ELEKTRO-POP MÜZİĞİN YÜKSELEN YILDIZI
(Milliyet Sanat dergisi Aralık 2022 sayısında yayımlanmıştır. Burada yayımlanan röportaj, dergide yayımlanmamış bölümleri de içermektedir.)
Aralık ayı geldi. Müzikte 2022 yılının en iyileri, en
popülerleri ve en çok satanları bugün yarın listelenmeye başlanır. Bu
listelerin hepsinde yer alacağı tartışma götürmez bir şarkı var: “Bir Tek Ben
Anlarım”. KÖFN’ün bu şarkısı şüphesiz yılın en büyük hitlerinden biri oldu.
Salman Tin ve Bilge Kaan Etil’den kurulu KÖFN, 2018 yılının ocak ayında “Bul
Beni” teklisiyle sektöre adım atmıştı. O zamandan bu zamana yayınlanan yirmi
ikinci KÖFN şarkısı olan “Bir Tek Ben Anlarım”, ikilinin geniş kitlelerce
tanınmasını sağladı. KÖFN’le müzik yolculuğunu konuşmak üzere, plak şirketleri
Hypers’ın ofisinde bir araya geldik.
Öncelikle KÖFN adıyla birlikte müzik yapmaya başlayana kadar ayrı ayrı neler yaptığınızı konuşalım mı?
BİLGE KAAN ETİL – Kendimi bildim bileli müzik beni
çekmiştir, kendimi sahnelerde hayal etmişimdir. O yüzden okula da çok uyum
sağlayamadım. Müzikle ilgili kendimi geliştirmeye çalışıyordum. Babamın
mesleğinden dolayı biz hep ücra ilçelerde yaşadık. Ablamın müzik keşfetme
dürtüsü sayesinde ben de farklı müzik türlerini dinlemeye başladım. Ablamın
aldığı kasetlerden, uydu kanallarından sürekli yeni müzikleri keşfediyorduk. Nu-metal
bile dinliyordum. Bu arada müzik yapmaya da çalışıyordum. Hiçbir şey bulamasam
kendime bidonlardan davul seti yapıp davul çalıyordum. Düğünlere gittiğimizde
orada ne çalınıyorsa kendi kendime onları çalmaya çalışıyordum. Sonra babamın
tayini Susurluk’a çıktı. Oradaki düğünlerde müzisyenler akor basarak çalıyorlardı.
Orada akor basmayı öğrendim mesela. Liseye geçtiğimde bir grup kurduk. Diğer
enstrüman çalan arkadaşlarımdan gitar, bas gitar çalmayı öğrendim. Üniversitede
de müzik okumaya karar verdim. Ondan sonra müziği meslek olarak yapma, o
zamanın ünlülerine sahnede çalma, piyasada bir isim olma süreci başladı. Türkü
barlarda çaldım, düğünlerde çaldım. Konservatuarda ses mühendisliği bölümüne
girince sahnede çalmayı bıraktım ve benim için yeni bir dönem başladı,
prodüktörlüğe giden yol açıldı ve oraya odaklandım.
KÖFN nasıl kuruldu?
ST – Kız arkadaşımla oturduğumuz evin bir odasını kiraya
veriyorduk. Birkaç kiracı geldi gitti. Sonra Bilge Kaan Facebook’ta görmüş,
odayı o kiraladı. O dönem kendime yazdığım şarkılarım vardı ama onlara
düzenleme yapamıyordum. Hem o konuda bilgim yoktu hem de yapmak istemiyordum,
üşeniyordum. Ben bir şarkı yazarının düzenleme yapmaması gerektiğini
düşünüyorum zaten. Daha doğal kalmalı ve şarkılar o doğallıkla çıkmalı.
BKE – Ben de o dönemde enstrümantal kompozisyonlar üzerine
çalıştığım için sözlü müzik yapmayı hiç düşünmüyordum. Salman’la ev arkadaşı
olduktan sonra birbirimizi tanıma sürecinde bol bol sohbet etme vaktimiz oldu.
Benim kendi elektronik müzik projem vardı, Salman’ın kendi projesi vardı.
Okulun son sınıfında benim mezuniyet için bir prodüksiyon yapmam gerekiyordu.
