılar da var ama beni çok etkileyen, hani kalpte bir burulma hissi olur ya, onu bana yaşatan hikâyelerden de şarkı yazabiliyorum. Mesela “Beyaz Skandalım” diye bir şarkım vardı, o şarkıda bir seks işçisine âşık olan bir adamın hikayesini yazmıştım. Mahallede hoş karşılanmasa da aşkına sahip çıkan bir adam. Mesela bu hikâyeyi kurguladığımda kalbime çok dokunmuştu. Evet bir adam bir seks işçisine âşık olabilir ve mahalle tepkisine karşı onu savunabilir çünkü aşk böyle bir şey. Bu albümdeki “Kumar” da hiç belayı, günahı bilmeyen birinin günün birinde âşık olduğu kişi yüzünden belaya bulaşmasını anlatıyor. “Ali Cabbar”da klarnet çalan bir köylü çocuğunun sevdiğinin düğününe müzisyen olarak gitmek zorunda kalması var, o hikâye de yüreğimi titretti. Böyle hikâyeleri önce kafamda yazıp sonra şarkılaştırıyorum.


Y.H.Tok: “Ali Cabbar”ı ilk dinlediğimde yaşanmış bir hikâye olup olmadığını merak ettim açıkçası. 

E.C.İğrek: Benim kurguladığım bir hikâye. Ali Cabbar diye birini tanımıyorum ama tabii yine köklerimden, Trakya’dan gelen, dedelerden, anneannelerden dinlediğimiz hikâyelerden izler taşıyan, bu yaşta yazabildiğim dokuz-sekizlik, ağır roman ritminde bir türkü Ali Cabbar.


Y.H.Tok: Albümü dinlerken “Zelzele Hanım” şarkısında Derya Köroğlu’nun sesini duymak da sürpriz oldu.

E.C.İğrek: Derya Abi'yi yıllardır hayranlıkla dinlerim. Yüz yüze tanışmamız 2021 yazında bir Çeşme konserinde oldu. O günden beri iletişimdeyiz. “Zelzele Hanım”ın son kısmında yazdığım bir yerin Derya Abi'ye çok yakışacağını düşündüm. Bir abi gibi şarkıdaki çocuğa hayat hakkında bir iki cümle söylemesi fikri çok hoşuma gitti. Hayal kırıklığına uğramış bir gence "Hayat bu işte. Her şey bu kadar. Bağır, çağır, söylen, dur istediğin kadar," diyerek teselli veriyor. Böyle bir anlatı oluşturdum. Kendisi de sağ olsun şarkıya eşlik etmeyi kabul etti. Çok mutlu oldum.


Y.H.Tok: Şarkılarınızda yer yer toplumsal meselelere göndermeler de var. Şimdilerde şarkılar çoğunlukla daha içe dönük, daha bireysel dertlerin anlatıyor oysa.  

E.C.İğrek: Bir besteci, bir söz yazarı hayatı yazıyor aslında. Hayatta var olan her şeyi de yazabilmeli, yazmalı. Dijital mecralarda şarkılar hit olup olmama kriterlerine göre değerlendirildiği için herkes her istediğini yazamayabiliyor belki ama bir taraftan da çok özgür üretebiliyoruz artık. Eskilerdeki o yoğun yapımcı baskısı, yayıncı, menajer baskısı filan kalmadı artık. Benden her şarkı çıkabilir. Her şeyi yazabilirim. Seks işçisine âşık olan adamı da yazabilirim, Cumartesi annelerini de yazabilirim, 1 Mayıs kanlı Pazar şarkısı da yazabilirim, Galatasaray marşı da. Yani hayatta beni etkileyen, kalbimi etkileyen her şeyğin şarkısını yazabilirim. Böyle bir şarkı yazarsam ne olur diye bir korkum yok.


Y.H.Tok: Şarkı sözlerindeki bu edebi, şiirsel dilin kaynağında ne var? Çok okuyan biri misiniz?

E.C.İğrek: Edebiyat bağımlısı, kitap kurdu insanlar vardır ya, ben onlardan değilim açıkçası. Bununla beraber şarkı yazarken anlatacağım hikâyeleri şiirsel bir dille anlatabilme konusunu çok önemserim. Kimi müzisyen baslara dikkat eder, kimisi davullara. Ben de asgari ölçüde hepsine dikkat etmeye çalışırım ama en çok şarkı sözlerine dikkat ederim. Attila İlhan hayranlığımı, Cemal Süreya hayranlığımı herkes bilir. Sezen Aksu, Aysel Gürel hayranlığım da herkesin malumu. Bu insanlar edebi değer taşıyan şeyler yazmış insanlar. Bu hayranlıkların sonucu ben de bir edebi birikime sahip olmuşum yıllar içerisinde. Tabii bunu böyle ders çalışır gibi de yapmadım. Zaten sözel değil, sayısal öğrencisiydim ben.


Y.H.Tok: 
Tekirdağ, Çerkezköy’de doğup büyümenizin nasıl ya da ne kadar etkisi oldu müziğinizde?

E.C.İğrek: Aslında bu etkiyi yıllar sonra anlayabildim. Yirmili yaşlarımın başlarında yerellikten uzak durmaya çalıştım. Bunun daha ‘cool’ olduğunu, ne kadar Batılı görünürsem, ne kadar köklerimden uzak durursam o kadar havalı olacağını düşündüm. Zamanla aslında bu müziği bana yaptıranın o Tekirdağ’daki yıllarım olduğunu fark ettim. Annemle babamın her şeyi şarkılarla anlatmaları, güzel bir olay olduğunda kalkıp oynamaları… Bunların beni eğlenceye ve müziğe ittiğini, oradan çok beslendiğimi fark ettim. Bu yüzden köklerimin daha da derinlerine inme arayışı içindeyim. Trakya’da müzik ve dans kültürünün bu kadar yaygın olması, iç içe yaşayan Romanlar, Bulgaristan göçmenleri ve yerli halk… Bunlar çok ilgimi çekiyor. Köklerime dönmek bir yandan da bir teşekkür gibi benim için.


Y.H.Tok: 
Bundan bir 20-30 yıl sonrasında müzikte olmak istediğiniz yer neresi?

E.C.İğrek: Öngörüleri çok tutan biri değilim. Bu işlerin buralara geleceğini de öngörmemiştim ama ileride Türkiye’de klasikleşen şarkılar yapmış, Türk müzik tarihine geçmiş bir figür olmak isterim. Ellili yaşlarımda Teoman, Kaan Tangöze gibi, altmışlarımda yetmişlerimde Selami Şahin gibi, Sezen Aksu gibi… Yıllar içinde saygı görerek yaş almış biri olmayı çok isterim. Bunun için çaba sarf edeceğim.      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder