Murat Boz, söz ve müziği Nil Karaibrahimgil’e ait “Aşkı Bulamam Ben”le, henüz “single”ların bu derece yaygın olmadığı günlerde, tek şarkılık bir çıkışla adım atmıştı profesyonel kariyerine. Epeyce de işe yaramıştı bu taktik. Ben kendi adıma, Tarkan’dan sonra ilk kez, neredeyse onun kadar ışıklı bir başka erkek şarkıcıyla, müstakbel bir “pop-star”la karşı karşıya olduğumuzu düşünmüştüm. Bir süre Tarkan’a vokal yapmıştı. Fiziği değil ama, şarkı söyleme stili fena halde Tarkan’a benziyordu. Ne gam! Nasılsa o etki geçer, o da kendi yolunu bulurdu zamanla.
Gerçekten de zamanla Murat Boz, artistik anlamda Tarkan’dan ayırdı yolunu. Ama bu (ne çare ki) kendi yolunu bulmasına yetmedi.
Murat Boz’un yeni albümü “Aşklarım Büyük Benden”, yakın bir tarihte yayımlandı ve yukarıda ileri sürdüğüm savın tuzu biberi oldu.
Boz’un uzun süredir şarkı topladığını biliyordum. Bu uzun süreli şarkı toplamalar, kolay kolay hiçbir şarkıyı beğenmemeler filan, tecrübeyle sabittir ki çoğu kez hayal kırıklığı yaratan albümlerle sonuçlanır. Çünkü o ne yapacağını bilememe hali, her şeyden biraz yapma yanılgısını ve tutarsızlığını beraberinde getirir.
Bu şarkı toplama yöntemi de bize ait bir yöntemdir aslına bakarsanız. Yurt dışında albüm kotarmanın iki belirgin yolu vardır. Ya şarkıcı olarak sizin bir ekibiniz vardır. Stüdyoya onlarla girer, bütün şarkıları aynı ekiple yaparsınız. Bu genellikle “rock” ve türevlerinde müzik yapanların yöntemidir. Ya da farklı şarkıları birden fazla prodüktörle çalışırsınız; üç şarkıyı bir, iki şarkıyı bir başka prodüktör hazırlar. Yani siz kendinizi prodüktöre teslim edersiniz, aranjöre değil. Oysa bizde şarkıcının beğendiğini aranjör beğenmezse, genellikle o şarkı albüme girmez. İsmi büyük/büyütülmüş aranjörler, bestecilerden bile daha fazla kazanır, burunlarından kıl aldırmazlar. Kaldı ki prodüktörlük kavramı da tamamen başka bir anlam ifade eder.
Hal böyle olunca şarkıcı olmanın doğası gereği yüksek egoyla kuşanmış ve çevresinin de yoğun katkılarıyla kendi egosunun sarmalında gözleri bulutlanmış şarkıcılarımız, bir strateji, bir uzun vadeli plan, bir kalkınma programı dahilinde değil, günü kurtarma manevralarıyla yol alır, bundan ki sık sık tökezler, daha da fenası erken yorulurlar.
Bir kere Murat Boz çok yakışıklı bir genç adam. Rahatlıkla görsel anlamda bir ikona dönüşebilir/dönüştürülebilirdi bunca zamandır ki bu bir “pop-star”lık kriteridir zaten tek başına. Ne yazık ki benzersiz, göz alıcı, takip edilen, taklit edilen bir stili yok. Tam tersine, İstinye Park’a uğrasanız bir öğleden sonra, onlarca genç adamda benzerini görebileceğiniz bir stil/stilsizlikle alabildiğine sıradan. Görsel danışmanlığını yapan Eliz Sakuçoğlu’nun bu konuda ciddi anlamda kafa yorması gerekiyor.
Hadi diyelim ki görselliği özellikle geri plana itiyor, müziğiyle etki yaratmak istiyor. Bu defa da şarkıları bu tezin altını doldurmuyor. Yani bir Bülent Ortaçgil, bir Vedat Sakman, bilemediniz bir Levent Yüksel müziği yaparsınız da görsellik umurunuzda/umurumuzda olmaz. Ama henüz Boz’un müziği bu mesajı vermiyor. Koşulan kulvar, popülerin tam da ortası ise, Murat Boz’un görselliği de en az müziği kadar önemsemesi kaçınılmaz bir zorunluluk.
Bundan da daha önemlisi, daha ilk karşımıza çıktığında hissettirdiği potansiyeli hemen hiç açığa çıkaramamış olması. Dans edemez mi mesela ya da neden etmez? Neden kliplerinde sadece ama sadece üç numaralı bakışını atmak, poz kesmekle yetinir? Emrah bile daha fazlasını yaptı bugüne dek.
Murat Boz’un yeni albümü de tamamen bu iddiasızlığın peşinden gidiyor. Şöyle dinleyenin diline dolanacak, pop tarihine bir Murat Boz “hit”i olarak geçecek, aman aman sarsıcı bir şarkı yok bu albümde. Boz’un Türk popunda bu şarkılarla kendini konumlandırdığı yer Gökhan Tepe’nin ve hatta Gökhan Özen’in hemen yanı başı. Yani ne uzar ne kısalır, sadece kendi (büyük yüzdeyle) ergen hayran kitlesini peşinden sürükler, bu da ona yeter gibi.
Albüme imza atan isimler az buz değil aslına bakarsanız. Cansu Kurtçu, Deniz Erten, Gülşah Tütüncü, Çisel Onat gibi son dönemin dikkat çekici şarkı yazarlarına Mert Ali İçelli, Fettah Can, Erdem Kınay gibi daha tecrübeli isimler de dahil olmuş ve belli ki herkes elinden geleni yapmış. Ama bütünü ortalamanın üzerine çıkmayan bir albümde ne kadar dinlerseniz dinleyin, daha parlak, daha çarpıcı bir şey değmiyor kulağınıza.
Reşit Gözdamla ve Bülent Ay’ın elinden çıkma “Hayat Öpücüğü”, albümde Soner Sarıkabadayı’nın yokluğunu aratmazken, “Soyadımsın” ve “Bize Kıyma” bir önceki albümün yavaş şarkılarından öteye götürmüyor Boz’u. “Aşkın Suçu Yok” da bir erkek Demet Akalın dinliyor, “Kalamam Arkadaş”ı, “Geri Dönüş Olsa”yı Murat Dalkılıç söylese ne fark ederdi diye düşünmeden edemiyorsunuz.
Sözleri Gökhan Şahin, bestesi Emrah Karaduman imzalı “Bulmaca” Latin altyapısı ve farklı sözleri, Gülşah Tütüncü imzalı “Korkma” ise alaturka yapısıyla (her ne kadar Boz tarzının çok dışında tınlasa da) albümde nispeten farklı yerde duran şarkılar.
Böylesi yazılar yazmaktan çok hoşnut olduğumu söyleyemem. Harcanan emeği, sonucu ne olursa olsun takdir etmek ve taçlandırmak gerektiğini düşünenlerdenim. Ama bazen gerçekleri size en yakınınızdakiler değil, en uzağınızdakiler söyler. Ve o uzaktaki sese kulak vermek işe yarayabilir.
TEMMUZ 2011