Salman’ın “Ben Garsonken” kısaçalarının prodüksiyonunu ben üstlendim. O
çalışmada zaten ikimiz de birbirimizi gaza getirdik. Aslında ikimiz de o
günlerde biraz çıkmazdaydık. Maddi kaygılarımız var ama aç kalsak da bu işi
yapacağız fikrindeyiz. Salman rastgele bir şey yapmak istemiyor, ben de kendi
müziğimin peşinden gitmek istiyorum. Birlikte sıfır maliyetle bu işi
yapabileceğimizi düşünüp denemeye karar verdik. ST - Denedik ve çok kısa
sürede, kasmadan birlikte şarkı üretebildiğimizi gördük. Devam edelim o zaman
dedik.
ST – Denedik ve çok kısa sürede, kasmadan birlikte şarkı
üretebildiğimizi gördük. Devam edelim o zaman dedik.
BKE – Grup kurma işi sonradan çıktı aslında. Stratejik
olarak ikimizin ayrı birer sayfası olsun, ben başka müzisyenlerle de çalışırım,
Salman solo işlerini yine yapar ama ikili olarak yaptığımız işlerde
bölünmeyelim, bir grup adı olsun, markalaşsın diye düşündük. Birlikte çalışmaya
başladıktan yaklaşık bir sene sonra KÖFN çıktı ortaya.
Şarkıları birlikte yapıyorsunuz evet ama siz sahneye de iki kişi çıkıyorsunuz, arkanızda bir orkestra yok. Biraz zor ve riskli de bir şey değil mi bu?
ST – Bizim gözümüz hep dünya müziğindeydi ve o dönemde
dünyada da ikililer yükseliyordu. Neden Türkiye’de bu yok diye başladık
aslında. Bir şarkı yazarı/şarkıcı ve bir elektronik müzikçinin birlikte müzik
yaptığı bir grup. The Do, Daft Punk en sevdiğimiz gruplardı.
BKE – Bu tarz gruplar iki kişi çok rahat sahneye
çıkabiliyor. İsterlerse büyük şovlar da yapabiliyorlar. Onları iyi bildiğimiz
için iki kişi olmak bize çok doğal geliyordu. Hatta sahnede yanınıza başka
elemanlar da almanız gerek dediklerinde hiç gerek yok diyorduk.
ST – “Riskin olduğu yerde düzen vardır,” diye bir söz var.
Bizim her şeyimiz riskli. Adımız riskli, yaptığımız müzik, benim bestelerim,
Bilge Kaan’ın düzenlemeleri, ikili olmamız… Hepsi riskli. Kliplerimiz de öyle.
Yadırgandı tabii ama bir yerde ibre sıfıra doğru gidecekken bir anda üç yüze
döndü. Sanki bu riskler iyi bir sonuç doğurdu gibi. Şimdi bakıyoruz, herkes
ikiliye dönmeye çalışıyor.
2018’den beri şarkı yayınlıyor ve dikkat çekiyordunuz ama “Bir Tek Ben Anlarım” sizi popüler kıldı ve başka bir kitleye tanıştırdı. Neydi bu şarkının sırrı sizce?
ST – Bence en büyük etken zaman. Dört-beş yıllık rap
hegemonyası hızını kaybederken oradan yepyeni bir şeyin çıkması gerekiyordu ve
o noktada bu şarkıyı keşfettiler. Bir de tabii bilerek ya da bilmeyerek her şeyin
doğru yapıldığı bir proje oldu. İnsanların yeni bir şey duymak istemesi, yeni
bir tarz arayışı ve bizim de tam o sırada orada olmamız, bu şarkıyı çıkarmamız.
BKE – Bizim için aslında her şeyin sonuna gelindiği bir
noktaydı. Son hayatta kalma refleksi gibi bir şey. Bilişsel olarak analiz
ettiğimde o şarkıda her şey var ama biz onu bilinçli olarak yapmadık. Bizim
için sıradaki parçaydı.
ST – Bu şarkıyı yazmadan bir süre önce ailemin yanına
gitmiştim. O günlerde sürekli “Bir şarkı yazmam lazım. Bir sürü yazınca
olmuyor, bir tane düzgün şarkı yazmam lazım,” deyip duruyormuşum. Kız kardeşim
hatırlattı sonra. “Deli gibi hep bunu tekrarlıyordun,” dedi. Galiba o
sıkıntılar yazdırdı bana o şarkıyı.
BKE – Şarkı çıkmadan önce birilerine dinletirsin ya hep. Bu
defa dinlettiğimizde tepkiler öncekilerden çok farklıydı. Mesela evde benim
odamdan gelen bir sürü ses var, bir sürü şey yapıyorum ama kız arkadaşım
hepsine kulak kesilmiyor. Bu şarkının ilk taslağına çalışırken kız arkadaşım
duydu ve “Bu ne?” diyerek yanıma geldi. Ben o an “Acaba mı?” diye geçirdim
içimden ama bu çok düşük ihtimal tabii. Çünkü bu artık yirmi ikinci şarkımız ve
sağlıklı kalabilmek için çok büyük beklentiyle hayal kırıklığı arasında bir
dengede durmamız lazım. Biz parçayı yaptık ve sıradaki işimize bakacaktık ama
her dinlettiğimiz ilginç bir şekilde dikkat kesiliyordu. Onu görünce bu sefer
galiba olacak demeye başladık ama bu kadarını biz de beklemiyorduk. Şarkı şubat
ayında çıktı, kasım ayına geldik, hâlâ listelerden inmiyor.
Daha önce Pinhani’nin “Dünyadan Uzak” şarkısında olduğu gibi “Bir Tek Ben Anlarım” da herkesin repertuarına girdi. Bu şarkıyı yeniden söylemek için sizden isteyen olursa verir misiniz?
ST – Şarkı isteniyor zaten, istenmiyor değil ama belki
sonra. Şimdi daha erken çünkü şarkı her gün yeniden yükseliyor. Hâlâ şarkıyı
yeni keşfedenler var. Bir de bizim yaptığımız bu versiyonun dışında bir
versiyon yapılabilmesi zor parçaya. Güzel olmaz. Mesela temposunu yavaşlatınca
gitar kafelerde çalınan bir şarkıya dönüyor.
Peki sana aranjör olarak teklif geliyor mu Kaan?
BKE – Biz alternatif olmayı yeterince tattık, şimdi popüler
taraftayız. Bence sonrasında popülerden alternatife geçmenin yolunu bir şekilde
buluyorsun, Drake, Weekend örneklerinde olduğu gibi. Alternatif olmak, bakın bu
da var diye bir öneri sunmak aslında. Kabul görürse, ana akıma giriyorsun. Biz
müziği de bırakabilirdik ama çalışan, yeni şeyler üreten insanlara her zaman
ihtiyaç var. Yoksa aynı şeyleri dinlemeye devam ederdik.
Alternatif kalmak mı, popüler olmak mı? Alternatif dinleyicisi dinlediği müzisyenlerin popüler olmasını pek istemez çünkü.
ST – Bir keresinde sosyal medyada buna benzer bir yorum
yapıldığına Bilge Kaan o yoruma şöyle cevap vermişti: “Taş mı yiyelim?”
BKE – Evet bazen aç kalsam da bu işi yapmaya devam edeceğim
diyorsun ama üretebilmemiz için de belli başlı araçların olması gerekiyor. O
yüzden popüler olmakta bir yanlış yok. Tam tersi bu işin doğası gereği insanlar
şarkımızı dinlesin diye yapıyoruz, yayınlıyoruz.
Görüyorum ki sizden sonra size benzer ikililer çıktı, sizinkilere benzer şarkılar yapılmaya başladı. Şimdi işiniz biraz daha zor gibi. Farklı bir şey yapmak zorunda hissedecek misiniz kendinizi?
BKE – Ben aynı armoniyi kullandığımda bile canım sıkılıyor.
Başka şeyler deneyeceğiz her defasında, o kaçınılmaz. Buradan para geliyor,
aynısı yapmaya devam edelim diyemeyiz zaten, biz daralırız herkesten önce.
ST – Tabii bu iş tuttu diye çok ünlü birileri de benzer
şeyler yapmak istiyor. Hatta bir gün şehirlerarası bir yolda, bir benzin istasyonunda
tesadüfen, (ismini vermeyeceğim ama) ünlü bir erkek popçuya denk geldim.
Arabanın lastiğine hava basmam lazım, arabadan çıktım. “Lastiğe nasıl hava
basılır, hayatımda hiç yapmadım,” dedim. O da bana “Yok ben de bilmiyorum,”
dedi. Hemen ardından da “Altyapıları siz mi yapıyorsunuz?” diye sordu. “Yok ben
besteleri yapıyorum, altyapıları arkadaşım yapıyor,” dedim. “Bir gün birlikte
oturalım, tanışalım,” dedi hemen.
Alternatif müzik yaparken popüler olan isimler görsel olarak da sadelikten uzaklaşıp iddialı bir hale gelmeye başlıyorlar. Sizden de bekleyebilir miyiz böyle bir şey?
ST – Bize zaten alternatifken de yaptığımız işleri kısıtlı
imkânlarla da olsa, bir tasarım çerçevesinde şekillendiriyorduk. Artık
imkânlarımız çoğaldığı için tabii ki bunu daha iyi bir yere taşıyacağız. Düşük
bütçelerle güzel klipler çekerken belki şimdi yüksek bütçelerle yine aynı
şekilde güzel klipler çekeceğiz.
BKE – Zaten elimizde imkânlar varken hadi gelin hiç paramız
yokmuş gibi, o dönemlerdeki gibi bir şeyler yapalım desek bu defa samimiyetsiz
olur ama üzerimize oturmayacak bir şeyi almaya da çalışmayız bence. Biz starız,
şundan aşağısını giymeyiz, bundan aşağısını yapmayız gibi bir noktaya
geleceğimizi zannetmiyorum.
Ünlü olmanın da bir bedeli var. Sokakta tanınmak, rahat davranamamak… Bundan mutlu musunuz yoksa rahatsız mı?
ST – Hem çok iyi hem de çok kötü. Bazen çok bunaldığımız da
oldu.
BKE – İşin bekası için önemli olduğunda dolayı
kabulleniyorsun. Biz ünlü olma derdinde değildik ama ünlü olmamız lazımdı ki
yaptığımız iş görünsün, satılsın. O yüzden bu işin doğasında yüzünün
bilinirliği, ünlü olmak var. Bize kıyasla gram üretmeyen insanlar sırf ünlü
oldukları için iş yapıyordu, hâlâ da yapıyor. O yüzden bilinir olmak gerekiyor
ama bu işin bireysel hayatlara etkisi çok garip olabiliyor tabii. Ben hâlâ
bazen sokakta birileri bana baktığında önce bir refleks olarak tedirginlik
duyuyorum, özel alanıma girilmiş gibi hissediyorum. Neden bana bakıyorlar diye
düşünüyorum. Beni tanımış olabilecekleri sonradan aklıma geliyor.
Ünlü olunca parayı buldunuz mu peki?
ST – Parayı çok şükür diyebileceğimiz kadar bulduk.
Konserlerimiz gayet iyi gidiyor. En azından o konuda sıkıntımız ve şikâyetimiz
yok artık.
“Bir Tek Ben Anlarım”ın başarısı bir sonra yapacağınız işlerle ilgili bir baskı yarattı mı üzerinizde?
BKE- Sen kendi kendine bunu düşünmezsin aslında. Ne
yapacağın belli, sırada seni ne heyecanlandırıyorsa onu yapacaksın ama çok göz
önünde olunca herkes not vermek için elinde kalem bekliyor. Bizim bunu
düşünmemiz lazım. Düşünürsek sıkıntıya gireriz. Her zaman en iyisini, daha
iyisini vermek zorunda olan bir makine değiliz sonuçta. Biz sırada olanı
çıkartıyoruz ki yenisine sıra gelsin. Biz öyle bakıyoruz.
ST – Zaten arada hata da yapalım ki insanların o beklentisi
kırılsın. Şu an ne verirsek verelim “Hımmm,” denilecek, “’Bir Tek Ben Anlarım’
kadar iyi değil.”
Yaptığınız işin en keyifli ve en sıkıcı tarafları neler sizce?
ST – Her safhasında hem çok keyifli hem de çok sıkıcı taraflar
var. Bir şarkı yazıyorsun mesela, çok heyecanlanıyorsun ama bir yeri eksik
kalıyor, onu tamamlamak çok sıkıcı olabiliyor. Sahneye çıkıyorsun, çok güzel
ama konserde seyircilerden birileri sıkıntı çıkarabiliyor, seni rahatsız
ediyor, sıkılıyorsun.
BKE – Konsere çıkmayı çok seviyorsun ama konserler üst üste
gelince hem yoruluyorsun hem sıkılıyorsun. Bu defa üretim kısmını aksatmaya
başlıyorsun. Evet, her safhanın iyi ve kötü tarafları var.
Klip yönetmenleriniz Samet Eruzun ve Ümit Şahin de sizinle birlikte adlarını duyurdu sektörde ve bu konuda aranılan isimler oldular. Onlarla yollarınız nasıl kesişti?
ST – Biz Ümit’le on yıldır arkadaşız aslında. Tanıştığımızda
ikimiz de mühendistik. Ben çevre mühendisiydim, o makine mühendisiydim. Ben bıraktım
ve müziğe odaklandım, o biraz daha mesleğine devam ettikten sonra 2019’da
istifa etti, yönetmenliğe yöneldi. “El” klibini çekeceğimiz dönemde Samet’i de
ekibe dahil ettik. Çünkü hem çok yaratıcı hem de işin teknik kısmını da çok
seviyor. Zaten Samet bizden önce Evdeki Saat’in “Uzunlar” klibini çekmişti.
Öyle bir tılsımı var yani. Klibini çektiği şarkılar tutuyor.
BKE – Kafa olarak da bize uyuyor. Çünkü biz genel kabulleri
sevmiyoruz. Ben ses tasarımı okudum, biliyorum ama sadece KÖFN şarkılarındaki
ses tasarımına baksa birisi, “Bu ne? Bu adam doğru düzgün üretemiyor,”
diyebilir. Salman’ın beste tarzı da öyle. Samet ve Ümit’in klip anlayışı da.
Yani biz hiçbir şekilde o standart ölçülere, çerçevelere oturmuyoruz aslında.
Bu yüzden çok iyi anlaştık ve her şey çok doğal gelişti.
KÖFN şarkılarını Salman Tin yazıyor ama bir yandan kendi adıyla şarkılar da yayınlıyor. Bu ayrımı nasıl yapıyorsunuz şarkılar oluşurken? Şarkı çıktıktan sonra mı karar veriyorsunuz yoksa “Ben şimdi KÖFN’e bir şarkı yazayım,” diye mi oturuyorsunuz başına?
ST – Bir tık öyle oturuyorum şarkının başına aslında. KÖFN
şarkısı yazarken Bilge Kaan’la önceden konuştuğumuz bir şeyler oluyor, şöyle
bir armoni olsun gibi… Onun ışığında bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Salman Tin
şarkıları için daha ‘indie’ daha ‘teenager’ şeyler buluyorum. Kendimi
bıraktığımda çıkan şarkıları ise bu KÖFN’e olur, bu Salman’a olur diye
ayırıyorum. Şu sıralar daha çok KÖFN tarafındayım çünkü bir albüm hazırlıyoruz.
Salman tarafında ise çok eskiden yazdığım türkülerim var, onları bir albüm
yapmak niyetindeyim.
Üretim safhasında fikir ayrılığı yaşadığınız, tartıştığınız da olur mu?
ST – Ben çok sertim. Beğenmediğim şeye hemen “Bu kötü
olmuş!” diyebiliyorum. Ben öyle söyleyince Kaan kalakalıyor. Bazen kendi
yaptığıma da çok kötü diyebiliyorum aslında. Gece yaptığımı sabah beğenmiyorum.
Hatta terapistim “İnsan kendi ayağına bu kadar sıkamaz,” diyor bana. Kaan da
ben bir şeye kötü dedikten sonra kapatıyor kendini. O konularda kavga
edebiliyoruz.
BKE – O durumlarda “KÖFN’de ben de varım,” diyorum. “Hani
benim de bir fikrim vardır belki.” İletişim böyle bir şey. İnsanlar
birbirilerini anlayamayacağı, göremeyeceği ya da duyamayacağı süreçlerden
geçebiliyor.
Birinizden biri ayrılırsa KÖFN biter mi yoksa bir şekilde devam mı eder?
BKE – KÖFN ne bana ait ne Salman’a ait. İkimizin bir arada
olma halinden ortaya çıkan, yeni bir şey. O ismin başka biriyle marka olarak
devam etmesi çok anlamsız olur. Hani mesela her şeyi Salman yapıyor olsa da ben
onun sadece çalgıcısı olsam belki bir yerden sonra bu çocuğa ne gerek var, her
şeyi zaten ben yapıyorum diyebilir ama biz birbirimizi çok iyi tamamladığımız
için KÖFN’de Salman olmasa zaten yapacağım işin bir anlamı olmaz.
Önümüzdeki günlerde KÖFN hayranlarını bekleyen neler var?
ST – Henüz kimseye söylemedik ama 31 Aralık’ta artık albüme
bir nota, bir kelime daha eklemeden nokta koymak istiyoruz.
BKE – 2023’ün başına yetiştirelim diyoruz ama operasyonu nasıl yürüteceğiz, nasıl gerçekleştireceğiz, ona bakacağız. Gündemde şimdilik bu var. Albüm tamamen yeni şarkılardan oluşacak. 12 şarkı diye düşünüyoruz ama sayı daha da artabilir.
KASIM 2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder